“Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir.”
Yahya Kemal
Türk dili! Ey uçurumun sarp duvarında açan kır çiçeği! “Ey keder yüklü kap, ey görkemli suskunluk!” Bir direniş türküsüdür seninki…
Bakanlık, okullarda Türkçenin doğru kullanımına yönelik bir dizi kararlar almayı elzem buldu. Dilimizin âsûde bahçelerinde nâz ile neşv ü nemâ bulan kelimeler solgun. İnternet kuşağı dili, ana dilimizi tam on ikiden vuruyor.
“Dil varlığın evidir.” diyor Heidegger. Var olmayı dille anlamlandırıyor insan. Sanal zindanın kapıları ardına kadar açılınca “varlığın evi”ni sarp dikenler sardı. Çanlar çalıyor, çanlar çınlıyor, tehdit çanlarının sesi gitgide sarıyor lisânımızı.
“Bu dil ağzımda annemin sütüdür.”
Kısaltmalarla yazıp konuşan, fenomenlerin uyduruk cümlelerini diline pelesenk eden, yarı Türkçe yarı İngilizce sözcükler ve emojiler ile meramını beyan eden internet kuşağının dili, zehre buluyor ağzımdaki anne sütünü.
Platon’a göre “Düşünce dilden, dil düşünceden doğar.” Delacroix ise “Dilden önce düşünce buğuludur, belirsizdir.” diyor. Evet dil, düşünceyi resmeder. Ve dil kültürü, edebiyatı resmeder. Dijital neslin Türkçesi neyi resmediyor? Bu kelimeler ne bizim roman ve hikâyelerimizin kelimeleri ne Dede Korkut’un ne Yahya Kemal’in ne Hâşim’in ne Karacaoğlan’ın ne de Tanpınar’ın kelimeleri…
Her şey, kısa mesajların hayatımıza girmesiyle başladı. “SMS”lerle iki binli yılların başlarında tanıştık. Önce kısaltmalar yapıldı daha sonra ünlüler atıldı, daha sonra emojiler girdi lisanımıza. Ve daha sonra… Sonrası yok. Yazık!
“Ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe?”
Kısa yoldan nasıl selâm verilir alınır? Öğrendik. Yazışmalar, konuşma diline de sıçradı: Selam verirken “sa”, alırken “as” diyor. Merhaba değil “mrb”, hoş geldin değil “hg”, hoş bulduk değil “hb” … Cümleler kısaldı:
“Vay kanki hg”! “Slm nbr cnlrm”!
Dil, herkesin birer taş eklediği yahut eksilttiği bir yapıdır. Yeni nesil dilinin şifreleri çözülmeyi bekliyor.
Vedalarla vedalaştık. Kendine iyi bak “kib”, güle güle “gg”, iyi geceler “ig”e dönüştü.
Dualar da beddualar da şifreli oldu: “Allah razı olsun” yerine “aro”, “Allah’a emanet ol” yerine “aeo”, “Allah belanı versin” yerine “abv” deniliyor.
Derrida’ya göre dil pharmakondur. Hem çâremiz hem zehrimiz hem de günah keçimiz.
Kıblesi telefon olan yeni dünya neslinin alâmet-i fârikası, üşengeçlik. “Tamam” demeye üşeniyor “tm”, kusura bakma “kb”, inşallah “inş”, eyvallah “eyv”, mükemmel değil “mük” diyor. Kontürüm yok değil “kont” diyor muhatabı anlıyor.
İngilizce sözcükler, Türkçe kelimeleri ölüm uçurumunun ağzına itti. İngilizce sözcükleri de kısaltmaların bela girdâbına…Çöz çözebilirsen:
Kardeş önce “brother” oldu sonra “bro”, kız kardeş önce “sister” sonra “sista” … Allah’a ısmarladık önce “bye bye” sonra “bb”, teşekkür ederim önce “thank you” sonra “thanks, thanx” … Tamam önce “okey” sonra “okeyto”, “oki” ve“ok”, …
Şaşırmalar da şaşırdı:
“Bu da ne!” önce “what the hell!” sonra kısaltılıp “wth” oldu. “Aman Allah’ım!” önce “Oh my god” idi, şimdi “omg” oldu.
