Nuri Pakdil emaneti teslim etti sahibine. 1980’lerde Sukut Sureti’nde yaşıyordu. Genç iken ağır abiydi. Yazmaya ve okumaya saygısı vardı. Katlı kravatlı masada oturarak kitap okuduğu söylenir. Yazıya da saygılydı. Bir cümleyi bin defa yeniden kurmak onu yormazdı. Çünkü onun için önemli olan sağlam ve etkili bir cümleler kurmak, hafızalarda kalmaktı…
Sosyal biri değildi. Belki içine dönmüştü belki başka nedenleri vardı ortalarda görünmüyor olmasının. Temiz ve büyük bir aşk yaşamıştı. Aşkın açtığı yaranın ne demek olduğunu bilenler bilir…
O aşkını değil, fikrini öne çıkarmıştı yıllar yılı. Gençliğinde toplumdan ne denli kaçmışsa yaşlılığında o denli topluma sığınmıştı… Orta öğretim programlarına katılacak kadar çocuklaşmıştı.
Cumhurbaşkanlığında ödül alırken yaptığı konuşma bir çocuğun, genç bir devrimcinin heyecanı gibiydi. Belki de bu çocuksuluğu onun devrimciliğini canlı tutuyordu.
Devrimciydi, antiemperyalistti, özgürlükçüydü. Kudüs aşığıydı. Yıllar devrimciliğinden bir şey götürmemişti. Arap şiirini batılı metinlerden çevirecek kadar Batıyı bilen bir islamcı yazardı. Şairden daha çok aforizmacıydı.
Vurucu cümleler kurdu, fikrini mıh gibi zihinlere çakıyordu. Bu yüzden eserleri sevilip okundu. Duygudan daha çok fikir ön plandaydı eserlerinde. Yıllarca suskun kalmıştı. Susma orucunu bozduğunda “sukut süretinde” birilerini sukutu hayale uğratmıştı…
80’li yıllarda ismen biliyordum, 90’lı yıllarda kitaplarıyla tanışmıştım. 2000’li yıllarda yüz yüze tanışmıştım. Sanki yıllarca yalnız yaşamanın intikamını alıyordu son yıllarında. Onunla bir çok ortamda karşılaşıyordum. Yıllarca hiçbir yerde görünmeyen adam her yerde görünür olmuştu. Yaşlılığın getirmiş olduğu bir duygu olmalıydı.
İlk Sukut Sureti kitabını okudum ama ben onun en çok Batı Notlarını sevdim. Batıyı edebiyat ve felsefesinden tanıyordu fakat Doğulu bir ruhla yazıyordu eserlerini. Duruş sahibiydi.
Hayatı boyunca klas duruşuyla saygı uyandırdı. Ne devriciliğinden taviz verdi ne Kudüs sevgisinden. 80’ninden sonra Kudüs’e yolculuk bile yaptı.
Şimdi ebedi yolculuğa çıktığını duydum. Allah rahmet eylesin. Samimi devrimciliği günahlarına kefaret olsun.
BENİ İŞGAL EDİLMEMİŞ TOPRAKLARA GÖMÜN
Pavlov’un köpeklerini bilirsiniz. Şartlı refleks gösterirler. Rahmetli Garaudy, Avrupa’da İslam söz konusu olduğunda bütün Hıristiyanların aynı anda İslam’a ve Hz. Peygamber’e saldırdıklarını belirtir. Arap Ligi’nin Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’nı kınaması da bu şartlı reflekse benziyor. Zira Pavlov’un köpekleriyle Tramp’ın köpekleri arasında bir fark yoktur. Her iki köpek cinsi de terbiye edilmişlerdir. Ayrıca halkına ve Türkiye’ye racon kesen Arap Ligi’nin İsrail ve Amerika karşısında suspus olmasını efendi uşak davranışı olarak değerlendirmek gerekir. Onların bu şartlı reflekslerini yalnızca Türk halkı görmüyor aynı zamanda bütün İslam alemi görüyor.
Barış Pınarı Harekatı emperyalizmin bölgedeki oyunlarına vurulmuş bir neşterdir. Suriye’de Türkiye’yi değil, Amerika’nın, Rusya’nın, 24 ülkenin istihbarat ve askerlerinin neden bulunduğunu sorgulamak gerekir.
Ebu Hanife, beni işgal edilmemiş topraklara gömün derken işgal edilmiş topraklarda bırakın gömülmeyi, ibadet (cuma, hac vs.) dahi yapılmayacağını işaret etmiştir. Böylesine özgürlükçü bir dinin mensupları neden yüzyıldır işgal edilmiş topraklarını özgürleştirmezler? Bu Arap Ligi neden gavurun kılıcını çekip, sözcülüğünü yapar? Hangi yüzle neyi kınıyor? Ve hangi İslam adına konuşuyor?
LİBERALİZM ESKİLERİN TANIMIYLA “MEZHEBİ GENİŞ”
Türkiye başta olmak üzere İslam dünyası liberalleşiyor. Liberalizm eskilerin tanımıyla “mezhebi geniş” demektir. Mezhebi geniş bir anlayışta her şey meşrudur. Hem cami mabediniz olur hem banka, hem nikahlı eşiniz olur hem gönül eğlendirdiğiniz bir sevgiliniz….Toplumun bir kesiminin dindarlaşması diğer kesiminin sekülerleşmesi dahi bu yüzdendir. Batı yüzyılı aşkın bir süredir bunu yaşıyor. Ve geldiği nokta ateist Hıristiyanlık. Müslümanlar bu noktanın ilk aşamasında. Geldikleri nokta sekülarizm ve deizm. Bir tık ötesi ateizim. Altı çizilmesi gereken nokta: Dünya nufusunun 1 milyardan fazlası ateist! Ve her geçen gün bu sayı artıyor… Böyle giderse geleceğin dünyasında din folklorik bir unsur olarak yaşayacaktır….
MEHMET KURTOĞLU