Modern dünyada gıdadan teknolojiye, düşünceden sanata birçok alanda olduğu gibi din algısı ve yaşantısında da değişim yaşanmakta. Müslümanlar değişen ve dönüşen şartlara ayak uydurmaya çalışan, bir yandan dünyada sahip oldukları standartları yükseltmeye gayret gösteren diğer yanda dini vecibelerini öğrenmeye ve yerine getirmeye uğraşan tabiri caizse bir maraton koşucusu haline gelmiş görünmekte.
İnsanlar içinde yaşadıkları dünyada nereye, hangi düşünceye, hangi mesleğe ait olduğunu düşünmek gibi kulvarlarda koşarken bir yandan bir diğer kulvar olan İslâm üzerinde yol kat etmeye çalışmaktadır. Dünya ve din kavramları Müslümanlar, hassaten genç Müslümanlar için aynı parkurda koşulacak düzlemler değildir.
Müslüman bir genç olarak büyüklerimizin aksine din ve dünya parkurlarının neden ayrıldığı öncelikli problemimiz değil. Bu sorunun nedeninin ve nasılının çözüm sağlama noktasında önemli olduğunu kabul etmekle beraber cevap aranacak ilk soru/n bu olmalı mı, emin değilim. Biz gençler için bundan daha önemli bir soru/nun gençlerin İslâm’a yükledikleri anlamda barındığını düşünüyorum.
İslâm, gençler için namaz kılıp oruç tutmaktan ibaret olduğu müddetçe bu parkurları birleştirmeye muktedir olunacağını zannetmiyorum. Dini namazın tadil-i erkânına, göz damlasının orucu bozup bozmadığına hasretmek Müslümanlara İslâm’ı eksik tanıtmaktır. Sözlerimden ibadetlerin keyfiyeti Müslümanların tercihine kalmıştır gibi bir düşünce anlaşılmamasını rica ediyorum. Elbette namazın nasıl kılınacağı, orucun nasıl tutulacağı Müslümanlar için önemlidir ve öyle de kalmalıdır. Ancak İslâm’ın emirleri bedenî ibadetlerle sınırlı değildir.
İnsanoğlu düşünmekle, sorgulamakla, dürüst, âdil ve sabırlı olmak gibi nice ahlâkî değerle de emrolunmuştur. Allah Resûlü (sas) bize ibadetleri güzel ahlâktan ödün vermeden göstermiş ve öğretmiştir. Çocuk, genç veya yeni Müslüman olmuş kimselere bedenî ibadetlerimizin öğrettiğimiz kadar dürüst, âdil, izzet ve iffet sahibi olmaları için de gayret gösteriyor muyuz?
İslâm sadece camiilerde, medreselerde, ilahiyat fakültelerinde, Mekke ve Medine’de yaşansın diye gönderilmiş bir din değildir. Ancak biz “modern insanlar” dini dört duvar ya da sınırları belirlenmiş toprak parçalarına hasrettik. Bu bölgelerin dışında kalan gençler hakkında ise dini yaşamadıkları için şikayetlenmeyi de ihmal etmedik.
Adalet beklerken liyakati gözetmeyi unuttuk. Meslek kazandırmak için çabalarken dürüstlükten bahsetmedik. Dünya sadece biz ve etrafımızdakiler için dönüyor gibi düşündük, Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da, Doğu Türkistan’da yaşananları dünyalarımıza sığdıramadık. Bu ve bunun benzeri insanî değerlerden yoksun gençlerden namazları sünnetsiz kılmamalarını istedik. Peki Hz. Peygamber’in merhamet, sadâkat ve iffetini hangi kulvarlara hapsettik?
Esra SEZGİN / İLAHİYATÇI YAZAR