Berberi asıllı bir kabileye mensup olduğu bilinen Tarık bin ziyad,İslam ordularının Afrika’nın batısındaki fetihleri sırasında esir alındı. Emevi Halifesi Velid bin Abdülmelik zamanında feth etmek üzere görevlendirilen Musa bin Nusayr’ın kumandası altına giren Tarık, kabiliyeti ve zekasıyla dikkatleri kısa zamanda üstüne çekti. Müslüman olunca Musa bin Nusayr tarafından azat edildi ve Kuzey Afrika Seferine komutan olarak görevlendirildi.
Ardından Tanca’ya vali olarak atanan Tarık, Endülüs’e gönderilinceye kadar Vali olarak görev yaptı. Endülüs’ün fethine hazırlık amacıyla yapılan keşif seferlerine katıldı. Seferde döndüğünde kendisini tarihe altın harflerle yazdıracak görevle şereflendirildi.
Musa bin Nusayr, kendisinde sağlam karakter, kahramanlık, azim ve irade, isabetli karar vermek, fasih konuşma, dinleyenlerde derin tesirler uyandıracak bir hitabet görünce, onu Endülüs’ü (İspanya’yı) fethe gönderdi.
Târık bin Ziyâd, emrindeki YÜZ gemi ve yedi bin asker ile 711 (H. 92) yılında Endülüs’e hareket etti.
Ordusu İle Cebel-i Tarık boğazını geçen Tarık bin Ziyad ordusunu karaya indirdikten sonra iki gemiyi bırakır geri kalan bütün gemileri Tunus’a geri gönderir. Daha sonrada bu iki gemiyi de yaktırır. Gemilerin yakıldığını gören askerler için sadece tek bir seçenek kalmıştı, tek kurtuluşun zafer olduğunu anlayan Tarık bin Ziyad’ın ordusu artık harbe odaklanmıştı. Biz geriden gelecek Müslümanlara da büyük hedefler için büyük fedakarlıklar yapılacağını ve hedef için gerekir ise ölmek var dönmek yok diyebilmeyi öğretmiştir. Gemileri yakmak deyiminin sahibi de yine o komutandı.
Târık bin Ziyâd elçiler göndererek şu teklifte bulundu:
İspanyol ve Portekizlilerden oluşan 40.000 kişilik bir ordu ile savaşmak üzere olan büyük komutan Seni ve senin halkını İslâm’a davet ediyoruz. Müslüman olur iseniz kardeşimiz olursunuz, bağrımıza basarız. Kabul etmez iseniz, cizye ve haraç vererek canınızı kurtarırsınız. Bunu da ret eder iseniz, aramızı kılıç düzeltecektir.
Kral askerlerinin çokluğuna güvenerek, bu teklifi kabul etmedi. Müthiş bir savaş başladı.
TARIK BİN ZİYAD askerlerine şöyle hitap etti:
Ey mücahid kardeşlerim ! Arkanızda düşman gibi bir deniz, önünüzde deniz gibi bir düşman var
Artık geriye dönüşümüz kalmadı. Düşmana saldırıp bu toprakları almadan başka çaremiz yoktur.
Ey askerlerim! Bize ancak doğruluk ve sabır yaraşır. Kısa zamanda, düşmana saldırıp, hedefe varamaz isek, kendimizi telef etmiş ve karşı tarafa cesaret vermiş oluruz. Bunun için muhakkak düşmanı yere sermemiz lazımdır. Biliyorum ölümden korkmazsınız! Fakat ölmek çare değildir. Hedefimiz ölmek değil İslâm’ı yaymaktır.
Ey askerlerim! Benim durumum da sizinkinden farklı değildir. Bildirdiğim tehlikeler, aynen benim için de geçerlidir.
Kendimi tehlikeden bertaraf edip, sizleri ölüm ile karşı karşıya getirmiş değilim. Ben size gidin savaşın demiyorum ben siz diyorum ki ben ne yapıyorsam sizde onu yapın.
