Adam merhametsiz; saf gönüllülerdeki mazlumiyeti tanıyor, onları önüne alıp bol keseden acıyıveriyor, vahvahlanıyor!
Acısı yok, acındırıyor!
Gözlerinde hüzne açık kapı yok, ama mahzunlara dönük merhamete tâlip!
Arkadaşımız vefâdan bîhaber, sıdk ü sadâkat ehlinin liyâkatine tahsisli istihkaka nasıl el koyacağını gayet iyi biliyor… Mazlumdan yanaymış gibi yapıp, mağdurun tenezzül edip isteyemediği hakları bin misliyle ve tabii kendi adına tahsil ediyor.
Müeddeb kimselerin edebine güvenerek, gözlerine baka baka onların itibar ve her türlü kazancına konuyor.
Ticaret helaldir ya! Öyle bir kâr haddiyle çalışıyor ki, işi bilmeyen müşteriyi zımnî kölesi haline çeviriyor, onu bir ömür sattığı daireyi ödemek üzere çalıştırıyor. Köle hukukundaki besleme, barındırma şartlarına da tâbî olmuyor!
Vatandaşta hakîki ilmin mahviyet ve tevâzuundan zerre nasip yok, tekebbürle ilim ve fikir pazarı açmış, selam vereni süflî emellerine bend ediyor, prangaya vuruyor. İster profesör ister imam ister vâiz olsun, sattığı “mal”ına müşteri olacak kitlelere, üzerinde zerrece ihlasla tefekkür edilmemiş hükümler pazarlıyor. Okumayı laf zaptetmeye dönüştürmüş, anlam ile temasa geçmemiş; ama fikrin çilesinde kavrulmuş gerçek tefekkür ehline meydanı dar ediyor! Edebiyata intikal eden eski hikemiyâtı, sâhici ve diri hikmeti boğmakta kullanıyor…
Uğru karakteriyle hayır hissi avcılığına çıkmış, mâsum hayırseverlerin sadakalarından servet düzüyor!
Hizmete talip gibi ortaya atılıp bir yere “baş” olmuş, o makamın forsunu ilişkilerinde muhâtaplarını ipotek altına alma imkanı olarak değerlendiriyor.
Hakk’ın muhâfazası için tedvin edilmiş hukuku, gasp ve tahakküm mekanizmasına çevirmiş… İhtilaflardan kâr çıkartma üstâdı olmuş. İhtilafları kurutmaktansa tahrik etmiş, fitne sürdükçe alanını büyütüyor…
Emniyet ihtiyacına dayalı kurumlarda, emniyetin sû-i istîmâli için otoyol güzergâhı gibi yollar kurmuş… Adamın hayatında hayâdan iz yok, edep ehlinin feyzine bürünüş tam tekmil.
*
Zulüm ve şeytâniyete koşulmuş nefislere söylenecek laf yok. Onlara karşı Euzü Besmele çekeceğiz.
Onları tanımakta sıkıntı da pek olmuyor. Adı belli, hali belli, hedefi açıktır. Hattâ dürüstlük bakımından taltife bile lâyık görülebilirler…
*
Ya nifak, ya riyâ, ya hîle-hud’a?
İşte bize teyakkuz tam orada gerekiyor.
Dr.Sait BAŞER