Biz bu yazıda önce Hacı Bayram-ı veli’yi anarak/hatırlatarak yazının konusu olan kişi olarak Hacı Bektaş-ı veli’yi anlatmaya tanıtmaya çalışacağız. Hacı Bektaş-ı veli ile beraber, Alevilik, ismailye, Bahailik gibi tarihte yer alan tarikatları tanımamız Elbette ki gelecekte üzerimizde oynanacak oyunları bozmada ve kendi ehli sünnet inancına bağlı mefkürelerimizin toplumlarımız da kök tutmasını-yeşermesini sağlamada büyük önem arz edeceğine hizmet etme gayesi iledir.
Hacı Bayram-ı veli
Hacı Bayram-ı veli Bayramiyye tarikatının kurucusu. Mürşidi Somuncu baba, Müridi Molla fenari- Fatih sultan Mehmet han’ın hocası Akşemsettin Müridi –halifesi, Ahmet Bican Müridi, Kādiriyye tarikatının Eşrefiyye kolunun kurucusu, mutasavvıf-şair Eşrefoğlu Rûmî- Aynı zamanda Eşrefoğlu Rûmî kayınpederidir.
Hacı bayram-ı veli Orhan Gazi, I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad devirlerini idrak eden ve kurduğu Bayramîlik tarikatıyla Anadolu’nun mânevî yapısının şekillenmesinde büyük katkıları olmuştur.Hacı Bayram-ı veli’nin daha hayatta iken çok büyük mânevî nüfuza sahip olduğunu kaynaklar göstermektedir.
Hacı Bektaş-ı veli
Hacı Bektaş veli ise Diyâr-ı Rûm (Anadolu) abdallarının pîridir; Abdal, Alevi Türk tasavvufun formlarında karşılaşılan Horadan erenlerinden olan ve Türklüğü ve İslamı bir Alevi pîri tarafından emir alarak yaymakla görevlendirilip yola çıkan bir Derviş makamında olan ve en üst mânevî mertebeye mensup bir Pîr ve Şeyhin lakabıdır.
Hacı Bektâş-ı Velî’nin hocası Baba İlyas olarak bilinen ve 1240 yılında Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı giriştiği büyük siyasî-içtimaî ayaklanma hareketine adını veren ve Anadolu’da ilk gayri Sünnî cereyanların temelini atan Türkmen şeyhidir.
Hacı Bektaş-ı veli’nin hocası Baba İlyas kendi adına tarikat kurmamış, bağlı bulunduğu Vefâiyye tarikatının şeyhi olarak Çat köyündeki zâviyesinde, İslâmiyet’e girmeleri üzerinden fazla bir zaman geçmediği için henüz eski inançlarını belli ölçüde koruyan ve okuma yazma bilmeyen yarı göçebe Türkmenler’e yapılarına uygun bir tasavvuf anlayışı sunmuştur.
Onun fikirlerinin kısmen İsmâilî tesirler taşımış olması da kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Baba İlyas, çok zor içtimaî ve iktisadî şartlar içinde yaşayan, gerek yerli halkla gerekse yönetim çevreleriyle pek çok problemi olan Türkmenler’i Selçuklu hükümetinin baskılarından kurtaracak bir mehdî hüviyetiyle ortaya atılmış bulunuyordu. Türkmenler onun talimat ve propagandalarını canla başla benimsemişler, hatta daha da ileri giderek ona Baba Resûlullah bile demişlerdi.
Anadolu Selçuklu devletine karşı yapmış oldukları isyan hareketlerin de Babailer/ismaililer/ olarak iktidarı ele geçirmeye çalışmışlardır.
Bektaşilik, Hacı Bektâş-ı Velî’nin yaşadığı dönemde adı ile anılan bir tarikatı oluşmamış kendisi 13. yüzyılda Kalenderîlik içinde teşekküle başlayıp 15. yüzyılın sonlarında Hacı Bektâş-ı Velî an‘aneleri etrafında Anadolu’da ortaya çıkan bir tarikat hüviyeti kazanmıştır.
Kalenderîlik ya da Kalender’îyye 10. yüzyılda İran’da, Horasan Melametiliği’nden kaynaklanan bir sufilik akımı olarak ortaya çıkan 12. yüzyılın sonunda Cemaleddin-i Savi adlı İranlı bir sufinin gayretiyle teşkilatlanarak Orta Doğu’da ve Orta Asya’da geniş taraftarlar toplayan bir tasavvuf akımıdır.
Melamîlik ya da Melamîler 8. yüzyılda Samanîler devrinde Horasan, İran’ında faaliyet gösteren bir sufi topluluktur. Melamet kelimesi, “kınanmışlık; itab ve serzenişlik; rezillik ve rüsvaylık” anlamlarına gelmektedir.
Kalenderîler, mala, mülke ve şöhrete önem vermeyen, toplumdan önemli ölçüde kendilerini tecrid etmiş, kanaat anlayışına sahip bir topluluktu. Kalenderilik, yaşadığı toplumun nizamına karşı çıkararak dünyayı kaale almaya değer görmeyen ve bu düşünce tarzının günlük hayat ve davranışlarıyla da açığa vuran tasavvuf akımıdır. Kalenderîlik söz konusu mistik temelini ve sosyal niteliğini tarihî akış içinde İslâm dünyasının çeşitli yerlerinde ve değişik zamanlarda yeni unsurlarla zenginleştirerek geliştirmiş ve hep MUHALİF bir çevre olarak süregelmiştir.
