“Davut’un soyundan biri bir gün eski Krallık’ı kuracak ve Yahudileri zafere kavuşturacak. Farklı ülkelere gitmek zorunda kalan tüm Yahudileri yeniden Kutsal Topraklara döndürecek ve Süleyman Tapınak’ı inşa edecektir. Tevrat’ın yasaları, yeniden Kutsal Topraklarda hüküm sürecektir. Er ya da geç bütün milletler, Yahudilerin ‘Seçilmiş Kavim ve Allah’ın Oğulları’ olmaktan gelen üstünlüklerini kabul edecektir.” Endülüslü Yahudi filozof Musa Bin Meymun/Mishne Torah
Siyonizm denildiğinde akla ilk gelenler Moses Hess ve Dr. Yehudal Pinsker olsa da, Theodor Herzl politik Siyonizm akımının babası olarak bilinir. Siyonizm, 19. Yüzyıl sonlarında Avusturyalı Yahudi gazeteci Theodor Herzl (1860-1904) tarafından siyasi bir ideolojiye dönüştürüldü. Bu ideoloji, Yahudi camiası tarafından da benimsendi.
Herzl’in 1896 yılında yazdığı “Der Judenstaat” (Yahudi Devleti) adlı kitabı, 1897 yılında Basel’de toplanan 1. Dünya Siyonist kongresi’nde savunulan düşüncelerin kaynağı olurken, İsrail’in de temellerini oluşturmuştur.Theodor Herzl; Siyonizm ideoloji fikrini geliştirirken elbette Tevrat, Talmud gibi dini kaynaklardan da etkilendiği muhakkaktır.
Siyonizm’in doğuşu hakkında bu kısa bilgilendirmenin ardından Siyonizm’in Muharref Tevrat’taki karşılığına göz atalım ve en geniş tanımını yapalım. Muharref Tevrat, Siyonistlerin ideallerini şöyle tarif etmektedir: “O zaman Rab bütün milletleri önünden kovacak ve sizden büyük kuvvetli milletlerin mülkün alacaksınız. Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacaktır. Sınırınız çölden Lübnan’a, Fırat Irmağından garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak…
Siyonizm’in en kapsamlı tanımını: “Arz-ı Mevud;” yani “Vaad Edilmiş Topraklar” olarak ifade edilen, Fırat’tan Nil’e kadar olan bölgede, merkezi Kudüs olacak “Büyük İsrail Devleti”ni kurmak; Süleyman Mabedi’ni, Siyon Dağı’nda yeniden inşa etmek ve ‘dünya hâkimiyeti’ idealine ulaşmak olarak tarif edebiliriz.
Siyonizm’in dünya hâkimiyeti idealini daha iyi anlayabilmek için öğretilerini ve “mukaddes“kitaplarının söylemleri ile Kur’an-ı Kerim’in Yahudiler hakkındaki tespitlerini bilmek yararlı olacaktır. Siyonizm’in gayesini anlayabilmek için 1949 yılından itibaren başlayan süreci dikkatle irdelemememiz gerekmektedir. 1949’da Filistin topraklarının gayri meşru bir şekilde adım adım işgal edilmesi, Siyonizm’in dünya hâkimiyetine giden yolda attığı ilk somut adımdır.
Emperyalizm’in son yüzyıldaki bekçisi ve küresel aktörlerin devlete bürünmüş hali olan ABD’nin; Kudüs-ü Şerif’i resmen İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı, ardından Suriye toprağı olan “Golan Tepelerini” İsrail’e vermesi ve nihayetinde de 28 Ocak 2020’de ’Yüzyılın Antlaşması’ olarak lanse edilen işgal planını açıklayarak, İsrail’in işgal ettiği topraklara adeta yasal bir şemsiye getirdi.
