Kitabımız,küçücük küçücük taşlarla koca Ebrehe’nin ordusunu nasıl yendiğimizi yazar.
Biz taşın ve toprağın kudsiyetine İnanmış Çocuklarız…
Kitabımız,küçücük küçücük taşlarla koca Ebrehe’nin ordusunu nasıl yendiğimizi yazar. Sonra Davut’tan bahseder bize, taşın gücünü anlatır. Zırhlara bürünmüş Calut’un sapan taşıyla öldürüldüğünü bildirir.
İsmail’in kurban olmak için İbrahim ile giderken, kendisini yoldan çıkarmak isteyen şeytanı kovmak için taş attığını ve bu yüzden şeytanın bir gözünün kör olduğunu yazar. Hacc’da şeytan taşlamayı İsmail’den miras almış ve farz bilmiş bir dinin mensuplarıyız.
Kitabımız “öyle taşlar varki, içinden ırmaklar fışkırır, öylesi varki, çatlarda bağrından su kaynar öylesi de var ki, Allah korkusundan aşağı düşer.” diye yazar. Sonra tarihimiz peygamberimizin bir taş üzerinde Mirac’a yükseldiğini haber verir. İmamlarımız bir taşın üzerine çıkarak Allah adına okur hutbelerini…
Biz taşı severiz. Çünkü bizde taş yükseliştir, sevgidir, özgürlüktür, zaferdir. Biz de taş öfkedir, kavgadır, savaştır, barıştır, inançtır… Biz elli yıldır mülteci kamplarında, silahların ve askerlerin gölgesinde doğmuş büyümüş çocuklarız. Yarım asırdır biriken öfkemizle şimdi sokaklarda, meydanlardayız. Ramallah, El Halil, Kudüs ve Tel Aviv’deyiz. Herzl’in kurduğu siyonist rüyayı bozmaya yemin içmiş, kara ve kızıl derili filistin’li çocuklarız.
Yahudilerin bin yıllık düşünü, on-on bir yıllık ömrümüzle bozmaya geldik!
Bu yüzden sürgün, bu yüzden marjinal bu yüzden ötekiyiz. Ağır makinalı tüfekten kurşunlar boşalsada üstümüze, abluka altına alınsada şehirlerimiz, taş taş üstünde bırakmasa da bombalar, taşlarla kırılsada kolumuz kanadımız, annelerimizin kucağında değil, babalarımızın koltuğu altında meydanlarda erkekçe öleceğiz.
Bizler yatağında ölmeyi ar bilen, savaş meydanlarında kılıç parçalayan Halid Bin Velid’in çocuklarıyız.
Korkmuyoruz, yılmıyoruz, koşa koşa olmasa sürüne sürüne çıkacağız meydanlara.
Ruhumuzda İsmail’in şeytana olan öfkesi, elimizde Davut’un sapanı taşlar fırlatacağız Calut’un ordularına.
Her taşımız bir füze, her birimiz dev kesileceğiz karşılarında.
Sinemize değen her kurşun, yere düşen her çocuk, binlerin yüz binlerin müjdesi olacak. Bir ölüp bin dirileceğiz! Mangal gibi yürekleriyle ağlamayan annelerimiz arkalarımızda oldukça dünya korkacak bizden.
Süper ülkeler otuz yılda otuz bin kez veto etse de haklarımızı söke söke alacağız. Çünkü biz yarım kalan hesabımızı sormaya geldik!
Sabra-Şatilla katliamlarını, uşak kralların Kara Eylül’de öldürdüğü dört bin şehidimizi, Altı Gün Savaşlarını, Camp Davit’i unutmadık, unutmayacağız.
Ölümü göze alanların kaybedeceği bir şey yoktur.
Bu yüzden şehitlerimizi zılgıtlar çalarak, al kanlar içinde yıkamadan gömüyoruz. Bu yüzden uçarı, bu yüzden radikal, bu yüzden korkusuz, bu yüzden umutluyuz.
Biz özgürlüğü kalbinde taşıyan çocuklarız. “Vatan uğruna ölünen yerdir” gerçeğine inanmış savaşçılarız. Ölüm alın yazımız, özgürlük umudumuzdur…
Biz Harlem’in siyah, Balkanların aydınlık, Kafkasların savaşçı çocuklarıyız. Bir günlük değil, bin yıllık bir savaşın çocuklarıyız.
Biz Bağdat’ta batsak Grozni’de çıkarız karşınıza. Biz Suudi Arabistan’da kaybetsek Filistin’de çıkarız karşınıza…
Biz Ortadoğulu, Afrikalıyız.
Biz özgürlük ve demokrasinin ne demek olduğunu Cezayir, Trablusgarb, Afganistan, Bosna Hersek, Kosova, Çeçenistan’da ögrendik “biz, koşu bittikten sonar da koşan atlarız”
Güçleri yetmeyecek kimsenin bize. Amerika’nın ve Avrupa’nın ve Orta Doğu petrollerinin bekçiliğini yapan kralları devirmeye geldik. Sultanların, Emirlerin, Şeyhlerin rüyalarına karabasan gibi gireceğiz.
Biz taşlarla başladık bu savaşa, zaferle bitireceğiz. Önümüzü kesmek bizi susturmak istiyorlar.
“Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki biz sussak, tarih susmayacak. Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulmayacaklar, vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulmayacaklar, tarihin azabından kurtulsalar, Tanrının gazabından kurtulmayacaklar.”
Biz taş atan çocuklarız. Tanıyın bizi!
MEHMET KURTOĞLU