Shakespeare için sözcük büyüsü denilir. Gerçekten de kendi diline binlerce sözcük kazandırmış bir yazardır. O yeni sözcük türetmekle kalmaz aynı zamanda sözcüklere farklı anlamak yükleyerek dili zenginleştirir. O bir nevi “sözcükler, sözcükler, sözcükler” diyerek deli divane dolaşan Hamlet’tir. Diyebiliriz ki o sözcüklerle kafayı yemiştir…Oyunlarını dahi öylesine içten ve coşkulu yazmıştır ki, tiratlara bakılırsa sözcükler arasında nefes alıp vermek, coşkunluğu bozduğu görülür. Onun oyunlarındaki sözcükler erkeksidir; yüksek sesle söylenmek için yazılmışlardır. Bu yüzden ironisi, mizahı, metaforu ve argoyu zengindir. Kasabalı olması dolayısıyla argoya hâkim olduğu kadar argoyu kullanmaktan da çekinmez. Özellikle komedilerinde argo güçlüdür. Komedi kaba ve köylü dilidir. Argo Cemil Meriç’in deyişiyle kanunsuzların dilidir. Çünkü köy ve kasabaların kanunu olmaz. Diğer yönüyle trajedi aydınlara komedi avama seslenir. Shakespeare trajedi ve komedilerinde argoyu kullanmaktan çekinmemiştir. Yerinde kullandığı için insanı rahatsız etmez. Bu yüzden onun oyunları hem avama hem havasa hitap eder.
Yazarların eserlerinde boşluk bıraktıkları yerler vardır. İyi bir okuyucu bunu hisseder ve o boşluğu kendisi doldurur. Bunu beceren, hissettiren yazar büyük yazardır. Dolduran okuyucu da iyi okuyucudur. Shakespeare’in oyunlarında çağrışımı bol ve böylesi boşluk bıraktığı satır araları çoktur. Örneğin Romeo ve Juliete oyununda, juliete, Romeo’ya “gece gel” diye seslenir. Onun bu seslenişi okuyucunun zihninde her türlü şehevi çağrışıma özellikle de yatak odası metaforunun oluşmasına imkân verir. Örneğin o doğrudan yaşlılık diye yazmaz “sönen mum” der. Yine “kral”a kral demez, “Doğan Güneş” der. Okuyucu bu sözcüklerden yazarın neyi kastettiğini hemen anlar. Örneğin onun oyunlarında öpüşme olmadığını söylerler, doğru değildir. Güya o dönemde erkekler kadın kılığına girerek kadın rolü yaptığından oyunlarda öpüşme olmazmış. Belki dudak dudağa öpüşme olmayabilir ama öpücük onun birçok oyununda vardır. Ve Shakespeare oyunlarında “öpücük”e, “ihanet” anlamı yüklemiştir. Havari Yahuda’nın Romalılara İsa’yı ihbar ettiğinde “kimi öpersem o İsa’dır” diyerek öpüp ihbar etmiştir. Bilindiği bu ihanetinden sonra Yahuda pişmanlık duyup intihar etmiştir. Hıristiyanlıkta her ne kadar intihar günah olsa da bir başka boyutuyla Yahuda gibi pişmanlık ve günah çıkarmak için yapılan bir eylemdir. Bu yüzden batı edebiyatında intihar vazgeçilmez sondur, tıpkı Romeo ve Juliete ve diğer oyunlarda olduğu gibi. Yine birçok Avrupalı yazarların intiharını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir… Shakespeare “piç” sözcüğünü doğrudan kullanmaz, “doğal çocuk” der. Bir çocuğun babasız dünyaya gelmesi doğaldır. Çünkü Meryem gibi eline erkek eli değmeyen bir kadın mucize eseri olarak hamile kalmıştır. Öyle ise bu bozulmadan, saflığını yitirmeden, dışarıdan müdahale olmadan, hamile kalıp doğurması anlamlıdır. Zira doğan çocuk bu bağlamda doğaldır.