Kalenderî dervişleri 13. yüzyılda, Moğol istilasından kaçarak kalabalık gruplar halinde Anadolu’ya girdiler. Kalenderîliğin Anadolu’da doğurduğu en büyük ve en önemli sonuç, Bektaşilik gibi, heterodoks(Ana akımdan sapmış) olan halk tasavvufunun en popüler tarikatının doğuşunu hazırlamasıdır. Kalenderilik, daha sonraları Alevilik ve Bektaşîlik etrafında toplanmış ve zaman içerisinde değişmeler göstermiştir.
- yüzyılda, Kalenderîler’in kalabalık sayıda katıldıkları üç büyük isyan hareketi vardır. Bunlardan ilki, II. Bayezid devrinde vukû bulan Şahkulu İsyanı, ikincisi Yavuz Sultan Selim zamanında gerçekleşen Bozuklu Celal ayaklanması, üçüncüsü ise Kanuni Sultan Süleyman devrindeki Şah Kalender hareketidir. 15. yüzyılda tamamıyla Kalenderî hüviyetini taşıyan zaviyeler, kısmen 16. yüzyıl, kısmen de 17. yüzyıllarda Bektaşî zaviyelerine dönüştüler. Kalenderîlik Türkiye tarihinde hem dini-tasavvufi açıdan, hem de sosyal ve kültürel, hattâ folklorik açılardan derin izler bırakan Ahmed Yesevi’den başlayarak, Türk halk sûfiliğinin Bektaşilik’le son bulan bütün bir tarihini etkileyen bir tasavvuf akımı ve mektebini oluşturarak derin tesirler bırakmıştır.
BEKTAŞİLİK
Bektaşîlik’ten başka hiçbir tarikatın pîri bu derece muazzam bir kültün, güçlü bir imanın ve kutsallığın konusu olmamıştır. Hemen hiçbir tarikatın pîri Hacı Bektâş-ı Velî’nin Bektaşîlik’teki yeriyle karşılaştırılamaz. Tarihî Hacı Bektâş-ı Velî’nin menkıbevî, hatta menkıbevîlikten de öte mitolojik Hacı Bektâş-ı Velî’ye dönüşerek böyle bir kutsallık kazanmış ve bir iman konusu olma hüviyeti olarak kabul görmüştür.
Bektaşîlik, İslâm’ın mükelleflerini mecbur tuttuğu namaz, oruç gibi ibadetleri açıkça olmasa bile çeşitli te’villerle red yolunu tercih etmiş; buna karşılık İslâm öncesi eski Türk dinleriyle Şamanizm, Budizm ve İran dinlerinin bakiyelerine dayanan birtakım âyin ve erkân geliştirmiştir. Bunlara İslâmî bir çehre kazandırmak maksadıyla bazı tasavvufî mefhum ve telakkiler kullanılmış, Hz. Peygamber zamanına kadar götürülen bazı menkıbeler teşekkül ettirilmiştir.
Hurûfî ve Şiî Tesirler
Bu devre XIII. yüzyıldaki Babaî hareketiyle başlar. Bu hareketi meydana getiren Türkmen zümrelerinin daha Anadolu’ya gelmeden önce mensup bulundukları gayri Sünnî inançlar çevresi, eski Türk inançlarından Budist ve Maniheist tesirlere kadar pek çok ve çeşitli dinî unsurlardan oluşan “Senkretizm”bir mahiyet arz ediyordu.
(Senkretizm, sıklıkla çeşitli düşünce okullarının uygulamalarını ve yollarını karıştırarak ayrı veya çelişkili inançları birleştirmek veya birleştirmeyi denemektir.)
- yüzyıl ortalarından sonra, yani Şiî tesirlerin nisbeten kendini göstermeye başladığı bir devirde yazıya geçirilmiş menkıbelerinde bile ateş kültü ve diğer tabiat kültleri, kalıp değiştirme (métempsycose), tenâsüh ve hulûl gibi Şiîliğe dahi yabancı bazı inançların kuvvetle yer bulduğu ve nisbet itibariyle yüksek bir toplama ulaştığı görülür. Nitekim 1450’li yıllardan başlayarak Bektaşî doktrini geniş çapta Hurûfîliğin tesirlerine mâruz kalacak, aradan fazla bir zaman geçmeden de Anadolu’da yoğunlaşan Şiî propagandası Bektaşîliğe nüfuz edecektir.
Günümüz de Bektaşîlik her ne kadar eski durumunu siyasî rejimler dolayısıyla muhafaza etmiyorsa da kısmen Arnavutluk ve Yugoslavya’da belli ölçüde, Türkiye’de ise 1925’te öteki tarikatlarla birlikte resmen ilga edilmesine rağmen fiilen mevcudiyetini devam ettirmektedir.
Değerli kardeşlerim, konu vatan ise Mukaddesat ise gerisi teferruat diyenler uygun zamanda aşağıda paylaştığım kaynaktan daha yeterli bilgiye ulaşacaklardır. Biz şimdilik bu kadar ile iktifa edelim, mevzu Tarih ise konu önemlidir, tarihi küçümsememek gerek, tarihe kayıtsız kalan veya tarihi bilmeyen insanlar/milletler sadece geçmişi bilmeyenler olarak değil, geleceğini inşa eder iken geçmişin tecrübelerine yabancı olan, gelecekle ilgili düşünceleri zayıf olan, gelecek ile önceden kararlaştırması gereken ön görüleri yapamayan kişi ve milletler olarak var olmaya çalışırlar. vesselam..
Mustafa Hakkı SEZGİN/ Türkiye Postası Gazetesi / Genel Yayın Yönetmeni
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı/ İslam Ansiklopedisi
Hacı Bektaş- veli / Bektaşilik/ Kalenderilik /Baba İlyas