Büyük Tehlike: Kadın Terörü
Ülkemizi büyük bir “kadın terörü” tehlikesi bekliyor. Avrupa Konseyi ile işbirliği içinde hazırlanan ve Ak Parti’nin 2011 de imzaladığı İstanbul sözleşmesi ile başlayan süreç, kontrolü zor noktalara doğru gidiyor.
İstanbul sözleşmesinin acilen iptal edilmesi lazım.
6284 gibi şu anki aile kanunlarımıza kaynaklık eden ve ilk imza da İstanbul’da atıldığı için “İstanbul sözleşmesi” diye anılan; kadını putlaştıran, eş cinselliği meşrulaştıran bu zulüm sözleşmenin metnini dün yayınlamıştım.
İmzalayan ülkelerin çoğu çekince koyarak bir kısım maddelerini kabul etmediler. Bazı Hristiyan ülkeler “bu sözleşme aile kurumunu yok eder” diye imzalamadılar. Ak Parti hükumeti hiç çekince koymadan bütün maddelerini kabul ederek imzaladı ve o günden beri sözleşmenin yok edici etkisi hızlı bir şekilde topluma yayıldı.
İstanbul Sözleşmesi neden iptal edilmeli daha iyi görmek için sözleşmenin bazı maddelerine daha yakından birlikte bakalım.
1-“Sözleşmenin amacı” bölümünde şöyle deniyor:
“d-Kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla uluslararası işbirliğini geliştirmek”
Öncelikle bu sözleşmeyi imzalayarak ülkemizde baş edemediğimiz, yurt dışından destek almak zorunda kaldığımız, bir kadına şiddet problemimiz olduğunu kabul etmiş olduk, yıl 2011.
2011 yılda nüfusumuz 73 milyon ve ülkede 121 kadın öldürülmüş ve bunların çoğu da cinsiyetlerinden dolayı yani kadın olduğu için değil, katil ile aralarında bir problem olduğu için öldürülmüş. Yani ülkemizde kadına şiddet uluslararası yardım isteyecek boyutta değil.
Ayrıca Avrupa ülkelerinde kadına şiddet ve cinsel taciz yaşam tarzlarından da kaynaklanarak alkol, uyuşturucu, gece hayatı gibi etkenlerle bizdekinden binlerce kat daha fazla. Yapılan araştırmalarda şiddette alkol etkisi yüzde seksenlerde.
Kendi ülkelerinde şiddeti çözememiş, şiddetle baş edememiş insanların, bize yol gösterme gibi bir lüksü olmamalıydı. Bu sözleşmeyi önümüze dayayanlara “Siz kendi ülkenize bakın, bizde kadına şiddet sorunu yok” dememiz gerekirken ezik ezik sözleşmeyi imzalamışız.
Ardından da sözleşme şartlarını yerine getirmek için 6284 nolu kanunu çıkarmışız.
6284 nolu kanuna kısaca “kadın ve erkeği birbirine düşman etme kanunu” diyebiliriz.
6284 ile her yıl yüz elli bine yakın erkek evinden atıldı. Sudan sebeplerle sokağa atılan, mahallesine bile giremeyen, cinnet geçiren erkekler sebebiyle cinayet sayısını artmış.
İstanbul sözleşmesi ve 6284 ten sonra kadına yönelik şiddette gelinen nokta.
2011 de 121
2018 de 490
Yani çok açık ve net olarak belli ki bu sözleşme ve kanun ülkemizde kadına yönelik şiddeti kat be kat artırmıştır. Yukarıdaki verilere bakarak ilkokul çocuğunun bile anlayacağı sonuçları yetkililer ve siyasiler neden anlamak istemiyor. Ve ısrarla sözleşmeyi devam ettiriyorlar? Daha çok kadın ölmesini isteyen kimler?
2- Madde 3 de “Tanımlar” başlığında şöyle diyor:
İşbu Sözleşmenin amacına ulaşması için:
“a-kadına yönelik şiddet’’ kadına yönelik ayrımcılığın bir türü ve bir insan hakkı ihlali olarak anlaşılmaktadır. İster kamu hayatında ister özel hayatta meydana gelsin, baskı veya rastgele özgürlüğünü engelleme de dahil kadınların fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zararı veya ızdırabı ile sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan tüm eylemler toplumsal cinsiyete dayalı şiddet anlamına,
Sözleşmenin en temel problemi burada. Şiddet dedikleri sadece fiziksel şiddet değil, psikolojik şiddeti de kapsıyor.