Kısaltmalardan ‘kan kardeşlik’ de nasibini aldı; önce “kanka” oldu, sonra “kanki, kank, kanks, knk” …
Seslenirken isimlere “(o)ş” ekleniyor: “İroş”, “Gizoş”, “Tüloş”, “Serkoş”, Meloş, Güloş…
Sözcüklere “o” takısı getirmek de gençler arasında pek yaygın: “Efso” efsane, “cano” canım, “müko” mükemmel, “aşko” aşkım, “babişko” baba, “feno” fenomen, “yeto” yeter demek.
Sosyal medya ağlarıyla çepeçevre sarılmış durumdayız. Instagram, Twitter, Facebook, Pinterest, Tumblr, LinkedIn ve TikTok… Kuşatması altındayız elektronik ağların. Nefes alamıyoruz! Modern zamanlarda düşünme eylemi, yerini bu ağların verdiği komutları ifa etme dürtüsüne bırakmıştır.
Şöyle göz atıyorum bizi kendimizden ayıran mücerret duvarlara. Messenger ve telegram ve WhatsApp… Gönüllü tutsağız! Her dem ulaşılabilir haldeyiz. Her anımıza el konuldu! Sürekli bir mesaj bombardımanına uğruyoruz.
“Tanrım, kerem eyle, geceyi atlatalım.” Kerem eyle kuklacıların ipine mukavemet edelim.
Dijital çağın çocuğu, işte bu ağların içine düştü. Örümcek ağına yakalanmış hercâî kelebek gibi çırpınıp duruyor. Eğitimini, terbiyesini, görgüsünü bu ağlarla şekillendiriyor. Pusuya düşen ne yapar ki? Âh ve yine âh! Lisânı da güzîde eserlerden değil sanal okuldan öğreniyor.
“Ey dünya! Ey yeni yıkımların aydınlık şarkısı!” Ne çok şeyi harap ettin de sıra geldi dilimize!
Argonun çıkmaz sokağında, hiçliği arşınlamakta sosyal ağların çocuğu.
“Her şeyi tiye alan”, “birisine yazılan veya yürüyen”, “duyar kasan”, “tırın giden”, “atara atar gidere gider yapan” bu neslin elinde can veriyor dilimiz, canhıraş.
“Türkçenin derinliklerine dalınca, gözlerime on sekiz bin evrenden daha yüksek bin evren göründü.” diyen Ali Şir Nevai’nin Türkçesi nerededir? Nerededir suları fîrûze renginde akan, kubbesinden turkuaz mineler serpilen Türk dili?
“Boş yapma, caz yapma lan!” diye çıkışan… “Hallederiz” ile her şeye bir çözümü olan… “Bu neyin kafası” diye sual eden… “Ne ayaksın olum sen” diye hesap soran… “Panpa birkaç kuruş ateşlesene” diye rica eden… “Bu sana kapak olsun” diye didişen… “Karşim, bi sal yaaa!” diye itiraz eden… “Zıt Erenköy” diye espri yapanların elinde heba oluyor Türk dili.
Gevezelik etmek yerine “goygoy yapan”, vakit geçirmek yerine “takılan”, delirmek yerine “tırlatan”, asabı bozulmak yerine “tilt olan” bir kuşağın…
“Dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir.”
Yeni dünyanın çocuğu, öfkesini de belli kalıplarla ifade ediyor:
“Sana çok pis yükselirim.”, “Bi’ defolsana sen!”, “Seni mayın tarlasına yatırıp bombalarım.”
Hakaret cümleleri ilginç benzetmeler içeriyor:
“Mutasyon geçirmiş Afrodit.”, “Maymun ağızlı seni”, “Lan tekerlek” … “Arap at ağızlı”, “at arabası”, “at hırsızı, ““it kafalı”, “at kafası” … “Hayvan eti yemiş”, “kafasına tükürmüşler”, “Allah’ın manyağı”, “Allah’ın rahatsızı”, “tescilli süzük” …
Kendine özgü deyimler üretiyor: “Alçı olmak” her şeye burnunu sokmak, “bagaja atmak” görmezden gelmek, umursamamak… “Alakaya maydanoz, vur beline kazmayı” yersiz ve saçma söz söylemek. “Zırvana” saçmalamanın nirvanası.
