Milletler zor ve buhranlı dönemlerinde ortaya çıkan fedakâr kahramanları ile soluk alır, yeni ve kalıcı açılımlar elde ederler. Bu kişiler bazen güçlü bir komutan, bazen lider bir devlet adamı, bazen büyük bir sanatçı olabilmektedir. Şurası bilinmelidir ki; bunların hepsine aksiyon ve yön verenler ise fikir adamlarıdır.
Necip Fazıl, bu anlamda kitleleri etkilemiş ve halen de etkilemeye devam eden, ölümünden sonra dahi eserleri ilk günkü heyecanla takip edilen ender şahsiyetlerden biridir.
Peki bundan otuz altı yıl(1983) önce bugün aramızdan ayrılan, ülkemizin yetiştirdiği büyük Mütefekkir-Şair-Yazar ve Sanat Adamı Necip Fazıl KISAKÜREK kimdir
İstanbul’da 26 mayıs 1904’te Maraşlı bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen ailenin tek çocuğuna ‘Ahmet Necip’ adı verildi. Maraş’lı bir soydan gelen Necip Fazıl’ın çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş’ta ki konağında geçti.
İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebi’nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı.Kız kardeşinin beş yaşında ölümünden sonra annesi vereme yakalanınca ailesi Heybeliada’ya taşındı.
Necip Fazıl, Bahriye Mektebi’ndeki öğrencilik döneminde şiirle ilgilenmeye başladı. İstanbul’un işgali sırasında annesi ile birlikte Erzurum’daki dayısının yanına giden Necip Fazıl, bu arada henüz çok genç yaşta olan babasını kaybetti.
1921 yılında Darülfünûn’un Edebiyat Medresesi Felsefe Şubesi’ne girdi. Felsefe Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bırakarak 1924’te Paris’e gitti. Bu kez Sarbonne Üniversitesi’nde felsefe eğitimi almaya başladı. 1925’te öğrenimini tekrar yarıda bırakıp yurda döndü.
1925’te ilk şiir kitabı ‘Örümcek Ağı’, 1928 yılında ikinci şiir kitabı olan “Kaldırımlar” yayımlandı. ‘Ben ve Ötesi’nin yayınlanmasından sonra ününün zirvesine ulaştı. Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur.
Bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii’nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.
1941 yılında Fatma Neslihan Balaban ile evlendi. Bu evlilikten beş çocuğu oldu. 1942 kışında askerde iken siyasi bir yazı kaleme alması nedeniyle mahkûm oldu ve ilk kez hapis cezası aldı.
1943 yılından itibaren ‘Büyük Doğu’ dergisini çıkarmaya başladı. Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi, Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır.
Sık sık kapatılan ve toplatılan Büyük Doğu’nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gazetelerinde yayımlandı.
Büyük Doğu’da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler kullandı.
1949’da Büyük Doğu Cemiyeti’ni kurdu.
1962 yılından tibarenTürkiye’nin çeşitli yerlerinde konferanslar verdi . Toplum, ancak yeni nesillerle dönüştürülebilirdi. Kendi Köklerine yabancı gençlik , öz değerlerine bağlı geniş kitlelerin hep alternatif bir nesle özlem duymasına sebep oldu. Köküne bağlı, değerlerine sahip, çağın ihtiyaçlarına cevap veren, yeni bir inkılabı gerçekleştirecek, milleti içine düştüğü yozluklardan kurtaracak gerçek bir nesle bu Milletin hayatı bir ihtiyacı idi . işte Üstad bu hedefle ideallerini hâkim kılacak ve yaşatacak yeni nesilleri yetiştirmenin önemi üzerinde durdu ve bu neslin vasıflarını ortaya koymaya çalıştı.
Hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde verdiği konferanslarla büyük ilgi topladı. Konuşurken tiyatral figürler ve anlatım ustalıkları, seyredenleri,dinleyenleri hayran bırakacaktı.
Büyük Doğu Dergisi’nin en sıkıntılı devrinde 50’li yılların parası ile Menderes, örtülü ödenekten kendisine 500.00 TL para verir. Bu parayı alıp bir parti tesiri altında kalmayı kendine yedirememektedir. Ankara’da bulunan arkadaşı Osman Yüksel Serdengeçti’ ye uğrar ve “Osman gel, nefsimizi yakalım” diyerek onun hayret nazarları altında o parayı sobaya atar. Oysa cebinde sadece İstanbul’a dönecek tren parasından başka harçlığı yoktur. Dergi mali sıkıntılarla kapanma tehlikesi içindedir.
Buna rağmen hapis hayatı tahsil hayatında fazla olan üstad ,kendinden ve kendine has duruşundan ödün verme zaafiyeti göstermemiştir.
Üstat Necip Fazıl’dan ilhamla yetişen siyaset-fikir ve sanat adamları, bugün önemli mevkilerdedir. Zor beğenen bir insan olan üstadın “Benim şiirlerimi en güzel bu delikanlı okur” dediği Recep Tayyip Erdoğan bugün Cumhurbaşkanımızdır.
Türk Siyasi hayatına da belirli evrelerde katkı yapmıştır. Milli Nizam Partisi kuruluşunda Erbakan’a danışmanlık yapan Üstat, MSP döneminde O’nunla yollarını ayırıp bir süre MHP’ye destek vermiş ,Turgut Özal’ada dört eğilimi birleştirerek siyaset yapacak bir parti kurması konusunda telkinleri olmuştur.
1980’de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü’nü, ‘İman ve İslam Atlası’ adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı’nı (1981), Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü’nü (1982) almıştır.
Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı’nca 1980’de verilen beratla Türkçe’yi su gibi sadelikle kullanan Necip Fazıl, SULTANÜŞŞÜARA (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.
25 Mayıs 1983’te hayatını kaybetti. Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedildi.
Rabbim “Kıyasıya süregiden bir savaşta Haç’la Hilâl’in, Batı’yla Doğu’nun, iman’la inkâr’ın savaşı…” ında, bayrağın bu günlere taşınmasında mücadele veren, söz ve kalem sultanı olan Necip Fazıl Kısakürek üstada Rahmet eylesin.