Aile, toplumun en küçük birimi ve yapıtaşıdır. Ailenin kuruluşunda kadın ve erkeğin cinsel, ekonomik, sosyal, psikolojik ve kültürel faydalar aranır. Sosyal ve ekonomik ihtiyaçları karşılamak (yeme, içme, barınma, eğitim vb.), aile üyelerine statü sağlamak, çocukların karakter, davranış eğitimini kısacası kişisel gelişimini sağlamak, din, inanç eğitimi vermek, gelişim odaklı fiziksel, zihinsel aktivitelerin yapılmasına olanak sağlamak, aile üyelerinin birbirini koruması ve karşılıklı sevgi ortamı oluşturmak esastır. Bu saydığımız tüm faydalardan öncelikle kadın ve erkek daha sonra aileye katılan çocuk ve diğer aile üyeleri faydalanır. Kısacası aile bir insan için vazgeçilemez fayda sağlayıcı bir kurumdur. Ailenin bu fonksiyonlarını başka kurumların eksiksiz vermesi pek mümkün değildir.
Şimdi toplumun temeli olan aileye ve ailelerden oluşan bizim topluma bakalım. Toplum yozlaştı, toplumsal buhran yaşanıyor, çocuklarımızı kaybediyoruz, intiharlar arttı, inanç ve ahlak elden gidiyor. Bu cümleleri her kesimden yıllardır dinliyoruz. Bu yaşanılan bireysel ve toplumsal sorunların elbette birçok sebepleri var. Çözüm için önerilerimi kısaca paylaşmak istiyorum.
Bu gün başımızı ağrıtan, toplumu fesada sürükleyen üçkâğıtçı, sapık, zalim, hırsız diye adlandırdığımız kişilerin bir zamanlar çocuk olduklarını ve onları yetiştiren bir aile ya da aile fonksiyonunu icra eden birilerinin olduğunu hatırlayalım. Yetiştirmek diyoruz aynı bir bitkiyi yetiştirmek gibi. Eğer o bitkinin ihtiyacı olan su, güneş, hava, toprak, gübre, vitamin ve ilgi verilirse genelde o bitkiden beklenen verimi alırız. Fakat bu bitkinin ihtiyaçları karşılanmaz ise o bitki istenilen verimi vermeyeceği gibi ölür ya da hastalanır ve hastalanan bitki yakınındaki bitkileri de hasta eder. Aynı bu örnek de olduğu gibi çocuklarında sevgiye, ilgiye, eğitime, fiziksel, ruhsal ve zihinsel desteğe ihtiyaçları vardır. Aile çocuğun bu ihtiyaçlarını gideremezse, sevgisiz, güvensiz, sağlıksız bir çocuk olarak topluma karışır ve dışarı çıktığı andan itibaren yaşadığı tüm eksiklikleri topluma yansıtır. Aile çocuğun bu ihtiyaçlarını karşılayabilir ise çocuk sevildiği, değer gördüğü, sağlıklı beslendiği, korunduğu güvenli bir ortamda gelişmeye ve büyümeye devam eder. Ve bu çocuğun ailesi gibi büyüdüğünde her yönü ile sağlıklı bir birey olduğu gözlenir.
İşte bu sahnelerin yaşanma öyküsü evlenmeden önce çift olacak adaylarda gizlidir. Nasıl mı? Önce negatif örnek ile başlayalım. Genç erkek ve kız birbirlerini görürler ve fiziksel duygusal bir çekim hissederek birbirlerine yaklaşırlar. Birbirlerini kaybetmemek adına bildikleri tüm kötü özelliklerini saklarlar. Aileler tanışır ve çift istiyor diye hiçbir araştırma yapılmadan ya da yüzeysel araştırılır ve evlenilir. Evlilik kurumu işlevi ve alanı itibari ile çok geniş ve özel bir alandır. O ana kadar kız ve erkek, kadın nedir? Erkek Nedir? Evlilik nedir? Evlilikte çiftlere düşen görev ve sorumluluklar nedir? Cinsel hayat nedir? Bu soruların üzerinde ya kafa yormamışlar ya da sosyal medya ve basından yalan yanlış kısıtlı bilgilerle bu zamana gelmişlerdir. Ve kısa süre sonra iletişim kazaları, ihmal, geçimsizlik, ekonomik, fiziksel, cinsel sorunlarla baş edememe durumu yaşamaktadırlar. Ve maalesef bu durumlarda yardım alacakları akil kişilerin azlığı ya da ailelerin yanlış ya da yetersiz yönlendirmesi ile soluğu ayrılmak için mahkeme kapısında alırlar. Tabii bu manzara en zararsız halidir. Bazen öyle insanlar birbiri ile evlenirler ki sonu cinayet olur. Kadın ya da erkek anormal diyebileceğimiz zekâ, zihin ruh ve beden yapısına sahip olur ve karşıdaki kişi bunu bilmeyebilir. Daha sonra da bu kişilerin eksik ya da bozuk yönleri önceden ortaya çıkarılmadığı için, ailesi tarafından tedavi, terapi ve rehabilitasyonu sağlanmadığı için çok ciddi sorunlarla boğuşmak zorunda kalırlar. (Madde, içki kumar bağımlılığı, cinsel yetersizlik ya da sapkınlık, akıl ve ruh sağlığı sorunları gibi)
İşte bu yüzden evlilik öncesi aynı sürücü ehliyeti alır gibi kişilerin devlet denetiminde, ücret yatırarak aldığı bir eğitim olmalı. Sonrasında bu eğitimden ne kadar faydalandığını gösteren bir sınava tabii tutulmaları gerekmektedir. Bu eğitim evlilik ve evliliği ilgilendiren tüm alanları kapsayan, bilimsel içeriklerle standart oluşturulmuş bir eğitim olmalı. İnsanlara uzaktan ve kayıtlı (istediği zaman tekrar izleyebileceği) özellikte olmalıdır.
