Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Erbaş‘ın Cuma hutbesinde “İslâm, zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor; Lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor” diyerek Kuran’ın emrini dile getirdi.
Buna karşılık olarak LGBTİ sapkınlarının sözcülüklerini üstlenen Ankara/ İzmir ,Hukukçular Derneği ve İnsan Hakları Dernekleri vasıtasıyla ,Ülkemiz de dinimizin emirlerini söylemek ile sorumlu ve görevli diyanet işleri başkanımız Ali ERBAŞ üzerinden İslam’a,Müslümanlara, Hz.Muahamed’ (s.a.v.)ve Kura’an’ı Kerim’e hakaret ettiler Diyanet işleri başkanımıza dava açacaklarını ilan ettiler.
LGBTİ sapkınlarının ve onların sözcülerinin dava açacak kadar Pervasız olmalarının asıl sebebi 1985 yılında meclisimizin BM tarafından bize dayatılan CEDAW’ın kabulü ile başlayıp 2012 yılında imzalanan İstanbul sözleşmesi ve bunu besleyen Kanun HÜKÜMLERİDİR.
Mimarlar odası , Hukukçular derneği, Tabipler birliği gibi kurumların hizmetten daha çok siyaset kuruluşları gibi faaliyet göstermeleridir. Bu kuruluşlar bu mesleklerde olan her kişinin kuruluşlarına üye olmaları zorunlu kanun maddesinden dolayı sürekli para ve şer etkinliklerine kaynak sağlamaktadırlar. İlk ve elzem gereklilik olarak, Devletimiz en yakın zaman da Meslek odalarına üyelik mecburiyetine son vermelidir.
Türkiye’de düzenlenen eş cinsel yürüyüşü LGBT gösterisi 17 yıl önce İstanbul’da başladı, bu sapkın gösteri her yıl Haziran ayının son Pazar günü ya da Temmuz ayının ilk Pazar günü gerçekleştirmesi planlanmaktadır.
Etkinlik ilk olarak 2003’te gerçekleşti, İlk LGBTİ yürüyüşüne İstanbul’da yaklaşık 30 kişi katıldı. Sayılar her yıl katlanarak arttı ve 2010 yılına kadar yaklaşık 5.000 kişiye ulaştı. 2011 toplantısında 10.000’den fazla kişi katıldı ve böylece İstanbul’da, Müslüman Dünya’sının en büyük yürüyüşü yapılmış oldu.
Temmuz’da gerçekleşen 2012 “Onur yürüyüşüne”30.000 kişi, 30 Haziran 2013’teki yürüyüşe ise Kur’an tarafından lanetli olarak duyurulanların sapkınların sayısı 100.000 kişiyi buldu ve onların zafer yürüyüşü oldu.
Bundan sonraki yıllarda nasıl bir sayıya ulaşırlar bilemeyiz köy görünüyor ve kılavuza da gerek yok gibi durmaktadır. Diler ve umarız ki Müslüman, mütedeyyin kişilerin azınlıkta kalacağını zamanı hiçbir zaman görmeyiz.
Hangi partiden, hangi dünya görüşü ve ilahi din anlayışından olursanız olun Türkiye’nin 2012’de kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi’nden beslenen ve gün gittikçe güçlenen Aile kurumunun geleceğini tehdit eden Nesillerimizin bozulması için pervasızca her ortamda çalışmalarına devam eden LGBT sapkınlarına karşı birlikte hareket etmek zorundayız.
LGBTİ SAPKINLARI BU PERVASIZLIĞI VE BU GÜCÜ NEREDEN ALMAKTA
Sözleşme tarafları hangi yasal adımları atmakla yükümlü kılıyor?
Sözleşme, tarafların her türlü şiddet eylemini ve ayrımcılığı önleyecek “gerekli yasal ve diğer tedbirleri” almasını zorunlu kılıyor, kadınları güçlendirecek faaliyetlerin yaygınlaştırılmasını istiyor.