Albert Camus’nün zikrettiği gibi en iyisi dilin sınırda nöbet beklemekti.
“Ben dilimin sınırlarında nöbet beklerim.”
Sosyal medya kuşağı okumuyor. Okumak değil bakmak birinci tercihi. Görmek, onun ruh evreninde beş duyunun ötesinde bir şey. Bu yüzden metin değil görsel paylaşıyor. Bir sözcük dağarcığı yok bu neslin. Mümkün olan en az kelimeyle konuşuyor. “Aynen” cevabı, tıkandıkça imdadına koşan sihirli kelime. Yazarken onu da daraltıyor: “ayn”
Az biraz, çok az, azıcık, biraz, hafiften kelimelerini tek kalıpta topluyor: “Bi tık”.
“Mal” her an her şeye yakışan icadı: “Mal mısın?”, “Malsan malım de”, “Malsan mallığını bil”, “Mal mal bakma”, “Mal gibi kaldın”, “Gel mal mal dolaşalım” …
Bazen hakaretleri de tek kelimede topluyor:
“Apaçi”, “Kezban”, “keko”, “aga”, “ezik” “denyo”,” bebelak”, “angut”, “top”, “süt”, “sakat”, “manguş”, “hayvan”,” lavuk”, “sığır”, “tırrek” …
Son yıllarda Youtube’da kız çocukları için evcilik, giyim, makyaj; erkek çocukları için şiddet oyunları gibi denetimsiz içerik üretimi… Ve gittikçe rayından çıkan televizyon dizileri, yanmakta olan ateşin içine odun taşıyıp duruyor. “Dizginsiz dil, bela getirir.”
Sosyal çürüme dilimizi içten içe çürüttü. Modern kuşağın alaylarında, fenomenlerin popüler olan cümleleri var:
“Ablan star bebeğim”, “Vurur yüze ifadesi, bulur seni bitanesi”, “Aleyna Tilki geçiyor”, “Beyin bedava”, “Herkesin hayatına kimse karışamaz”, “Nil Anka mı diyeyim yoksa kendi ismini açıklamak mı istersin Ümmü Gülsüm?”!
Temel ihtiyaçlar piramidinin en tepesine fiziksel güzelliği yerleştiren yeni dünyanın genci, katı açılmamış beddualar icat ediyor:
“Kaşsız kalasın”, “kirpiksiz kal”, “ayakkabın yırtılsın”, “topuğun kırılır inşallah, “tokan kopsun”, “kaz ayakların artsın” … “Diline botoks yapsınlar da konuşama”!
Beğeni sözcükleri de başkalaştı: “Cool” rahat tavırlar sergileyen, “janti” şık, “frapan” sıra dışı tarzı olan, “minnoş” sempatik, “ponçik” sevimli…
Kelimeler anlamını yitirdi. Hayli güzel bulduğu şeyler için “fena” diyor. Şaşırtıcı hâllerde “oley” son zamanlarda “olaay” nidası yükseliyor.
Onun lügatinde “Adamın dibi” adamın hası demektir. “Ciks olmak” yakışmak, “manyak olmak” çok güzel olmak demektir. Birini överken de “Sen mükemmel bir detaysın” diyor.
Sanal âlem, kendi jargonuyla girdi kapısı açık evrenimize. Bu kelimeler bizim neyimiz olur?
“Post” Instagram gönderisi, “repost” yeniden gönderilen post… “Favlamak” favorilere almak. “Stalklamak” Instagram üzerinden herhangi bir takip belirtisi göstermeden gizli gizli takip etmek. “Mentionlamak” bir ileti içerisinde bir ya da daha fazla kullanıcının adını kullanmak… “Görüldü atmak” WhatsApp’ta alıcı mesajı görmüş ama cevap vermemiştir demek.