Kısacası evlilik kurumuna adım atacak tüm adayların evlilik ehliyeti almaları zorunlu hale getirilmelidir. Kimse anne ve babaların yıllarca gözünden sakınarak büyüttüğü oğul ve kızlarını evlilik vesilesi ile üzememeli, onlara hayatlarının travmasını yaşatmamalıdır. Hiçbir aile evlenince düzelir deyip akıl, ruh ve beden sağlığı bozuk çocuklarını rehabilitasyon, tedavi ve terapi aldırmadan aile kuruma sokmamalıdır.
Ayrıca evlilik, anne ve babalık okulları da ivedilikle, yaygın, standart ve zorunlu olarak devlet ve özel kurumlarca uygulanmalı ve desteklenmelidir. Bunun için Devlet kurumları Aile Sosyal Politika Bakanlığı, Yerel Yönetimler, Sivil toplum Örgütleri, Üniversiteler, Özel Kuruluşlar işbirliği içinde hareket etmelidir.
Bugünün çocuğuna yarının büyüğü deriz. Yani bu toplumun liderleri, iş adamları, akademisyenleri, hizmet sektöründeki uzmanlar, ustalar, tarım, hayvancılık v.s bu işleri bizler çocuklarımıza devredeceğiz. İnsanın anavatanı çocukluğudur ve bu anavatan ailedir.
Öyleyse bu çocuğa annelik babalık yapacak kişilerin buna hazır olması ya da hazır değil ise her daim destek alacağı, her zaman yakınında olan bir sistemi kurmak zorundayız. Peki, bunu nasıl sağlayacağız derseniz, çok zor değil ve mümkün olan bir önerim var. Aynı aile hekimliği mantığından hareketle yani mahallenizde, sizi sorumluluğu içine almış, benimsemiş, aile yapınızı bilen aile konusunda uzman, aile danışmanlığı sistemini kurmalıyız.
İnsan 7 yaşına geldiğinde kişilik, karakter tavır vs. %85’nin oluştuğu birçok bilimsel çalışma ile saptanmıştır. Yani demek ki bu çocuk daha aileden tam ayrılmadan her şey olup bitmektedir. Kısacası okul sisteminin çocuğun bozuk olan karakter, değer alanını düzeltmesi mümkün değildir. Belki eksikler tamamlanabilir veya okul katkı sağlayabilir. Ama davranış problemi sergileyen çocuğun okulda düzelmesini beklemek gerçekçi bir beklenti değildir.
Öyleyse çocuğa sürekli bakım veren, 7/24 yanında olan anne ve babasının kesinlikle desteklenmesi gerekmektedir. Tabii genel itibari ile baba çalıştığı için çocuğa anne daha çok zaman ayırmakta ve emek vermektedir. Tabii anne de çalışıyor ise artık ona bakım veren diğer kişiler çocuk üzerinde etkili olmaktadır. Madem bu güzel ülkemizin tüm çocukları ayırt etmeksizin iyi ya da kötü geleceğimizin sebebi olacaklar. Öyleyse geleceğimizin güzel ve iyi olması için onların da iyi olmasını sağlamalıyız. Nasıl mı? Özel de anne ve genelde aile çocuğun iyi ya da kötü yetişmesine sebep olan en önemli faktörse o annenin ve ailenin tüm toplumun ve özellikle devletin koruması ve desteği altında olması gerekmektedir. Peki, bu nasıl olacak derseniz. Anneye eğitimler verilen, denetlenebilen, danışmanlık desteği olan ve maddi desteğin olduğu bir sistem kurmalıyız. Nasıl mı? Aynı evinde yaşlısına, engelli çocuğuna bakan kişilerin bakım aylığı bağlanması gibi annelere çocukları 7 yaşına gelene kadar çocuk bakım aylığı bağlanmalıdır.
Özetleyecek olursak evlilik ehliyeti, evlilik ve anne –baba okulları, aile danışmanlığı ve çocuk bakım aylığı ile ailemize, çocuklarımıza ve geleceğimize sahip çıkabiliriz.
Lütfen herkes sorgulasın aldığı eğitimi, medyayı, ekonomiyi, kültürü her şeyi nazikçe, anlamak için, çözüm bulmak için sorgulasın…
Evet bu âlem, gelinen ve gidilmek zorunda olan zaman ve mekan algısına mahkum, ikilik, zıtlar sisteminin hakim olduğu bir alem. Başlangıcı insanın şeytanla savaşı yani batıl ile hakkın savaşı. Burası gitmeyi istediğimiz cennet değil ama cehennemde değil, belki oraların bir demosu. Burası bizlerin yani insanın sınanacağı yer ve Allah’ın vadi hiç kimseye kaldıramayacağı yük yüklenmeyecek. Ve öyle bir sistem ki karanlık gecede, kara karıncanın ayak sesini duyan bir Yaratanımız var ve o bize şah damarımızdan daha yakın. Ve yaptığımız her şey den sorumluyuz, her amelimiz kayıt altında ve hiç kimseye zerre miskal haksızlık yapılmayacak bir hesap günü bizi bekliyor.
Tüm bu gerçekleri görerek, yaşadığımız sorunlara odaklanmak yerine, çözüm aramaya ve önerdiğim gibi çözümleri düşünmeye ne dersiniz?
Selam ve dua ile…
Fatma Özçelik
Sosyolog – Sosyal Hizmet Uzmanı