LOZAN ANTLAŞMASI NEDİR?
Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde, Leman gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace’ta , Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından imzalanmış barış( ! )antlaşmasıdır.
Lozan antlaşması imzalandığı günden bu yana “Lozan, Zafer mi, Hezimet mi ” diyerek tartışılmaya devam etmektedir. Bizim bu yazıda ki amacımız , Lozan antlaşmasının ne olduğunu birkaç söz ve birkaç resim ile dilimizin döndüğünce okuyucularımıza anlatmaktır.
“Savaş Ölünce Değil, Düşmana Benzeyince Kaybedilir”
Ser levha edilecek bu sözü söyleyen Boşnak bilge Lider Aliya izzet Beğoviç’tır.
Biz bu sözün altına çok şey değil bir iki laf daha ekleyelim.
İbn Haldun’un, mağluplar galipleri taklit eder sözü meşhurdur.
Başkasına benzemeye çalışmak varoluşsal bir meseledir ve sonuçta kimliğin yok olmasına ve bir yana doğru sürüklenmesine( müncer)sebep olur.
Bu açıdan taklit bir defa mağlubiyeti peşinen kabullenmek demektir.
Bu kabulleniş aynı zamanda kişilik meselesidir.
Tarihimize bir göz attığımız da Tanzimattan bu yana aydınımızın hiç de azımsanamayacak bir bölümünün, Hıristiyan Batı kültür potasında eridiğini ve Batı medeniyetinin temsilcisi hatta savunucusu durumunda olduğunu, batının batasıca toplumsal ahlaksızlıklarını ve Aile kurumunu ifsad eden değerlerini ! batıdan daha hararetle savunduğunu görmekteyiz.
Evet, Sözlerin en güzeli ile benzemeye çalışmayı,anlamaya devam edelim.
Resulüllah (s.a.v.) “kim kime benzemeye çalışırsa ondandır” buyurur.
Benzerse değil de, benzemeye çalışırsa deniliyor.
Çünkü benzemenin doğal sınırları vardır ve doğallığı ölçüsünde normaldir.
Benzemeye çalışma ise küçüklüğü, eksikliği, diğerine muhtaç olmayı akla getirir.
Bilinçaltında ondaki özellikler bende olmadıkça ben eksiğim, O ve onlar bu özellikleriyle mükemmeldir, ben de onlar gibi olursam eksikliğimi gidermiş olurum diye hissedilir.
Ve benzemeye çalışma, yaşama biçimini diğerine uydurma, onun gibi yaşama anlamına geldiği ve yaşama biçimi de inanmayı etkilediği için birisine özenen, ona benzemeye çalışan yavaş yavaş onun gibi inanmaya başlar.
Bu özentisi olmadan önce kendisinde var olan özellikleri kaybeder.
Sonuçta onun gibi olur, ondan olur.Hadisi şerifin bize anlattığı bu olsa gerek.
Yani nasıl yaşıyorsanız öyle inanırsınız demek değil midir ?
Peki sizce bizim Giyimimiz, Mimarimiz, Eğitimimiz, Evliliğimiz, Kanunlarımız ve son zamanlarda aile yapısının tutarsızlıkları sizce kimlere, hangi milletlere benziyor.
Bizce Lozan’ın hezimet olduğu gün gibi aşıkardır çünkü,Lozan’a görüşmeleri takip etme ve Hükümet adına antlaşmayı imzalamaya gidenler(heyettekiler), Osmanlı kıyafeti yerine Lozan’da Melon şapkalar,Fraklar giyerek görüşmelerde yer almışlardır.
Böylesine açık belge ve resimler ışığı altında ezici bir şekilde Galiplerin şartlarını kabul etmişlerdir.
Anadolu’’yu onlar adına yönetme ve İslam’ın tüm kurumları ile ortadan kaldırma görevini üstlenmişlerdir.
Lozan antlaşmasını zafer kabul edenlere ve kutlayanlara bu günlerde de bakmanız yeterlidir. Lozan zaferdir diye yumruklarını havaya kaldıranların İslami değerlere düşman Batılı değerlere hayran gurup, parti ve kişileri göreceksiniz.
1924 Tarihinde imzalanan Lozan antlaşmasından sonra Devrim ve inkılaplar adı verilerek Kendi kimlik ve kültürümüzü inkar etmekle değil,imha etmeye çalışmak sizce bir zaferin sedasımı yoksa hezimetin sonucunu tüm Dünyaya ilan etmek midir.
Şimdi de yıl olmuş 2019 aynı galip ve kendini güçlü ilan edenler üstünlüklerinin kabulü için kendilerine benzemeyi şart koşarak bazı ülkelerin var olmasına veya o ülke idarecilerinin saltanatlarının devamına izin veriyorlar.
Şimdi bu ülkelerin hangileri olduğunu tek tek saymayalım da bazılarını hatırlatalım.
Suudi Arabistan’ın güya kralı olan şahsa Trump ne dedi,Ey zavallı Kral eğer biz sizi korumaz isek tahtın da Kral olarak iki hafta kalamasın.