Sözleşmeyle birlikte taraflara, ulusal anayasalarına veya ilgili diğer mevzuata kadın erkek eşitliği ilkesini dahil etme ve bu ilkenin uygulanmasını sağlama, kadınlara karşı ayrımcılığı yasaklama ve kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ile uygulamaları yürürlükten kaldırma zorunluluğu getiriliyor.
Sözleşme hükümleri uygulanırken, “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü” v.b. kimlik özelliklerinin yanı sıra “cinsel yönelim” temeline dayanarak ayrımcılık yapılamayacağı vurgulanıyor.
Devlet görevlilerinden ve kurumlarından sözleşmenin getirdiği yükümlülüklere uygun bir biçimde hareket etmeleri isteniyor.
Taraflardan sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesi için gerekli finansal ve insani kaynakları tahsis etmelerinin yanında kadına karşı mücadelede aktif rol oynayan sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını desteklemeleri ve bu kuruluşlarla işbirliğine gitmeleri de isteniyor.
Burada ki kaynak vurgu “cinsel yönelim” temeline dayanarak ayrımcılık yapılamayacağı vurgulanıyor. Yani sapkın da olsa her türlü cinsel tercihe karşı ayrımcılık yapamazsın ve onlara her türlü özgürce davranmalarını sağlamak ZORUNDASIN demektedir, bunların dernek ve kuruluşlarına destek verilmesi isteniyor.
Bunu kafamıza iyice yerleştirelim bu sapkın güruh PARTİ etkinliğinde hareket etmektedir, yakında tabela asıp meydanlarda mitinglere çıkar ve vergilerimizden devlet desteği de alacaklardır. Bu olayda dindar olmanız gerekmiyor, bu tepkinizi belirtmenizi istememizin sebebi, sizin de bizimde geleceğimiz olan nesillerimizi, sapkın ideoloji ve kişilere teslim edilmemesi içindir.
En pervasız taleplerini korkusuzca dile getirmelerinin gerçek sebebi bu toplumun büyük çoğunluğunun bunlara karşı tepkisiz kalmaları ve okumuş sandığımız kişilerin bile bilgi eksikliği olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Sözün özü olarak, Diyanet İşleri Başkanımız muhterem Prof. Dr. Ali Erbaş Cuma hutbesinde, Kur’an-ı Kerim’in Lut kavmi sapkınları ile ilgili KUR’AN’ı kerimde yer alan 12 sure ve 75 ayete dayanarak alıntı yapmıştır “bütün kötülüklerin ve salgın hastalıkların eşcinsellikten kaynaklandığı”nı ve “İslâm, zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor; Lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor” diyerek Kuran’ın emrini bildirmiş ve ardından günümüz de yaşayan Lut kavmi artıklarının saldırılarına maruz kalmıştır.
Biz adlarının önüne hukuk, arkalarına da CEDAW ve İstanbul sözleşmesinin maddelerini alan bu insanlığı İFSAD projesinin palyaçolarına karşı, Kur’an’ı kerim’in emirlerinin arkasında, Diyanet İşleri Başkanımızın yanındayız.
Diyanet işleri Başkanımızın şahsına yapılan suç duyurusunu İslam’a ve Müslümanlara karşı bir meydan okuma, bu Milletin inancına karşı aşağılama olarak görmekte ve öylece kabul etmekteyiz.
Biz Türkiye Postası gazetesi olarak, Sözün özü, İnsanlık onur ve haysiyeti adına hepimiz, toplumu ve Aileyi İFSAD etme PROJESİNİN birer parçası olan LGBTİ sapkınlarına karşı, ister Ailenizi geleceğinizi koruma adına isterseniz dininizin, insanlık erdem, fazilet ve izzeti adına bu sapkınlarla mücadele etmeyi hayatımızın en önemli vazifelerinden biri olarak görmekteyiz, vesselam…
Mustafa Hakkı SEZGİN/ Türkiye Postası Gazetesi /Genel Yayın Yönetmeni