Soru: Türkler’in Şamanist olmadığını iddia ediyorsunuz ve “İslâm’dan önce Türklerin dini”ni Töre kavramıyla açıklıyorsunuz?
Ne olmadığını söyledikten sonra, ne olduğunu söylemek boynumuzun borcu. Çalışmalarımda Kök Tanrı’nın özelliklerini inceledim. Tek Tanrı olduğu kesin. İslâm’daki tarifleri esas alarak araştırdım. Esmâü’l-Hüsnâ’daki tarifleri eski kaynaklarda aradım. 99 esma, 13-14 zâti subûti sıfat… Ve şunu gördüm: Bunların çok büyük bir kısmı hem kavram olarak, hem terim olarak var. el-Hâlık karşılığında ‘Tö- rütken’; el-Aziz karşılığında ‘Küşüş’; Kıdem karşılığında ‘Bayat’; Beka karşılığında ‘Mengü (Bengü)’ tabirleri var. el-Cabbar, Esmâü’l-Hüsnâ’da “Dilediğini zorla bir araya getiren” anlamındadır. Göktürk’ten kalma Irk Bitik adlı kaynakta: “Tanrı kırılanları birleştirir, yırtılanları onarır” diye bir tabir var. Esmaü’l-Hüsna’dakine benzer bir şekilde yırtılan, kırılan, dağılan şeylerin Tanrı’nın gücüyle bir araya getirildiği belirtiliyor. Terimi yok belki; ama tarifi var. Mükemmel bir “Tanrı” inanışı var.
Neden Türklere Şamanistlik yakıştırılır? Bunun kaynağını oryantalist zihniyetin eseri olarak görüyorum. Radlof’un vaktiyle Sibirya’da yaptığı araştırmalar bu fikrin yerleşmesine yolaçtı. Yakutlar üzerine yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar, sanki tüm Türk coğrafyalarında mevcutmuş gibi genellendi.
İlâh anlayışı, ona bağlı olarak doğan dinî sistemin teşkil ettiği piramitin tepesindedir. O ilâh anlayışına göre din oluşmuştur. Eski Türkler’in ahlâkî tutumlarına, hayat tarzlarına baktığımızda çok ilginç şeyler görüyoruz. Domuz yemiyorlar, yiyenleri küçümsüyorlar. Moğollar’a “Tonguzlar” diyorlar. Çünkü Moğollar domuz yerlermiş. Zina ağır bir suç. Aile hayatı son derece muhkem. Senede bir yapılan ve zekata benzeyen “Han-ı Yağma” geleneği var. Son derece gelişmiş bir devlet fikri var. Devletin merkezine Ötüken diyorlar. Ötüken, “Dua yeri, niyaz yeri” anlamına geliyor. Dua ettikleri bir mabed yok. “Dua nedir?” dediğimizde, insanlığa hizmet anlamına geliyor. Hizmet ve ibadet kavramlarını ayrı kabul etmiyorlar. Devlete hizmet etmeyi, onun tebâsına hizmet etmeyi ibadet sayıyorlar. Bu yüzden Ötüken diyorlar.