Öncelikle şiddeti “Kadına şiddette hayır” diye şiddetin içinden kadını çekip aldığımızda, kadın dışında kalanlara şiddet olabilir, pek de önemli değil, gibi bir anlam çıkıyor. Fiziksel şiddette de insan temelli bakılmalı. Bir erkeğe de fiziksel şiddet uygulandığında cezalandırılmalı ve bizim kanunlarımız bunun için yeterli olmalı. Kanunlarımız yetersizse kanunlarımız düzeltilmeli. Kendi insanını korumak için yurt dışından destek almaya ihtiyacımız olmamalı.
Psikolojik şiddet, kavramı çok geniş bir kavram. Erkeğin sesini yükseltmesi, sinirlenmesi, kızdığı zaman ters ters bakması ya da ağır bir söz söylemesi hepsi bunun içine dahil. Kadın bunları kocasına yaptığında psikolojik şiddet sayılmıyor fakat erkek kadına yaptığında şiddet oluyor. Dünyanın en iki yüzlü ve adaletsiz sözleşmesi bu olsa gerek.
Ayrıca özgürlüğünü kısıtlamayı özellikle belirtmişler. Erkek karısına “nereye gidiyorsun?” diye sorsa ya da karısının gitmesini istemediği yer olsa suç oluyor. Erkek karısının gittiği geldiği yere karışamaz bu sözleşmeye göre. Fakat kadın kocasının gittiği geldiği yerleri karışabilir, erkeğin ailesi ile görüşmesine problem çıkarabilir bunlar suç sayılmaz.
3- Tanımlar bölümünde bir de ola ki bilmeyiz diye toplumsal cinsiyet tanımı yapmışlar.
‘’c-Toplumsal cinsiyet’’ belli bir toplumun kadınlar ve erkekler için uygun gördüğü sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, etkinlikler ve yaklaşımlar anlamına gelir.”
Kısacası kadın ve erkek doğmamız önemli değil, bize kadın ve erkek olmayı toplum öğretiyor ve kadına kadınlıkla ilgili rol beklentisi şiddet sayılıyor. Kadın ve erkeğin birbiri ile evlenmesi de toplumun, dinin, örfün dayatması.
Toplumsal cinsiyete göre kişi kendi cinsini mi karşı cinsi mi ya da her ikisini mi cinsel olarak tercih edecek buna kendi karar verecek. Kısacası LGBT önlenmemeli, hatta toplumsal cinsiyet eşitliği altında yaygınlaştırılmalı, diyor. Kabul etmişiz.
4- Tanımlar bölümünde:
‘’d-‘Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet’ kadına kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet anlamına gelir.”
Bunun da kısaca açıklaması ve 6284 ile uygulanışı şöyle: Erkek ev hanımı da olsa karısından yemek yapmasını talep edemez çünkü yemek yapmak kadınlara toplumun yüklediği roller sayılıyor, toplumsal cinsiyet eşitliğine göre. Erkeğin karısından yemek yapmasını talep etmesi şiddet sayılıyor ve kadın kocasını şikayet ederse haklı bulunuyor ve kocaya evden uzaklaştırmayla başlayan ve hapis cezası ile sonlanan ceza uygulanıyor.
Fakat kadın kocasından her şeyi talep edebiliyor. Erkek evin masraflarını karşılamıyorsa, karısına onun istediği kadar para vermiyorsa, sözleşmeye göre ekonomik şiddet sayılıyor ve yine erkek cezalandırılıyor. Kadın toplumsal rollere mecbur değil fakat erkek mecbur. Bu ne kurnazlık!
5- Tanımlarda gözden kaçmaması gereken bir madde daha var.
‘’f-kadın’’ kelimesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da içerir.
Bu ayrı bir rezalet. Doğumdan itibaren kız çocuklarını “kadın” olarak tanımlıyor ve aslında pedofiliyi destekliyor.
