İSMAİLİYE, Şia’nın müfrit (Aşırı) ve batıni bir koludur; İmamiyyenin Hz. Ali (R.A)’nın altıncı neslinden, imamı Cafer a-Sadık (Hicri 148/Miladi 765)’ın ölümünden sonra büyük oğlu İsmail’in adına ortaya çıkan bir fırkadır. İsmailliye Şia’sı yedinci imam olarak Cafer es-Sadık’ın büyük oğlu İsmail’in olduğu görüşündedirler.
Batiniliğin ortaya çıkışı
Baştan belirtmekte fayda olduğundan öncelikle belirtelim..
İsmaililer, batini inançlara sahip olsalar da, yani İslam’da Kur’an ayetlerinin görünür anlamlarının dışında, daha derinde gerçek anlamları bulunduğu inancını esas kabul etselerde,Hasan Sabbah’ın önderlik edip yürütüğü Batıniliği İsmailiyyenin bir kolu veya İsmailiği Hasan Sabbah Batıniliği olarak kabul etmek yanlıştır.
Batınilik ya da Batın’iyye ise, İslamda Kur’an ayetlerinin görünür anlamlarının dışında, daha derinde gerçek anlamları bulunduğu inancı esas alan ve ayetleri buna göre yorumlayan akıma Bâtınîlik, bu düşünceyi benimseyen kişiye de Batıni denir. Derin ve gerçek anlamları ise Batinilik inancı gereği bu anlamları ancak Tanrı ile ilişki kurabilen masum imamların bilebileceğine inanılır.
Bu sapkın Batıni Nizârî-İsmaili mezhep, İslamiyet’ten önce yayılan ve halkın malını, sahip olduğu her şeyini, hattâ kadınlarını dahi ortak kabul eden, sözde eşitliği ve genel barışı uygulama iddiasında olan Mezdek isimli bir sapığın ortaya attığı fikirlerden çokça etkilenmiştir. Bunlar aynı zamanda İslâm öncesi eski Ortadoğu, Zerdüşt, İran ve Hind dinleri ile yeni Eflatuncu( Yeni Platonculuk) felsefeden derledikleri inanışları harmanlayarak SAPKIN BİR İNANCIN mimarları olmuşlardır.
İsmaili Fatimi Devleti
İsmailiye Irak’ta ortaya çıkışından sonra iki buçuk asır gibi uzun bir süre gizli olarak yürütülen fırka faaliyetleri, bu zaman zarfında dai (tebliğci) ler aracılığıyla Kûfe, Basra, İran, Yemen, Bahreyn, Kuzey Afrika gibi yerlerde kurulan teşkilat merkezleri aracılığıyla yayılma imkanı buldular.
Özellikle Yemen’den Kuzey Afrika’ya gönderilen tebliğciler (dâi) kendi görüş ve düşüncelerini orada öylesine başarıyla anlattılar ki, “gizli imam” saklandığı yerden çıkarak halkın beklentisini geciktirmedi. 9. asır başlarında bu tarikata kasıtlı ve siyasî amaçlarla giren Yahudi dönmesi Abdullah İbn-i Meymun’un torunlarından Ubeydullah isimli birinin başkanlığında Kendine “Mehdi” ünvanı vererek halife ilan eden “Mehdi” sayesinde İsmailîler Hicri 297 yılında Kuzey Afrika’da Fatumî devletini kurdular. Bu devlet bilâhare Şam’dan Fas’a kadar genişleyerek İmparatorluk hâline gelmiştir. 270 sene hüküm sürdükten sonra, hicri 567 senesinde yıkılmıştır.
Fâtımî hilâfeti en parlak döneminde Mısır, Suriye, Hicaz, Yemen, Kuzey Afrika ve Sicilya gibi toprakları elinde tutuyordu. İsmailiyye fırkası fikrî merkez olarak meşhur el-Ezher Medresesi ve Camiini kullanıyor ve burada yetişen dâîler İslâm dünyasının dört bir yanına tebliğci olarak gönderiliyordu.