Devlet kelimesinin karşılığı: İL… İl, huzur anlamına geliyor. Bu kavramlar rastgele değil, bir düzene tâbi. Bu kavramlar, kendi içlerinde belli bir sistemin, belli bir hiyerarşinin parçaları. Bunlar içinde çelişki taşımaz. Bunlardan hareketle, bu Tanrı inanışı ve ahlâkî düzen bir din çerçevesinde edinilmişse bu ne olabilir? Bunun anahtarı Kutadgu Bilig’de. Yusuf Has Hâcip 1069’da yazdı. Kitabın yazıldığı dönemde çevredeki Türkler müslümandır. Fakat kitabın konusu, töre, kut, irfan ve akıl kavramları arasındaki ilişkileri açıklamak üzerinedir. İki talî kahraman var. Bunlar Kumaru (miras, öğüt) ve Küsemiş (özlem, hasret) tir. Kut ve töre gibi kavramlar orjinal Türk kavramları. Kutadgu Bilig’deki bu kavramları alıp İslâm öncesindeki Orhun Kitabeleri’ndeki anlamlarla karşılaştırdığımızda çelişik bir durum görmeyiz. Yusuf Has Hâcip’in Töre’ye verdiği anlamla Bilge Kağan’ın verdiği anlam aynı. Töre’yle ilgili olarak Kutadgu Bilig’den çıkarabileceğimiz hüküm, “İslâm etkisindedir” diyerek göz ardı edebileceğimiz bir hüküm değildir. Yusuf Has Hâcip eserine başlarken bir giriş bölümünden sonra kahramanlarını tanıtmış, isimlendirme yapmış. Sonra da kitabının bu isimlendirme ve sembolizminin göz ardı edilmeden okunmasını hassaten istemiş. Kahramanlar arasındaki ilişkiyi anlamaya çalıştık. Töre’yi hükümdar rolünde teşhis ediyor, bir şahsiyet veriyor ve güneşle ifade edilen bir isim (Küntogdı) veriyor. Ilerki bölümlerde de Töre’yi hep güneşle teşbih eder. Kut’a da vezir rolü veriyor. Onu da ay sembolize ediyor ve ismini böyle (Aytoldı) veriyor. Kut’un oğlu olarak Akıl’ı koyuyor. Bu dört kahramanın mahiyeti irfan, hak bilgisi. Gezegenleri sıralıyor giriş bölümünde. Gezegenlerin belirli bir yörüngede döndüğünü biliyor. Ay’dan bahsederken de “Tüm gezegenlerin altında ay dolaşır ve güneşle karşı karşıya gelince dolunay olur” diyor. Yani ayın ışığını güneşten aldığını biliyor.
Kut kavramı Türkçenin bilinen en eski kelimelerinden biri. Kut kavramını Tanrı’yla ilişkilendirirler. Kutadgu Bilig’de Kut’un görünür hâle gelmesini Töre’ye borçlu olduğunu görüyoruz. Tanrı Kut verirken ancak Töre’ye riayet edenlere veriyor. Kut kazanmanın şartlarının tamamı Töre’ye riayet, yani Töre hükümleri. Tanrı’yla Töre arasında bir ilişki var. Tanrı’nın ortaya koyduğu sistemdir Töre, yani dindir. Töre’nin sadece beşerî bir sistem olmadığına dair o kadar çok bilgi var ki.
Türk kimliğinde Töre’nin büyük bir tesiri vardır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar Kök Türk haricinde Türk ismini taşıyan devlet yoktur. Türk kelimesi bir ırk iddiası taşımıyor. Bir sıfat olarak kullanılıyor. Fakat Türk ve Töre kelimeleri arasında önceki etimolojiler dolayısıyla kurulan bir ilişki var. N. Sami Banarlı, Fuat Köprülü ve Ziya Gökalp’te bunu görebiliriz. Türk kelimesinin Töre kelimesinden geldiğini, Töre’ye uyan anlamına geldiğini söylediler. Tamamen yanlış değil, ama eksik. Neden eksik? Töre’yi sadece bir devlet hukuku olarak görmelerinden dolayı. Sadece devlet hukuku değil, yaratılış hukuku, türeyiş hukuku. Türk kelimesi çok kuvvetle muhtemel ki, bir ırk adı olmayıp, Töre’ye intisab edenlerin sıfatıdır. Yani bir dünya görüşüne mensubiyet anlamına gelmektedir. Türk kimliği sadece soy-sop değil, belli bir kültürel muhtevaya dahil olmak, onu anlamak şeklinde algılanmalıdır. Ama bu tartışılmaz bir gerçek olarak sunulamaz. Buna inanıldığı ispatlanır, ama inancın doğruluğu ispatlanamaz. Zira iman bir ispat konusu değildir. Buna inanıldığı, bu inanışla bir tarih vücuda getirildiği doğrudur. Türk kavramını bir ırka dayandırmıyorum. Ama soylarını Türk olarak kabul eden insanların “Peki bizim soyumuz ne?” diye bir soru soracaklarını da biliyorum. Biz, tarih bakımından soyu en belli toplumuz. Türklüğün dünya görüşü anlamına gelmesi, soyumuzun bilinmediği anlamına gelmez. Bizim bir soy problemimiz yok ki. Eğer Türklüğü bir soy olarak lanse edersek, sorun var demektir. Çünkü bu tarihî gerçekliğe de uymuyor.
Dr.Sait BAŞER
NOT:”Tasavvuf ve Bilim” Sitesinden Alınmıştır.