BAE başbakanı ve Dubai emiri unvanlı,Şeyh M.bin Raşid El Maktum palyaçosu ise, batılı efendilerine yaranmak için Osmanlı’ya karşı haddini aşan sözlerin yanın da, bir zamanlar bizim bazı siyasilerimize giymeyi zorunlu kıldıkları Londra centilmenlerinin aksesuarı olan Melon şapka ile ortalıkta gezdiriyorlar.
Kimse yanlış anlamasın veya anlasın, savaşta yenilince düşman kuvvetlerinin üniformalarını giymek ne ise savaştığın ülkelerin kıyafetlerini benimsemek ve üstüne giymek de odur.Açık bir yenilginin kabullenişinin işaretidir.
Sisi ise kendi halkını katlederek efendilerine Mısır’ı, makamının varlık sebebi olan ülkeyi peşkeş çekmektedir.
Biz gelelim Lozan zaferini !kazanan 1923 TÜRKİYE CUMHURİYETİNE
İtilaf devletler donanmaları ,1.Dünya savaşının galipleri 30 Ekim 1918’de Mondros anlaşmasından sonra,13 Kasım 1918 de Osmanlı’nın saltanat merkezini İstanbul’u işgal ettiler, peki ne zaman gittiler 6 Ekim1923’de tek kurşun atmadan Fındıklı açıklarında Arabic vapuruna binerek vede gidişlerine verilen Beykoz parkın’da Garden Parti ile uğurlandılar.
EVET… kendi adlarına ülkeyi idare edecek kurumlar oluşturup kişileri yerleştirdikten sonra 24 Aralık Lozan antlaşması da imzalandıktan sonra İngiliz, Fransız ve İtalyan birlikler ülkelerine dönmüşlerdir.
Şimdi isterseniz tamamı ile tesadüflere( !) bağlı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile ilgili Siyasi Devrimler ve İnkılapların kronolojilerine bakalım.
1 Kasım 1922 Lozan öncesi Saltanatın İlgası (kaldırılması)
24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması –
Barış ve yeni Türk Devleti 13 Ekim 1923
13 Ekim 1923 Ankara’nın başkent oluşu,Osmanlı’nın başkentinin iptalidir.
Lozan’dan kısa bir süre sonra Cumhuriyetin İlanı
3 Mart 1924 Halifeliğin İlgası
İlk adım, Osmanlı ve İslam ile bağlar kopuyor 24 Mayıs 1924
Medreselerin kapatılması (1924) • Anayasanın kabulü (1924)
• Şer’iyye mahkemelerinin kapatılması (1924)
• Mecellenin kaldırılması (1926)
• Türk Kanunu Medenisi (1926) İsviçre Medeni Kanunu esas alınarak hazırlanmıştır
• Türk Ceza Kanunu (1926) Türk Ceza Kanunu 1926 yılında, 1889 tarihli İtalyan Zanardelli Yasası esas alınarak hazırlanarak TBMM’de kabul edilen yeni ceza kanunudur.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Kanun No 491) 5 Haziran 1926
Harf Devrimi (1 Kasım 1928) Latin harflerinin kabulü
Laiklik Ülkemizin laiklik sürecini kısaca şu şekilde de özetleyebiliriz:
1921 Anayasası; Türkiye Cumhuriyeti’nin dini islamdır.
1924 Anayasası; Türkiye Cumhuriyeti’nin dini islamdır.
1924 Anayasasında daha sonra 1928 yılında bir değişiklik yapılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin dini islamdır maddesi kaldırılmıştır ve bir sonraki anayasa olan,1937 Anayasasında Türkiye Cumhuriyeti laiktir maddesi yer almıştır.
Biz tekrar sormuyoruz Lozan Hezimet mi yoksa zafer midir diye biz Lozan’ın hezimet olduğuna inanıyoruz. Biz O dönemde gerek devletin başındaki, gerek Lozan’a giden heyetin içindekileri ve gerek ise tüm Meclisin içinde yer alan vekil, eski komutanları eleştirmiyor ve yargılamıyoruz, biz son kararın Tarih tarafından verileceğine canı gönülden inanıyoruz. Bu Millete,Tarihimize ve İslam’a hizmet verenleri mihnet ve şükranla anıyoruz, Hala batının hizmetin de olarak yaşama hakkı dilenenlere ise şu ilahi söz ile son sözümüzü söylemek istiyoruz.
Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Mâide Suresi – 51 . Ayet Tefsiri
Âyetin ifadesine göre yahudileri veya hıristiyanları dost edinenler onlardan sayılır, yani onlara benzer, onların huyunu kapar, gerçeğe değil onlar gibi hevâ ve heveslerine uyarlar, böylece zalimlerden olurlar; Allah zalimleri hidayete erdirmeyeceği için kurtuluşa ve mutluluğa eremezler.
Kur’ân-ı Kerîm, burada olduğu gibi birçok âyette müminleri uyararak kendilerinin dışındakilerin ister dinsiz olsun, isterse Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi Ehl-i kitap olsun, Müslümanların hayatî önem taşıyan sırlarını öğrenecek, muhtaç olduklarında kendilerini koruyacak derecede dostları olamayacağını ifade buyurmuştur.
Selam, Sevgi ve Muhabbetle
TÜRKİYE POSTASI GAZETESİ
Genel Yayın Yönetmeni
Mustafa Hakkı SEZGİN