Söz konusu medresede öğrenim görmüş Fatımî müelliflerinden bazıları şunlardır: Kadı Numan (363/974); Hamidü’d-Din el-Kirmânî 408/1017-1018); el-Şirazî (470/1077) vs..
Mısır Fâtımîlerinin hızla yayılması Selâhaddin Eyyübî’nin 567/1171 tarihinde yaptığı Mısır seferinde onları yenmesiyle yavaşlamıştır. Özellikle İsmailiyye fırkasının el-Mustansır’ın (Hicri 424-487/Miladi 1036-1094) uzun halîfeliği döneminden sonra Nizarî ve Musta’lî diye iki kola ayrılmasıyla daha da güç kaybettiği görülür. Bu ayrılık hareketlerinin en büyüğü İran Nişabur doğumlu Ömer Hayyam’ın Nişabur’dan öğrencilik arkadaşı olan ve Ömer Hayyam gibi İranlı olan Hasan Sabbah tarafından gerçekleştirilmiştir.
Hassan Sabbah’ın ortaya çıkışı ve Sünni inanca karşı mücadelesi
el-Mustansır’ın ölümüyle Nizar’a bey’at eden Hasan Sabbah ihtilalci fikirleriyle islâm dünyasında Bâtıniye akidesinin yayıcısı olmuştur. Selçukluların Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemesiyle birlikte Selçuklu ordularıyla birlikte yürüyen Şîʿa-i Batın’iyye da’ilerinin nüfuz alanı da Anadolu’nun içlerine doğru yaymışlardır. İşte bu zaman zarfında İsmaili’lik-Batinilik (şii )(1) mevcut Sünni(2) iktidara karşı sosyal ve dini bir güç olarak mücadele edip Sünni iktidarları yıpratmışlardır.
Hasan Sabbah Nizari İsmaililerin başına geçerek Hicri 483/Miladi 1090 yılında Selçuklu hükümdarı Melikşah’a karşı ayaklanmış, Kazvin’de Alamut kalesini ele geçirerek Nizârî-İsmaili devletini kurmuştur.
Kaynaklara göre Hasan Sabbah Selçuklular arasında, Sünni mezhebi karşıtı olarak Şiilik propagandası yapmaya başlamış ve halkı kendi etrafında toplamaya çalışmıştır. Kendine bağlı bulunan adamlarını uyuşturucu vererek fedailer yetiştirme yoluna gitmiş ve bunlara Haşhaşiler de denmiştir.
Genel inanış olarak İsmaililerde “yedi imam” inancı değişmez bir akidedir. Bu da onlara göre yedi sayısının mübarek oluşundan kaynaklanır. Yedi gezegen, yedi kat sema, birer mübarek oluş belirtisidir. Bütün sırları yedinci imam bilir ve bu sırlara batini mana adı verilir. İsmailiyye mezhebinin sonraki dönemlerde en çok dikkat çeken temsilcisi, efsanevî bir şahsiyete sahip olan Hasan Sabbah’tır.
Hasan Sabbah, tam 33 yıl Alamut Kalesi’nde, bu kanlı faaliyetlerini sürdürmüştür.
Bu durum Batini İsmailiyye devletinin Hicri 654/Miladi 1256 yılında Moğollar tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar bir devlet olarak (Hicri 4837 654) 171 sene varlığını sürdürmesini sağlamıştır.
Hasan Sabbah’ın etrafa saldığı korku Komutanı Hülagü’nun Alamut kalesini zaptıyla ve son Alamut hakimi Rukneddin Hürşah’ın teslimiyle nispeten hafiflemiş ancak fırka olarak İran, Suriye ve Orta Asya’da varlıklarını koruyabilmişlerdir.
HASAN SABBAH BATINİLİĞİNİ İSMAİLİYYENİN BİR KOLU OLARAK KABUL ETMEK YANLIŞTIR.
Fıkhın ibadet ve muamelelere ait hükümlerinde İsna aşeriyye’den pek farklılık göstermeyen İsmaililer de Caferiler de Hacca giderken, Kerbelaya da uğrar ve Hz.Ali, Hz.Hüseyin veya Seyyide Zeyneb’in türbelerini ziyaret ederler, ki bilhassa Tüm Müslümanların kıblesi de, Kabesi de bir olması esasıyla Şiiler Hac ibadeti için Mekke’ye giderler.
