Alev Alatlı “Eğer okumuş olsaydık kargadan başka kuş Shakespeare’den başka yazar tanımayacaktık, çünkü 550 yıldır aynı yazarı okuyan Anglosakson toplumu var. Yahu bir adam çıkartamadınız mı başka?” diye soruyor, haklı olarak.
İlk defa bir Türk yazarı komplekse girmeden özgüvenle bir vakayı ortaya koyuyor. Batı’nın kutsalı Shakespeare’ı aşamadığını, ondan başkasını göremediklerini söyleyip sorguluyor.
Shakespeare deyince Avrupa ve sömürge aydını doğulular da önünde eğiliyor. Shakespeare’in hayatını ve 17 eserinin analizini “Bir Batı Masalı Shakespeare” adlı 350 sahifelik bir kitapta yazmış biri olarak şunu söyleyebilirim.
Shakespeare İngilizlerin dahi unuttuğu atasözü ve deyimleri oyunlarında ustaca kullandığından ve sözcüklere farklı anlam yükleyerek sözcük sihirbazlığı yaptığından dolayı İngilizler için önemlidir. Özgün ve güzel birkaç oyunu vardır ötesi tarihi ve mitolojileri yeniden oyun olarak yorumlamıştır.
İngilizler Shakespeare üzerinden kültür empeyalizmi yapmaktadırlar. Shakespeare’i popüler kültürün bir parçası yaparak hep canlı tutmaktadırlar.
Örneğin Shakespeare yaşadı mı, Shakespeare kimdir, Shakespeare Efsanesi, Shakespeare homoseksüel miydi? Antisemitik miydi? Kadın düşmanı mıydı? gibi birçok soruyla biten kitap ve makaleler yazarak canlı tutmaktadırlar.
Hatta aşağılık kompleksi yaşayan doğulu sömürge aydınları dahi Shakespeare Arap mıydı? Müslüman mıydı? vs. kitap ve yazılar kaleme almışlardır.
Yakın tarihte Shakkespeare’i “Şeyh Pir” dahi yapmışlardır…
Alev Alatlı’nın dediği gibi sanki Shakespeare’den başka yazar yokmuş gibi hep onun oyunlarını sinema ve operalara uyarlıyorlar, hikaye ve romanlar yazıyorlar. Neredeyse birkaç yılda bir Shakespeare üzerine ya bir roman ya bir biyografi ya da bir film yapılıyor.
Shakespeare’in Aşkı! Shakespeare’ın Kaltağı, Shakepeare’in Sırrı, Shakespeare Kitabı, Shakespeare’in Kutsalı, Shakespear’in Oyunculuğu vs… Shakespeare’in Avrupa’nın abarttığı kadar büyük olmadığını Tolstoy Sanat Nedir eserinde fazlasıyla ortaya koymuştur.
Shakespeare üzerine bir değerlendirmemden hareketle Murat Belge “Şaireneden Şiirsele” kitabında beni eleştirmişti.
Sebep Shakespear’i Necip Fazıl ile karşılaştırmam ve anlatıldığı kadar büyük olmadığını söylemem…
Aslında edebiyat dünyasında yeni şeyler söylenmiyor veya yazılmıyor denmesinin sebebi herkesin aynı kitap ve aynı yazar etrafında dönüp durmasıdır.
Avrupa da, biz de edebiyat ve sanatta mevcut çemberin dışına çıkıp kim ne söylemiş, ne yazmış ona bakmalıyız. Yoksa Alev Alatlı’nın deyişiyle kargadan başka kuş, Shakespeaere’den başka yazar tanımayacağız…
İNANMIŞ ADAM NECİP FAZIL’I SEVİYORUM
İmparatorluğun son döneminde doğmuş birçok yazar sanatçı gibi buhranlar yaşayan, baba’ya yabancı anne sevgisiyle büyüyen, hatta şairliğini dahi annesinin arzusu üstüne keşfeden, Felsefe okumak için Paris’e gittiğinde gündüzü gece, gecesi gündüz kumar masasında iskambil kızından medet bekleyen, hasta bir kumarbaz olarak Türkiye’ye dönen, Beyoğlu’nda bohem yaşarken “kadın bacakları” şiiriyle “erotik şair” diye şöhret bulan, fikirsel buhranlarını “Bir Adam Yaratmak” oyunu, metafizik sorunlarını “Çile” şiiriyle destanlaştıran, kendi deyişiyle hiç kimsenin yükselmediği yere yükselip hiç kimsenin düşmediği yere düşen, islam tasavvufuyla tanışıp hidayete eren, metafizik ve dini şiirleriyle “mistik şair” diye ünlenen, “Sakarya Destanı” ile islam davasını, “Zindandan Mehmet’e Mektup” ve “Cinnet Mustatili” ile hapishane hayatını anlatan, Büyük Doğu dergisi ve konferansları ile geniş halk kitlelerine inen, yargılandığı mahkeme salonlarını tiyatro sahnesine çeviren, örtülü ödenekten aldığı para ile Demokrat Partiyi destekleyen, “Kızılsultan” diye anlatılan Abdülhamit’i “Uluhakan” diye tanımlayıp literatüre kazandıran, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’da hukuk yerine “vicdan”ı işaret etmesine karşılık o “Reis Bey” oyununda “merhamet”i öne çıkaran, “Tohum” oyununda Maraş’ın işgalini anlatırken kabuktan öze dönülmedikçe toplum ve bireyin gerçek kurtuluşunun mümkün olmayacağını söyleyerek mücadelede ruh arayan, “Çöle İnen Nur” kitabıyla dünyanın en güzel siyerini yazan, “Babıali”de sanat ve edebiyat muhitini anlatıp gerçekte benden daha iyisi yoktur demek isteyen, “Kafa Kağıdı”, “Aynadaki Yalan” romanları, “O ve Ben” ,”Hikayeler”, “Parmaksız Salih”, “Para” ve daha bir çok eserinde hep kendi hayatını anlatıp duran, sanatında hep ben/egosunu konuşturan, peygamberin devesinin ismi “Necip” olmasından dolayı bundan kendine bir paye çıkaran,
Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum
Göyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum
diyerek geçmişine sünger çeken, büyük zaafların, yaman çelişkilerin, ince duyguların şairi, inanmış adam Necip Fazıl’ı seviyorum
Mehmet KURTOĞLU