Hıristiyan teolojisinde İsa babasız doğmuştur ama yine de hıristiyanların bu konuda kafası karışıktır. Kimisi Meryem’i zani, kimisi İsa’yı (haşa) piç görür. Bugün Avrupa’da kadınların nikâhsız çocuk dünyaya getirmesi, çocukların gayrı meşru doğması sorun değildir. Çünkü İsa da öyle doğmuştur. Hatta bir Avrupa atasözünde “piç isen kralsın” diye geçer. Çünkü İsa hâşâ piç olarak doğmuş ve yeryüzüne kral olarak inecektir. Ayrıca Avrupa saraylarında bir çok piç kral vardır. Taht kavgalarının bir nedeni de meşru ve gayrı meşru kardeşler arasında yaşanmıştır. Böylesine bir kültürün çocuğu olan Shakespeare “piç” sözcüğünü doğrudan kullanmamış, “doğal çocuk” demiştir… Hamlet oyununda Hamlet, Ophelia’nın kendisini aldattığını düşününce ona “manastıra git” diye seslenir. Ortaçağ Avrupa’sında “manastır “genelev”dir. Shakespeare doğrudan “geneleve” git demez, “manastıra” git der. Bilindiği gibi Ortaçağ’da zina eden, ihanet eden kadınlar manastıra kapatılarak cezalandırılmış. Birçok kraliçe zina ve ihanetinden dolayı manastıra kapatılmıştır. Manastırın batı zihin dünyasında çok da olumlu bir yönü olduğu söylenemez.
Bugün Avrupa seks filmlerinde rahibelerin fahişe gibi gösterilmesi anlamlıdır. Hamlet Ophelia’nın bacak arasını kastederken “vulva” sözcüğünü değil de “hiçbirşey” sözcüğünü kullanır. Kadın karşıtı olduğu da söylenen Shakespeare, kadını “hiçbirşey” görmüştür. Shakespeare’in kadın veya “vulva” için “hiçbirşey” sözcüğünü türetmesi oldukça anlamlıdır. Zira bunun kadar anlamlı ve zengin çağrışımı olan pek az sözcük vardır. Çünkü “hiçbirşey” özel ve yan anlamlarıyla cinsiyeti, kimliği, uzvu, yaratıcılığı, karanlık noktayı, rahmi, döl yatağını, cinsellik ve argoyu içine olan zengin çağrışımlı bir sözcüktür. Yalnız başına “şey” sözcüğü dahi “herşey” için kullanılır. Hayyam’ın rubailerinde kullandığı Arapça ‘şey’ sözcüğü yani “hiç” Batı dillerine “sıfır” olarak çevrilmiş, matematikte etkisiz eleman olarak kullanılmıştır. (Shakespeare’in kadınları hiçbirşey görmesi onların etkisiz eleman olarak görmesinden kaynaklanmış olmasın?) Ancak 1’in önünde etkisiz olan bu eleman, 1’in arkasında etkili olmuştur.
“Şey” sözcüğü doğu kadim medeniyetinde “herşey” iken Batı medeniyetinde “hiçbirşey”e dönüşmüştür. Shakespeare’den yıllar sonra Lacan, “hiçbirşey” sözcüğünden cinsel-psikolojik çıkarsamalar yapmıştır. Bir sözcük büyücüsü olan Shakespeare’in sözcüklerinden metinler üreten Avrupa, elbette onun oyunlarını Kitab-ı Mukaddes gibi görmüştür. “Şey” sözcüğü üzerine Hayyam, “hiçbirşey” sözcüğü üzerine Shakespeare çok şey söylemiş ama bütün insanların yeryüzüne düştüğü “hiçbirşey”den bir kimlik okuması yapılmamıştır. Oysa yükselen kimlik çatışmaları Âmin Maalof’un deyişiyle “ölümcül” bir hal almıştır. Ve dünyamız yeniden yükselen kimlik çatışmalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Oysa beşeri yaratıcılığın kaynağı olan “hiçbirşey” üzerinden kimlik tanımlaması yapılarak, “herşey”e dönüşen insanı güzel ve doğru bir şekilde tanımlayabiliriz. Böylece Shakespeare’in “hiçbirşey”sizleştirdiği kadından “herşey” olan ve tanrının “eşrefi mahlûkat” dediği üstün “insanı” tanımlayabiliriz. Belki bu tanımlamayla dünyayı savaşa sürükleyen etnik milliyetçiliklerin önüne geçebiliriz.
Not: “şey” veya “hiçbirşey”i kimlik üzerinden okumayı başka bir yazıya bırakarak burada noktalıyorum.
Mehmet KURTOĞLU
13 AĞUSTOS 2021