Yaptığı hizmetlerle yaşadığı döneme gönül ve hizmet adamı olarak damgasını vuran, geriye yetiştirdiği zihinler, fikirlerini işlediği yazılar ve hatıralar bırakan bir isimdir İrfan Fethi Gemuhluoğlu.
“Türkçe anasütü gibi ak ve helâl olmalıdır. Çok göz nuru ve emek istiyor.” F.Gemuhluoğlu
Bir mercekti aslında. Eskilerin tüm güzelliğini kendi çağına ve sonrasına taşıyan, sonrakilere gösteren bir mercekti. Büyüklerden ne kadar aziz bir iz varsa simasındaydı. Derin bir hafızaydı. Yaşayan yüzbinlerce kelimenin içinde sözlüğünde olmayan tek kelimenin “ben” olduğu bir hafıza kitabı. Aziz ve mukaddes olan için nefes alan, irfan çağının kapısı açılsın diye nefesini veren bir gönül insanıydı.
“Onu meydan yeri tanımaz. Fethi Gemuhluoğlu, harp meydanında görünmeyen, fakat ateş hattındakilere sakalık eden, nakliye ve levazım kollarına yön veren, hususi çevrelerde mayası halis bir gençlik yoğuran, gönlü tasavvuf kokusuyla ıtırlı ve dili en murassa Osmanlıca zarfı içinde İslami zevk mazrufuyla nakışlı, son turfanda bir tipti…” Necip Fazıl Kısakürek
10 Nisan 1950’de Mareşal vefat edince, İstanbul radyosu, bırakın taziye vermeyi müzik yayınını kesme lütfunda bile bulunmaz. “Sevdiğimi söylemezsem sevmek derdi beni boğar” diyemeyen o yılların halkı, radyoya ve tek partiye öfkelidir fakat sesini çıkaramaz. Bir ışık beklenirken henüz gençlik yıllarında biri milletin önüne geçer. Heyecanlı nutuklar arasında radyo binasında protesto yapılır. Harbiye Ordu Komutanlığı’na gidip bizzat bayrağı yarıya indiren Gemuhluoğlu, Beyazıd Camii önünde Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenazesini resmi makamlara teslim etmeyen gençlerin de başındadır.
Mesleği, meselesi neydi diye soracak olursanız hemen söyleyelim: bir öğretmendi o. Meselesi insan yetiştirmek olan, gençliğinden vefat ettiği güne kadar süren soylu bir meselenin öğretmeniydi. Küllük Kahvesi’nde, Türk Ocağı’nda, Milliyetçiler Derneğinde, nefes aldığı her an bir adım geride durarak insan yetiştirmeye adadı kendini. Yıllar sonra Mehmet Genç Hocamız şöyle diyecekti onun için: “Cevheri olan insanları keşfetmiyordu. Her insanda bir cevher keşfediyordu.” ‘Gelecek bir mübarek vakte hazır olunuz’ diyor. Bütün gücüyle o hazırlığı yapıyordu. O hazırlığın akıncısıydı.
1975 yılında yaptığı ‘Dostluk Üzerine’ adlı tarihi konuşması, bu büyük çınarın gölgesinde soluklanamamış, bu mübarek pınarın çeşmesinden kanamamış bütün bizim kuşağın okumaktan çok ezberlemesi gereken bir metindir. Bir metin değil, bir yol haritasıdır.
İstanbul Göztepe’de Arapkirli bir Türkmen ailesinin oğlu olarak doğdu. Zarif bir İstanbul Türkçesi’yle yaptığı konuşmalarında, mektup ve makalelerinde iman, aşk, emek, hürriyet, güzel ahlâk, çalışkanlık gibi değerlerin savunucusu oldu ve bir dönemin yüksek öğrenim gençliğine bu değerleri aşılamada önemli rol oynadı. Bulunduğu bütün görevlerde Batılılaşma’nın Türk toplumunda meydana getirdiği tahribatın onarılması için büyük çaba sarfetti. Çok sayıda vakıf, dernek ve hayır kurumunda yönetim ve danışma kurulu üyeliği gibi görevlerde de bulunan Gemuhluoğlu, 5 Ekim 1977’de İstanbul’da vefat etti. Kabri Sahrayıcedid Mezarlığı’ndadır. Rabbim Rahmet eylesin mekanını cennet eylesin inşallah..
Mustafa Hakkı SEZGİN/ Türkiye Postası Gazetesi / Genel Yayın Yönetmeni