Siyonizm’in dünya hâkimiyetine ulaşmak için gerçekleştirdiği küresel eylem ve operasyonlara ilerleyen bölümlerde ayrıca değinmeye çalışacağız. Biz, Siyonizm’i daha yakından tanımaya devam edelim. Yahudilerin dünya hâkimiyetini ele geçirme arzularını daha iyi anlayabilmek için kutsal kitaplarına göz atmak faydalı olacaktır. Siyonistlerin beslendiği başlıca kaynaklar tarihsel kitaplar ve Peygamberlik kitaplarıdır. Tarihsel kitapları denilince akla: Yeşu, Hâkimler, Rut, I. Ve II. Samuel, I. VeI I. Krallar, I. ve II. Tarihler, Ezra, Nehemya ve Ester gelmektedir. Peygamberlik kitapları ise: Yeşaya, Habakkuk, Yeremya, Ağıtlar, Hezekiel, Hoşea, Yoel, Amos, Ovadya, Yunus, Mika, Nahum, Sefanya, Hagay, Daniel, Zekeriya ve Malaki’dir. Siyonistlerin rehber aldığı bu kitapların birçok babında; Yahudilerin üstün bir ırk olduğundan, Yahudi olmayan milletlerin hükümetlerinin, Siyonizm’in emellerine ulaşması için ele geçirilmesi ve diğer milletlerin kendilerine hizmet etmekle mükellef varlıklar olduğundan bahseder.
Örneğin Yeşaya’da, Yahudiliğin tüm milletlere ve insanlığa olan düşmanlığı ifade edilerek, Yahudi olmayan ülkelerin iktidarlarının ele geçirilmesi gerektiğini emreder. Yine Tevrat’ın Yeşaya, 2. Samuel, Tekvin, Hezekiel ve Yoel gibi kitapların birçok yerinde Yahudilerin dünya hâkimiyetinden bahseder.
Siyonistlerin yurt edinmek amacı ile tartıştıkları birçok seçenek içinden Filistin’i seçmeleri İsrail’in tarihi ve dini geleneği göz önünde bulundurulmadan anlaşılamaz.
Eğer Yahudilerin tek amacı güvenli bir vatan edinmek olsaydı, kendilerine teklif edilen farklı bölgelerden birini tercih edebilirlerdi. Lakin onlar Filistin topraklarını işgal ederek sahip olmayı tercih ettiler. Çünkü onların vaat edilen topraklara ulaşmak gibi bir hayalleri vardı. Vaat edilmiş topraklara ulaşmak; hem dindar Yahudilerin, hem laik Siyonistlerin hem de ateist Siyonistlerin ortak hayalidir.
Robert Gordis; Yahudilik olmadan Siyonizm’in köksüz kalacağını, Siyonizm olmadan Yahudiliğin ise yararsız olacağını ifade ederek aradaki ilişkiyi vurgulamıştır. Schechter‘de, Siyonizm ile Yahudilik arasında ilişki olduğuna dikkat çekmiştir.
Schechter, 1906 yılında “American Hebrew“ dergisinde yayımlanan ve Amerikan Siyonistleri Federasyonu tarafından kitapçık haline getirilen ‘Zionizm: A Statement’ başlıklı yazısında düşüncelerini şöyle açıklamıştır: “Siyonizm; dünyaya, Yahudiliğin kendi hayatını korumak için, yok olmadan ayakta kalması gerektiğini söylemektedir. Bu hayat gerçek ve sağlıklı bir hayattır. Siyonizm’in başarısı; sadece Siyon ve Filistin’e dönüş ideali ile sınırlandırılmamalı, aynı zamanda bu ideal, millî Yahudi vicdanının uyanmasını sağlamalıdır. Siyonizm, maddi veya manevi olsun her çeşit kölelikten kurtularak Yahudi bağımsızlığının ilan edilmesidir…”
Dindar Yahudiler, vaat edilmiş toprakları Tanrı Yehova‘nın kutsal kitap Tora‘da kendilerine vaat ettiği bir hak olarak görürken; Siyonistler de “ Yahudilerin tarihten gelen hakkı” söylemi ile aynı düşünceyi paylaşmaktalar. Siyonizm, dünyevi açıdan Yahudi teolojisi ile iç içe girmiştir. Öyle ki, ateist Siyonistler bile kendi ideallerini için kutsal kitabı referans vermekte beis görmemektedir. Siyonistlere göre, işgal ettikleri toprakların tek sahibi Yahudi halkıdır. İsrail’in kurucusu David Ben Gurion 1919’da bu hususla ilgili şunları söylüyor: “Biz bu ülkenin bizim olmasını istiyoruz, ancak Araplar da bu ülkenin kendilerinin kalmasını istiyorlar. Ve hiçbir demografik olay bunu değiştiremez. Bir toprağın da iki sahibi olamaz.
