Kâğıt çay poşetleri, suya girer girmez eriyip yırtılmalarını engellemek için epiklorohidrin denen bir maddeyle işlemden geçiriliyor. Epiklorohidrin, aynı zamanda pestisit (böcek ilacı) olarak da kullanılan, kanserojen bir madde. Suyla birleştiğinde, kısırlıkla ve bağışıklık baskılanmasıyla ilişkilendirilen 3-MCPD isimli bir maddeye dönüşüyor. Poşet çayını suya değdirmeden kullanabilen var mı?
Şu piramit biçimli, kumaşımsı çay poşetleri ise naylondan veya polietilen tereftalattan (PET) yapılıyor. Bunlar gıda için en güvenli kabul edilen polimerler. Her ikisinin de erime noktaları bir hayli yüksek. Fakat burada dikkate almamız gereken bir diğer nokta, “camlaşma sıcaklığı.” Yani, moleküllerin parçalanmaya başladığı nokta. Ve bu nokta genellikle erime noktasından daha düşük. PET’in camlaşma sıcaklığı 76, naylonunki ise 46 derece civarında. Bu da demek oluyor ki, kaynar su kullanmasak bile çayımızla beraber bir miktar plastik molekülü içiyoruz.
Var mı poşet çay isteyen?
http://www.gidahareketi.org/Poset-Cay-Icenler-Dikkat…
Çay değil zehir!
Tek bir poşet çayda 13 bin mikroplastik parçacığı tespit edildi. Poşet çay olarak piyasada olan 11 markanın tamamında çıktı. Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç Dr. Meral Yurtsever, bazı poşet çaylar üzerine yaptığı araştırmada, farklı markalarda 11 bardak poşetinin 4’ünde, 11 demlik poşetinin ise tamamında mikroplastiğe rastlarken, bir poşetten, yaklaşık 13 bin mikroplastik parçacığının suya geçtiğini tespit etti.
Poşet çaylar tehlike saçıyor!
Doç. Dr. Meral Yurtsever, TÜBİTAK (118Y515) projesi kapsamında poşet çayla demleme yapıldığında çaya poşetten mikroplastik geçip geçmediğini araştırdı. Çalışmasında bazı poşet çaylarda mikroplastiğe rastlayan Yurtsever, “Ortalama olarak bir demlik poşetinden 13 bin mikroplastik parçacığın içeceğimize, yani çaya geçtiğini gördüm. Burada benim incelemede kullandığım teknikle 3 mikrometre boyutuna kadar olan mikroplastik parçalarını tespit edebiliyoruz. Yani çaya 3 mikrometreyle 5 milimetre arasında 13 bin kadar mikroplastiğin geçtiğini söyleyebiliriz.” dedi.
Stick çaylar, Kalem çay, Çubuk çaylar
Araştırmada selüloz olarak bilinen, farklı markalarda 11 bardak poşetini ve 11 demlik poşetini incelediğini anlatan Yurtsever, demlik poşetlerinin tamamının plastik ilaveli dokudan yapıldığını, bardak poşetlerinin 4’ünün yüzde 100 selülozdan imal edildiğini, 7 tanesinin ise plastik içerdiğini saptadığını söyledi. Yurtsever, “Benim incelediğim 11 demlik poşetinin tamamının plastik katkılı olduğunu ve bu plastiklerin de polyester, polipropilen, polietilen olduğunu gördüm.” diye konuştu. Yurtsever, son dönemde piyasaya çıkan çubuk çaylar hakkında da şu uyarılarda bulundu: “Bir de yeni nesil yeni moda poşet çaylar var ama poşet çay dediğim stick çaylar, kalem çay diye de geçiyor. Baktığımızda bunlar bir çubuk görünümünde ve delikleri var, içinde de çay var. Bunu analiz ettiğimizde polipropilen malzeme ile kaplanmış olduğunu gördük ve bundan da içeceğimiz çaya plastik salımı oluyor.”
HANGİ ÇAYI TERCİH ETMELİYİZ?
Poşet çay yerine dökme çay kullanılmasını tavsiye eden Yurtsever, “Tüketicinin aslında çok ambalaj içermeyen ürünlere yönelmesi daha doğru olur. Dökme çayları tercih edebiliriz.
“TEK KULLANIMLIK ÜRÜNLERİN BIRAKILMASI GEREK”
Yurtsever, tek kullanımlık plastiklerin kullanımının bırakılması gerektiğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı: “Tek kullanımlık ürünlerin tamamen bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Hatta şu andan itibaren bırakmamız gerekiyor çünkü mevcut haliyle bile çevremize yeteri kadar plastiği yaydık, saçtık, dağıttık. Bu haliyle bile doğanın kendini temizlemesi imkansız. Uzun vadede düşündüğümüzde şu anki yaptığımız kirliliğin faturası aslında gelecek nesillere kesilmiş vaziyette o yüzden bırakmamız gerekiyor. Plastikler, çevrede yok olan, biten, eriyen çözünen bir şey değil, kalıcı bir şey. O yüzden de birçoğunun doğada yüzyıllar boyunca hiç bozulmadan kalabilme ihtimalleri var. Bırakabildiğimiz kadarını bırakmalıyız. Özellikle tek kullanımlık ürünlerden başlamalıyız.”
Küçük parçalara bölünse dahi plastiklerin hiçbir özelliğinin değişmediğini vurgulayan Yurtsever, yutulan veya temas edilen mikroplastiklerin toksik etkiye neden olduğunu aktardı. Poşet çaylar, tamam, pratikliği inkar edilemez ama gerçekten çevreye ve insana etkileri ve yükü olabilir. Sadece mikroplastik kirliliği açısından değil. Poşet çayları düşündüğümüzde o ilave poşet, etiket, zımba ya da yapıştırıcı, pamuk iplik vs. düşündüğümüzde ekstradan çöp üretmiş oluyoruz ama dökme çay kullandığımızda doğrudan onu alıp bir çaydanlıkta demliyoruz.” dedi.
“LÜTUF GİBİ HAYATIMIZA GİRDİ AMA ŞU ANDA BELA”
Plastiklerin ilk üretildiği günden beri hafiflik, esneklik, dayanıklılık, kolay işlenebilirlik, iyi elektrik ve ısı yalıtkanlığı ve ucuzluğu gibi çeşitli özelliklerinden dolayı mucizevi maddeler olarak değerlendirildiğini anlatan Yurtsever, tüm bu sebeplerden plastik kullanımında aşırıya kaçıldığına, bunun da çevre kirliliğini tetiklemiş olduğuna değindi. Yurtsever, şöyle devam etti: “Özellikle bundan 70 yıl önce böyle hızlı büyümeyle aşırı şekilde hayatımıza girmiş plastiklerin üretimi, 1950’lerden 2020’lere doğru geldiğimizde, 200 kat artarak devam etmiş. Şu anda plastik üretimini düşündüğümüzde 400 milyon tonluk bir üretimden bahsediliyor. Pandemiyle bunun katlanarak arttığını da biliyoruz ama buna ilaveten bir de 2050’lere gelindiğinde, bunun iki katına çıkacağını da biliyoruz. Lütuf gibi hayatımıza girdi ama kesinlikle şu anda bela durumunda.”
Haber Kaynak: https://www.yeniakit.com.tr/…/cay-degil-zehir-11…