– İstikamet neresi?
– Kızıl Elma!
– Ailene bir mesaj gönder.
– Beklemesinler !
– Türkiye’ye bir mesaj gönder .
– Bu Vatanı bölemezler !
Zeytindalı hareketi esnasında bir askerle muhabir arasında geçen diyalogdan
Kızıl Elma, Türklerin Cihan Hakimiyeti ülküsünün ifadesidir. Bu nedenle sürekli yenilenen bir hedefi ve manayı ihtiva eder. Kaynaklarda Kızıl Elma’nın neresi olduğuna dair kesin bir ifade bulunmaz. Daha ziyade “ulaşılmak istenen ülkü, elde edilmesi amaçlanan “muhayyel yer” anlamında kullanılır. Bu anlamda Kızıl Elma, Türklerin millî karakterinde var olan dinamikleri harekete geçiren ve geçmişe yaslanan ama geleceğe doğru Türk milletinin ufkunu genişleten mefkuredir. Bazı araştırmacılara göre ilk defa Orta Asya’da Türkler arasında doğan bu ülkü, Ergenekon destanında Ergenekon’dan dışarı çıkma ve kaybedilmiş olan eski yurdu tekrar ele geçirme ideali şeklinde görülür. Kavram zamanla, gerçekleştirilmesi düşünülen idealleri ve cihan hakimiyeti yolunda ele geçirilmesi hedeflenen yerleri belirleyen bir sembol haline dönüşür. Orta Asya’da Oğuz Türkleri için Kızıl Elma hangi yöne giderlerse gitsinler hedefleri ve kazandıkları zaferin adı haline gelir. Kızıl Elma Türklerin Cihan hakimiyeti ülküsü etrafında yeryüzünde sürekli hareket halinde olma halinin idealleştirilmesinin de sembolüdür. Bu bakımdan o bir sırdır. Her devirde değişen bir anlama ve bu anlamla bütünleşen bir hedefe işaret eder. Kızıl Elma, Türk mitolojisinde Türkler ve de özellikle Oğuz Türkleri için üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküler veya düşleri simgeleyen bir ifadedir. Bu nedenle hedefe ulaşmaktan ziyade, kıyamete kadar sürekli yolda olmayı ima eden bir motivasyon kaynağıdır.(….)
Batı kaynaklarında asa ile birlikte hükümdarlık alameti olarak kullanıldığı belirtilen Kızıl Elma bazılarına göre İtalya’da Roma şehri, bazılarına göre de Roma’daki Saint Pierre Kilisesi’nin üzerinde bulunan ve denizden de görülebilen altın yaldızlı küre ya da bu kilisenin üstü kırmızı bakırla kaplanmış kubbesidir. Ancak bu ideal Osmanlılar’da biraz daha farklı bir anlam kazanır. Oğuzlar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından Roma ve Bizans imparatorluklarının hakimiyeti altındaki ülkelerin fethedilmesiyle Türkler’in cihan hakimiyetinin gerçekleşeceği düşüncesine varılması birbirini tamamlayıcı mahiyette ideallerdir. Bundan dolayı özellikle İstanbul’un fethi bir anlamda Kızıl Elma idealinin gerçekleşmesi şeklinde yorumlanmıştır. Ama biz biliyoruz ki, bu sadece bir hedefin gerçekleşmesidir. İstanbul’un fethinden sonra da Kızıl Elma ideali hep ötesini ifade eden bir mefkure olarak yaşamıştır.(….)
Türklerin Kızıl Elma ile sembolleştirdikleri şehirlerin başında her ne kadar İstanbul bulunuyorsa da, henüz İstanbul’un fethinden altmış dört sene önce, Yıldırım Bayezid, Kosova Meydan Muharebesi’nin akabinde, ticaret ve barış anlaşmaları için gelen elçilere; Roma’ya kadar gideceğini ve Saint Pierre Kilisesi’nin mihrabında atını yemleyeceğini söylemiştir. Fatih Sultan Mehmed’in de sık sık tekrar ettiği söylenen bu söz, Osmanlı’nın bir “Kızıl Elma” olarak benimsediği Roma’nın ve efsanelere konu olmuş Saint Pierre Kilisesi’nin kubbesinin üzerindeki altın küre Kızıl Elma sembolleştirmelerinin en meşhurlarındandır. Batı kaynaklarında asa ile birlikte hükümdarlık alameti olarak kullanıldığı belirtilen “Kızıl Elma” bazılarına göre İtalya’da Roma şehri, bazılarına göre de Roma’daki Saint Pierre Kilisesi’nin üzerinde bulunan ve denizden de görülebilen altın yaldızlı küre ya da bu kilisenin üstü kırmızı bakırla kaplanmış kubbesidir.”
Kızıl Elma Osmanlı padişahlarınca da hükümdarlık alameti sayılmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Osmanlı padişahları albümünde Çelebi Sultan Mehmed’den lll. Murad’a kadar sekiz padişahtan yedisinin elinde birer elma resmedilmiştir. Fatih Sultan Mehmed, ll. Bayezid ve ll. Selim bu elmaları sol ellerinde, diğerleri sağ ellerinde tutmakta, Yavuz Sultan Selim’in ise iki elinde iki elma bulunmaktadır. Muhtemeldir ki bu elmalardan biri, saltanatı diğeri de cihan hakimiyetinin meşruiyet kaynağı olarak hilafeti sembolize etmektedir.(…..)