Sıkıntılara, tehlikelere katlanmadan, rahata kavuşulamaz. Sıkıntılara katlanın ki, sonunda tatlı meyveleri toplayalım. Halifemiz, sizin yiğitliğinizi, kahramanlığınızı bildiği için, bu işle vazifelendirdi.
Yapacağınız kahramanlık asırlarca anılacak bütün Müslümanlardan hayır dua alacaksınız. Savaşta sizin önünüzde olacağım, bütün gücümle düşmana saldıracağım. Düşman komutanını bizzat kendi elimle öldüreceğim, eğer hedefe varamadan Şehit düşer isem, hemen içinizden birini komutan tayin edin, sakın savaştan dönmeyin.
Tarık, Musa bin Nusayr’a mektup yazarak yardım istediği 5000 kişilik destek birliği gönderdiği destek kuvvetle beraber, İki ordu Şezune (Sidonia) şehri yakınlarındaki Lekke vadisinde (Rio Guadalate) karşı karşıya geldi. İki ordu arasında sekiz gün devam eden savaş sonunda Vizigot ordusu 26 Temmuz 711 tarihinde ağır bir yenilgiye uğradı. Tarık bin Ziyad Guadalete Muharebesi olarakta bilinen savaşta Vizigot kralını ağır bir yenilgiye uğrattı. Mücahidler kısa bir zamanda, düşman askerlerinin çoğunu kılıçtan geçirdiler. Ve bir kısmını da esir aldılar.
Tarık bin Ziyad bu savaştan sonra Endülüs’ün kapısını iyice araladı, İslam’ın Avrupa’ya sıçramasını sağladı. Ordusunu Üçe ayırıp farklı bölgelere gönderdi. Bu şekilde Endülüs’te ki devletin genişlemesini sağladı. Arkadan gelen kuvvetlerle de Üç yıl gibi kısa sürede İspanya’nın tamamı feth edildi. 712 yılında, fethin tamamlanmasına yardımcı olmak için Mûsâ b. Nusayr çoğunluğu Araplar’dan oluşan 18.000 kişilik bir ordu ile İspanya’ya geçip Frenk topraklarına kadar ilerlediler,Tarık, 712 yılında Toledo’yu aldıktan sonra Kurtuba, Archidor ve Libire kentlerini de ele geçirdi. 714 yılından itibaren Endülüs’te valiler dönemi 756 yılına kadar devam etmiştir.
Müslümanlar bundan sonra da, Abbasiler ile iktidar mücadelesinde kaybeden Emevî sülalesinden gelen Hîşam’ın torunu 1.Abdurrahman; İspanya’ya geçerek burada 756 yılında Endülüs Emevî Devleti‘ni kurdu. Zamanla İber yarımadasında ise tam bir İslam egemenliği kuruldu, böylece İspanya’da 800 yıl hüküm sürecekleri, İspanya’ya (Endülüs’e) girmiş oldular.)
Müslüman olduktan sonra hayatının tamamını cihad yolunda harcayan Tarık bin Ziyad. İslam’ın Avrupa ve Afrika bölgesine yayılmasında büyük katkıları oldu. Sekizinci yüzyılın İlk çeyreğini geçmeden vefat etti (670 – 720). Müslümanlar Endülüste Avrupalılara farklı kültür ve dinlerin bir arda yaşayabileceğini insanlığı ve gerçek medeniyeti öğrettiler.
NOT: Akdeniz ile Atlas Okyanusu’nu birleştiren, Avrupa ile Afrika kıtalarını ayıran boğaz daha önce başka bir isimle tanınıyor iken daha sonrasından günümüze kadar İslam ordularına komuta edenTARIK BİN ZIYAD’a ithafen Cebel-i Tarık Boğazı adı verilmiştir. Arapça’da “cebel” dağ demektir. Cebel-i Tarık, “Tarık’ın dağı” anlamına gelmektedir.
MUSTAFA HAKKI SEZGİN