6- Madde 4 Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Yapmama, başlığında:
1-….“Bireylerin cinsiyet, toplumsal cinsiyet… cinsel tercih/yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği… özellikle mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirler başta olmak üzere işbu Sözleşme hükümlerinin Taraflar tarafından uygulanması güvence altına alınmıştır.”
Bu madde ile cinsel tercih ve istediğin tarafa cinsel yönelim normal kabul edilmiş ve güvence altına alınmış olduğu netleştiriliyor. Bu maddenin devamında şöyle bir cümle var ki akıllara ziyan.
“Kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi ve kadınların korunması için gerekli olan özel tedbirler, hali hazırdaki Sözleşme kapsamında ayrımcılık olarak kabul edilmeyecektir.”
Dedim ya dünyanın en kurnaz, en iki yüzlü ve insanı aptal yerine koyan sözleşme metni. Yukarıdaki cümleyle aslında yaptıklarının cinsiyetçilik olduğunu, ayrımcılık olduğunu kabul ediyorlar fakat “bunlar cinsiyetçilik sayılmaz” diye de işi garantiye alıyorlar.
“Kadın beyanı esastır” diye bir cümle var, bu sözleşmeye dayandırılarak çıkarılan 6284 nolu kanunda. Dünyanın en cinsiyetçi söylemi fakat Batılı kumandanlarımız bu cinsiyetçilik sayılmaz diyorsa sayılmıyordur diye inanmamızı bekliyorlar.
7- Madde 6 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Politikalar, başlığında:
“Taraflar işbu Sözleşme hükümlerinin uygulanmasında ve etkilerinin değerlendirilmesinde toplumsal cinsiyet bakış açısına yer vermeyi ve kadın erkek eşitliği ve kadınların güçlendirilmesine yönelik etkili politikalar geliştirmeyi ve uygulamayı taahhüt ederler.”
Hükumet yetkilileri bu sözleşmeye imza attıktan itibaren devletin tüm kurumlarında toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları başladı ve son hızla devam ediyor, bütün bakanlıkların bünyesinde. Milli Eğitim de dahil. Zaten kurnazlar çocuklarımızın cinsiyet özelliklerini bozmak için sözleşmede başka bir madde ile de tekrar ele almışlar.
Eğitim bölümünde “öğretim materyallerine resmi müfredata ve eğitimin her seviyesine eklenmesi için gerekli adımları atar..” demişler.
2012 den beri Milli Eğitim kitaplarında bütün kadın ve erkek rolleri çıkarıldı ve resimlerde de mümkün olduğu kadar cinsiyeti belirsiz tipler kullanılıyor. Ayrıca öğretmenlere ara ara toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi veriliyor ki çocukları ona göre yetiştirsinler.
Geçenlerde tepki gösterdiğimiz ETCEP projesi bu işin sadece bir ayağı. Milli Eğitim kitapları dışında okullarda aktif olarak bu eğitimi verecekti. 162 pilot okulda uygulama yapıldı. “Erkek çocuklarına ‘rahmin kadar konuş’ gibi iğrenç pankartlar taşıttılar, kızlara erkeklere has etkinlikler, erkeklere kızlara has etkinlikler yaptırıldı. Tepkiler çok olunca Milli eğitim “proje bitti” diye açıklama yaptı. Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi bitti gibi anlaşıldı oysa Milli Eğitim “pilot okul uygulaması bitti ” dedi. İstanbul sözleşmesi durduğu sürece Milli Eğitim bu çalışmayı bitiremez.
8- Madde 8 de Mali Kaynaklar bölümündeki şart ise din, vatan ve aile sevdalısı herkesin yüreğine oturacaktır.
“Taraflar, sivil toplum ve sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülenler de dahil işbu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddetle mücadele ve şiddeti önlemeye ilişkin bütüncül politikaların, tedbirlerin ve programların uygun biçimde uygulanması için yeterli mali ve beşeri kaynak tahsis eder. .”
Toplumsal cinsiyet eşitliği savunan derneklere ki ülkemizde bunların çoğu din ve devlet düşmanı ve LGBT destekçisidir, sözleşme ile taraflar bunları maddi olarak besleyeceklerine söz vermişler. Anlaşıldığına göre bu din ve devlet düşmanı derneklere sadece Avrupa fonundan değil, bizim cebimizden de para akıtılıyor. Bizim paramızla bize küfrediyorlar.