İstanbul’un fethinden sonra Türk milletinin hedef ve ideali Roma’ya yönelince burası bir Kızıl Elma olmuştur. Fatih Sultan Mehmed’in veziri Gedik Ahmed Paşa’nın Otranto seferi, Kanuni Sultan Süleyman’ın Korfu ve Pulya seferleri, Barbaros Hayreddin Paşa nın Reggio seferi. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Viyana kuşatması hep Kızıl Elma idealiyle açıklanmaya çalışılmıştır. Kosova Meydan Savaşı’nın kazanılıp Sırbistan ın Osmanlı topraklarına katılmasında önemli rol oynayan ve babasının yerine tahta geçen Yıldırım Bayezid cülus tebriki için Edirne Sarayı’na gelen Venedik, Ceneviz ve diğer İtalyan devletlerinin barış ve ticaret anlaşmalarını yenilemek isteyen elçilerine, Osmanlı Devleti sınırları içinde ticaretin tabii bir hal olduğunu söyledikten sonra anlaşma yapılmasını reddetmiş ve “Roma’ya kadar gidip Saint Pierre Kilisesi’nin mihrabında atıma yem vereceğim” sözleriyle Roma (Rum papa) Kızıl Elmasının henüz doğu Kızıl Elması (İstanbul) fethedilmeden önce Türk ülkesinin haritasına girmiş olduğunu resmen ilan etmiştir.(….)
Kızıl Elma, Anadolu ve Balkanlar’da İslam’ın yayılmasında büyük gayretleri olan, menkıbeleri hala Anadolu’da dilden dile dolaşan Sarı Saltuk’a atfen nakledilen hikayelerde de dile getirilen bir motiftir. Cem Sultan’ın emriyle Sarı Saltuk’un efsanelerini derleyen Ebu Hayr’er-Rumi, Saltuknamesi’nde Kızıl Elma ile ilgili şu bilgileri aktarır: (….)
Aynı eserde Kızıl Elma temasına I. Murad’ın (1362-89) rüyasının anlatıldığı bölümde de yer verilir. Bu bölümde Sarı Saltuk, Osmanlı padişahlarını ‘Kızıl Elma’ya götürecek yolu gösteren bir öncü olarak tarif edilir. Böylece Kızıl Elma, Osmanlıların Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun topraklarına yapacakları seferlerin manevi kaldıracı olur.(….)
Osmanlı’nın fütûhat asırlarında Kızıl Elma çok canlı bir mefkure olarak yaşamıştır. Osmanlı’nın gerilemeye başlaması ve bir zamanlar Kızıl Elma idealinin sembol şehirlerinin birer birer elden çıkmasıyla birlikte Kızıl Elma’da unutulmuş, uzun yıllar Kızıl Elma mefkuresi coşkulu bir tonda edebi metinlerde kendine yer bulamamıştır. Bunda içinde bulunulan ye’is halinin de kuşkusuz payı vardır. “Türk’ün yüreğindeki coğrafyanın merkezine Kızıl Elma denir” diyen, İsmail Hami Danişmend, Kızıl Elmanın bir ideal olarak unutulmaya yüz tuttuğu dönemlerin acısını şu sözlerle anlatır:
“Bilhassa azamet devrinde elde edilen Kızıl Elmaların inhitat devrinde birer birer elden çıkması, millî ideal sınırlarını nihayet devlet hududuyla birleştirmiş ve işte o iki hudut birleştiği anda, Kızıl-Elma büsbütün çürüyüp gitmiştir! Artık Osmanlı imparatorluğunun son gününe kadar yegâne endişesi “Tamamiyyet-i mülkiyye” denilen mevcudun muhafazasından ibarettir. Cemiyet için en büyük manevi felaket, millî idealinin işte böyle devlet hududuyla bileşecek kadar daralması ve bu suretle o cemiyetin idealsiz kalmasıdır; hâlbuki ideal demek, elde olanı değil, olmayanı tasavvur demektir. Mevcuda karşı duyulan meyle “sevgi”denir. İnsanlığın hayvanlıktan en büyük farkı, ideal ihtiyacında gösterilebilir. İnsanın karnı gibi kafası da acıkır ve bu manevi açlığı ancak bir ideal doyurabilir. Memleketlerinde millî bir ülküden mahrum kalan birçok insanın tıpkı ithalat eşyası gibi hariçten gelen ecnebi ideallerine sarılmaları, işte bu tabiat kanununun en tabii neticesidir. Osmanlı idaresinin inhitat asırlarından ve bilhassa Tanzimat’tan itibaren hiç takdir edemediği en mühlik hakikat işte budur.”
Tamamı ve Devamı Kitabımızda..
USPUM Başkanı/ Muhammed Taha GERGERLİOĞLU/ www.uspum.org.tr