Gazali ve diğer bir kısım Sünni otoritelere göre bu gruplar dini metinlerin, ibadet ve kuralların Zahiri (dış) anlamlarını reddetmektedirler, işte tam da bu yüzden İsmaililer, batini inançlara sahiptirler.
İsmaililer, batini inançlara sahip olsalar da, yani İslam’da Kur’an ayetlerinin görünür anlamlarının dışında, daha derinde gerçek anlamları bulunduğu inancını esas kabul etseler de Hasan Sabbah Batıniliğini İsmailiyyenin bir kolu olarak kabul etmek yanlıştır.
İSMAİLİYYE MEZHEBİNİN BEŞ ESAS KAİDESİ VARDIR:
1- İmamlık: Sadece İsmail ve onun çocuklarına geçer, başka birisi bu makama sahip olamaz.
2- İmam, yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Bu halife Allah’ın nurunu özünde toplamıştır. Bu sebeple Allah’ın imamda zuhur ettiğine inanmak din ve imana ait bir değer taşır.
3- İmamlık makamında bulunan kişinin her sözü ilâhî bir emir niteliğine sahiptir.
4- İmamların yaptığı her şey haktır. Onlar yanılmazlar, suç işlemezler, bu bakımdan, masumdurlar.
5- Din ve iman bu mezhebe inanmakla mümkün olur. Dine bağlanmak imam’a tâbi olmayı kesinlikle gerekli kılar.
İsmailiyye mezhebine göre imamlık gizlidir. Onun için gerçek imamın kim olduğunu bilmek kolay değildir.
Gizli kalan imamlık, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamber oluşundan sonra ortaya çıktı.
İnsanlık tarihi boyunca gizli kalan, insanlara görünmeyen Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğiyle ortaya çıkan gerçek imam Hz. Ali’dir denilerek Müslümanlar arasında 1440 senedir sönmeyen nifakın fitili ateşlediler. Şia mezhebinin inanışına göre İmamlık Hz. Ali’den sonra onun nesline geçmiştir.
NOTLAR: Şia ve Şii aynı şey mi?
(1)Şiilik sözcüğü, Caferilik ile eş anlamlı olarak kullanılabilmekteyse de Şiilik veya Şia, hilâfet veya imamet sorununda tarihsel olarak “Ali’ye yandaş olan kişiler” anlamına gelmektedir. ‘Şia’ terimi ‘takipçiler’ Hz.Ali (R.A)takipçileri anlamına gelmektedir.
Şiilikte namaz üç vakitte toplanmış beş namaz olarak icra edilir. Sabah iki, öğle ve ikindi cem edilerek dörder kılınır, akşam üç, yatsı dört rekâttan oluşur ve yine cem edilerek Üç vakitte beş namaz olarak kılınır. Şiiler Peygamberin damadı Hz. Ali’nin ve onun torunlarının ve ailesinin peygamberin ölümünden sonra İslam dünyasının başına geçmesi gereken kişiler olduğuna inanırlar. Şiiler Hz. Muhammed’in yanı sıra Hz. Ali’ye de bağlılıklarını ifade etmektedirler.
(2) Sünni kelimesi ‘Ahl el-Sunnah’ (Gelenek insanları) ifadesinden geliyor; bu inanca mensup kişiler Hz. Muhammed (s.a.v.)’in öğretileri, eylemleri ve sözlerine bağlı kalarak inançlarını yaşamaktadırlar.
(3) İsnaaşeriyye
İmamiye-i İsna‘aşer’iyye ya da Onikiciler, On İki İmam’a inanan Onikicilik mensuplarını tanımlamak için kullanılan tabir. On İki İmama inanmalarından dolayı olarak adlandırıldıkları da olur.
Mustafa Hakkı SEZGİN/ Türkiye Postası Gazetesi /Genel Yayın Yönetmeni