9- Madde 9 Sivil Toplum Kuruluşları ve Sivil Toplum, başlığında:
“Taraflar, kadına yönelik şiddetle mücadelede aktif olan ilgili sivil toplum kuruluşları ve sivil toplumun çalışmalarını her düzeyde göz önünde bulundurur, teşvik eder ve destekler ve bu kuruluşlarla etkin işbirliği tesis eder. .” diyor.
Bu madde gereğince o zamanın Aile Bakanı Fatma Şahin, 236 kadın derneği ile masaya oturup 6284 nolu yasa tasarısını hazırladı. Toplumsal cinsiyet eşitliği savunduğunu iddia eden derneklerin çoğunluğu PKK ve LGBT destekçisi derneklerdi. Yani 6284 PKK destekçisi din, devlet ve aile düşmanı derneklerin Aile Bakanlığı ile birlikte hazırladığı tasarı ile çıkmış oldu.
10- Madde 12 Genel Yükümlülükler, başlığında:
1-Taraflar, kadının aşağılığı iddiasına veya kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
5-Taraflar; kültür, gelenek, görenek, din veya sözde ‘’namusun’’ işbu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemi için gerekçe oluşturmamasını sağlar.
Kabul edilenler gayet açık. “Din, gelenek, örf ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak…”
“…kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır.”
Bu da gayet açık. Muhafazakar ve dindar görünen hükumetimiz de bu sözleşmeye imza atmış. Bu sözleşme iptal olmazsa Avrupa Konseyi belki kadın haklarına aykırı diye Kur’an-ı Kerimden bazı âyetleri çıkarmamızı isteyebilir, sonuçta kabul etmişiz, isteyebilirler.
11- Madde 18 Genel Yükümlülüklerde
“-çocuk mağdurlar dahil olmak üzere kırılgan bireylerin ihtiyaçlarını ele alacağını ve bu ihtiyaçların bireylere mevcut bulundurulacağını temin eder.” Diyor.
Kırılgan bireyler dediği çocuklar, kadınlar ve eş cinseller.
12- Madde 30 Tazminat, bölümünde
“1-Taraflar, mağdurların işbu Sözleşmede belirtilen suçlardan herhangi birini işleyen faillerden tazminat talep etme hakkına sahip olmalarını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”
Kadın, eşim ya da sevgilim bana fiziksel, cinsel ya da psikolojik şiddet uyguladı, diye şikayet ederse tazminat alma hakkı oluşuyor. Zaten sözleşmede eş ve partner ayrı ayrı kullanıldığı için gayri meşru ilişkilerde aynı eşleri gibi kabul ediliyor. Ayrıca cinsel istismar iftirası atılan kişilerden de maddi tazminat talep etme hakkı doğuruyor ki bu da ayrı bir facia. İlerde 6284 e buna yönelik bir madde ekleme ihtimalleri yüksek görünüyor.
13- Madde 31 Velayet, Görme Hakkı ve Güvenlik, başlığında:
“1-Taraflar, çocuklara ilişkin velayet ve görme haklarının belirlenmesinde, işbu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinin göz önünde bulundurulmasını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”
Bu şu demektir kadın kocasını psikolojik ya da fiziksel şiddet uyguladı, diye şikayet etmişse çocuğun babaya gösterilmemesi için tedbirler alır. Kısacası çocuklar babalarını görmek için annenin vicdanına bırakılıyor.
Bu yüzden çocuk haczi utancı da bir türlü düzenlenemiyor. Babaların çocuklarını görüp görmemesini de görüldüğü gibi Avrupalı Bakan kılığında bizi komuta edenler belirliyor. Evlatlarını göremeyen boşanmış babalar da çırpınıp duruyor evlatları için. Bu sözleşme durduğu sürece babalar daha evlatlarına çok hasret kalacaklar gibi duruyor
AB ye girmek için ailemiz satılık değildir.
İstanbul sözleşmesi ve 6284 acilen iptal edilmelidir.
Sema MARAŞLI / www.cocukaile.net / İKTİBAS YAZI