“Dump” İngilizce’de çöplük demek, sosyal medya jargonunda ise fotoğraf derlemesi… “Şuraya bir dump bırakıyorum.”
Dilimiz ki… “Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.”
Modern çağ “trol” çağıdır. Sözcüklerini de icat ediyor. “Trollemek” bir kişiyi ya da topluluğu kışkırtmak. “Troll face” Kahkaha atan yüz sembolü olan, ortalığı karıştırıp kişileri kışkırtandır…
Gülüşlerimiz bambaşka oldu. Sosyal medya yorumlarında tesadüf ettiğimiz “kjhğğddfgh” mânâsız harfler topluluğu “random” gülüşüdür. Artık klavyede tuşlara rastgele basarak gülüyoruz. “Sjsjsj” ise iğnelemek ya da bayat esprilere tepki vermektir. “LOL” hem oyunlarda hem sosyal medyada hem de yüz yüze iletişimde yüksek sesle gülmektir. “Lol atalım mı”
Konfüçyüs diyor ya:
“Bir milleti yok etmek istiyorsanız işe önce dil ile başlayın.”
Sosyal medya jargonunda “etkileşim kasmak” beğeni toplayan paylaşımlar yapmak, “skill atmak” hünerini göstermek demektir. “Alev alev” ve “ateş etmek” çok beğenmek, hayran kalmak…
“Vay be ateş ediyorsun!”
Sanal âlemle giren sözcükler de daralıyor. “DM” özel mesaj, “gt” geri takip, “RT’lemek” retweet atmak, “RP” rol yapma, “ff” takım oyunlarında dost ateşi demektir. “Bana ff atmasana kanki”!
İnternet gençliği bir başına. O yalnız! O sürgün! O marjinal! Kaçıyor, kaçıp kaçıp harflere sığınıyor. Harfler onun güneşsiz evi. Harfler susuz ve sınırsız çölü. Sadece kendisi gibi olanın çözebildiği:
“S” kafası karışmış, “X” sır vermem, “F” saygı duruşu, “J” gülüş, “I” ilgisiz, “O7” yâd ediş…
Gurbettir onun yuvası. Fuzûlî berceste beytinde diyor ya:
“Esîr-i gurbetiz biz senden özge âşinâmız yok”
Twetter’da karakter kısıtlaması günlük yazışmalara da yansıdı. Garip bir dile doğru kayıyoruz: “1az”, “1 sabah”, “1 şey”, “Kahv6”, “1 başıma”, “naapi10”! … Yazmak hiç bu kadar gülünç, yazmak hiç bu kadar güç olmamıştı. Yüzdelik dilimi yüksek fen liselerinde bile öğrenci sınav kağıtlarında cümle kuramıyor. Trajikomik.
Git gide anlamsızlığa doğru kayıyoruz. Etrafımızı yabani otlar kaplamış. İngilizce-Fransızca- Türkçe ortaya karışık söyleniyor artık… Öyle görünüyor ki Türk dili yeniden tanımlanacak.
“Team olmak” takım olmak, “rank atmak” bir el oyun oynamak, “ego kasmak” kendi benini yüceltip üstünlük taslamak, “cringe olmak” başkasının adına utanmak … “amele boy” amele çocuk, “oyun body” oyun arkadaşı, “adam king” adam kral, “ben şok” şok oldum demek. “Selamun hello” merhabanın yeni şekli.
Dilimiz ölüyor! Ve ölüyor dilimiz! Çünkü… “Ölümün estetiği yoktur.” Ölümün trajedisi vardır.
Hacettepe öğrencisinin sosyal ağ paylaşımından birkaç cümle:
“Hacetto’da vize haftası başladı.”
“Yarın istatistik sınavım var her fav bi ‘Allah kurtarsın kardeşim’ dimi?”
“Outfitlerinizi check ederken otobüsünüzü kontrol etmeyi unutmayın”
“Çok cringe yaaaaa”
“İt will pass dimiii”
“Good nightss yani ii gcler”!?
Leyla Yıldız