Kudüs’ün “ebedi başkent” olacağı; Nil’denFırat’a Arz-ı Mev’ud’un fethi, İsrail’in güvenliği için zorunlu olduğu gibi dini ve tarihi bir vecibedir. Hiç kimsenin bunu askıya alma ve vazgeçme hakkı yoktur.” David Ben Gurion, Filistin topraklarını Tanrı’nın Yahudilere bir vaadi olduğuna inanırdı.
1956 Dünya Yahudi Kongresi’nde sarf ettiği şu sözler, Filistin topraklarını Müslümanlardan çaldıklarının pişkince itirafıydı: “Ben bir Arap lideri olsaydım, İsrail’le asla iş yapmazdım. Bu tabiidir çünkü biz onların ülkesini aldık. Elbette bu toprakları bize Tanrı vaat etti. Fakat bunun Araplar için anlamı nedir ki? Bizim Tanrımız, onların Tanrısı değil. Bizim iki bin yıl öncesinden İsrail soyundan geldiğimiz bir gerçektir; ama bu onlara ne ifade eder?
Hitler’in gaz odaları onların suçu muydu? Onlar tek şeye bakıyor: yurtlarını çaldık! Bunu niye kabul etsinler?”
İsrail eski Dışişleri Bakanı Moşe Dayan ise, dünya kamuoyu önünde şöyle demişti; “Hiçbir Yahudi Arz’ı Mev’ud’dan taviz veremez.”
Siyonizm’in insanlık için ne denli büyük bir tehdit olduğunu, eserlerinde ve söylemlerinde bizzat kendileri itiraf etmişlerdir.
Gelin, Siyonizm’in insanlığa ve insanların ruhuna nasıl nüfus ettiklerini ve dünyanın başına nasıl bela olduklarını kendi ağızlarından dinleyelim. Yahudi bir yazar olan Kurt Munzer; insanlık adına işledikleri suçları, “Siyon’a Doğru” adlı eserinde şöyle itiraf etmiştir:” Biz Yahudiler, bütün ırkların kanına girdik, kanlarını bozduk. Savaşları körükledik. Artık her şey Yahudileşmiştir. Fikirlerimiz her yere nüfus etmiştir. Dünyayı artık bizim ruhumuz yönetiyor.
Dünya’nın efendisi ve hâkimi biziz. Bizi kovsalar da, bizden tiksinseler de, kuvvetsiz sanıp övünseler de, biz artık içlerinden çıkamayacak kadar onlarla kaynaştık.
Tüm ırklara ağaç kurdu gibi sokulduk. Milletlere kanımızı bulaştırarak onları etkiledik. Bizim ruhumuz, artık içlerinden kazınıp atılamaz.
Oskar Levi adlı diğer bir Yahudi yazar ise, benzer ifadelerde bulunarak şunları söylemişti: “Büyük savaşı biz yaptık. Dünyaya hesap sorduk. Irkçılık da biz icat ettik.”
Uluslararası Yazarlar ve Gazeteciler Cemiyeti
Kurucular Kurulu üyesidir.Cemiyette bir süre yönetim kurulu üyeliği ve Genel Sekreterlik görevini de yürütmüştür.