SANAT YAZILARI-IV
Modernleşme ile başlayan süreç birçok geleneksel değer gibi Türk temaşa sanatlarını da nerede ise hiç olmamışçasına nisyan perdesi ile örtmüştür. Bu gün modern Türk Tiyatrosu bütün resmi desteklere rağmen hala kendine yetebilme durumuna ulaşabilmiş değildir. Gişe verileri bu iddiamızı teyit etmektedir.
Bu durum tiyatromuzun gelenekle arasında sağlıklı bir münasebet olmayışına bağlanabilir. Geleneksel temaşamız üzerinde sağlıklı bir dönüşüm veya değişim, bu sanat (tiyatro) bahrinde yeni ve kabul gören değerler inşa edebilirdi. Oysa sinema toplumumuzda her zaman bir desteğe fazla ihtiyaç duymadan seyircisi ile buluşmuştur. Bu da bize sinemanın mutlaka yerli bir arka plana dayandığını düşündürmektedir.
Geleneksel temaşamızın amiral gemisi olan Karagöz’ün adeta sinemanın prototipi olduğu fikrinden (perde, ışık, ses, perdeye yansıyan görüntü, müzik vb.) ve sinemamızın klasiklik vasfını haiz eserlerinin toplum tarafından benimsenmesinde, kalıcı olmasında, dramatik yapısının geleneksel temaşamıza dayandığını düşünürsek bu arka plana ulaşmak mümkün olacaktır. Aslında tiyatromuzun bu kaynaktan beslenen eserleri de (mesela Keşanlı Ali Destanı gibi) bu sebeple halk tarafından benimsenmiştir.
Plastik, fonetik, seyirlik esaslı geleneksel sanatlarımızı başlıklar halinde belirlemek istiyorum. Türk temaşası (geleneksel gösteri sanatları ) şunlardır:
Karagöz, Meddah, Orta Oyunu, Kukla, Curcunabâz, Ateşbâz, Hokkabâz, Perendebâz, Canbâz vb. gibi günümüzde de sürdürülen seyirlik hünerler.
Klasik şehir hayatımızın büyük şenliklerini, surnamelerden hareketle şu ana başlıklar halinde sıralayabiliriz:
– Şiir ve resim sanatları,
– Mimarlık, dekor ve süsleme sanatları,
– Üç boyutlu tasvir sanatları,
– Işık sanatları,
– Dramatik savaş gösterimleri,
– Sirk ve göz bağcılık sanatları,
– Musiki ve dans
– Dramatik gösterim samatları,
– Geçit alayları, nahıllar, şeker bahçeleri,
– Esnas alaylarında gösterimler.
Bu sözünü ettiğim sistematiğin içeriğinde yer alan gösteri unsurlarından bazıları ise; Nahlbend, çemberbâz, Şemşirbâz, Zurbâz, Yılanbâz, Şişebâz, Tasbâz ve hayvan terbiyeciliğine dayanan Ayıbâz, Maymunbâz, Kuşbâz, Keçibâz, vb. hünerler… Havaî fişek ve ışık gösterilerine dayanan şehrayinler…
Günümüzde geleneksel tiyatrosunu yaşatmayan, onu nisyana terk eden tek anlayış bize ait olmalı. Belçika da Teater Taptoe, Hollanda’da Amsterdam halk sanatları müzesinde (Hank Rottermuth) kendi dillerinde Karagöz oynatmaktadırlar.
Karagöz tasvirleri konusunda yurt dışında daha fazla sayıya işaret eden koleksiyonlar olduğu da bir başka gerçektir. Dahası bugün Yunanistan onlarca asırlık Türk Temaşa Sanatı olan Karagöz’ü dünyaya kendi geleneksel kültürlerinin temel bir unsuru gibi ilan edip, kurumsallaştırma iddiasında oldukça yol kat etmiştir. Bu iddia ve gayret karşısında önlerinde herhangi bir engel de bulunmaktadır. Böylece Karagöz bu ülkede toplumun bütün kesimlerinin meselesi haline gelmiş, halk kesimleri ile entelektüelin birlikte fevkalade zevk alarak yaşattıkları özümlemeye çalıştıkları bir kültürel zemin olarak belirginleşmiştir.
Bu ülkede çok ciddi araştırma kurumları, enstitü faaliyeti icra ederek bu klasik Türk sanatına yeni boyutlar eklemekte ve bir milli kültür zemini oluşturma gayreti göstermektedirler. Öyle ki ülkemizde nesli tükenmiş bu sanatı dünden şöyle böyle tevarüs eden az sayıdaki “hayalî”lerimizi, onların gözlerini kamaştıracak iltifat ve ağırlamalarla her yıl birkaç kere ülkelerine davet etmek suretiyle dağarcıklarındaki kültürel birikimi sağmaktadırlar. Öğrendiğimize göre dünyada bu konuda yapılan bütün araştırmaların kendi merkezlerinde toplanmasını temin etmenin de gayreti içinde imişler.
Bu gayret ve üstün alâka bizim “hayalî”lerimizin asabiyetlerini okşadığı için gözlerini kamaştırmakta ve bu ata sanatının hiç olmazsa bir başka iklimde varlığını sürdürebilmesi hissiyle memnuniyet izhar etmektedirler.
Her yıl çeşitli yurt dışı festivallerde ülkemizi temsil eden karagöz sanatçıları kendi ülkelerinde görmedikleri ilgi ve takdire muhatab olmaktadırlar. Ama bu yurt dışı başarıları ülke basınında hiçbir karşılık bulamamaktadır. Oysa modern tiyatromuzun benzer faaliyetleri basın ve diğer medya ortamlarında hak ettiğinin ötesinde yansımakta.
Geçtiğimiz yıllarda İstanbul’da Çocuk Vakfı’nca gerçekleştirilen ve bir dönemlik soluk taşıyan “Karagöz Okulu” adlı seminer sonrasında ülkemiz yeni hayalîler kazandı. Yetmiş yaş üzerindeki en çok dört beş hayalînin tezgâhından bu gün yaşları 35-40 olan bir ikinci kuşak perdelerini açtı. Bu ikinci kuşak Karagözcülerin hoca olarak görev aldığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gösteri Sanatları Merkezi’nin eğitim vasatında da üçüncü kuşak hayalîler perdelerinin mumunu yakmış oldu. Yine ikinci kuşak Karagözcülerden bazıları ailece perde açtıkları için onların çocukları dördüncü kuşak olarak değerlendirilebilir.
Uygun eğitim ortamı sağlandığında, ileri yaşlarına rağmen bu sanatın ustaları hala birikimlerini yeni nesillere aktarmak için oldukça heveskârdırlar. Bunların yanında genellikle ve sadece İstanbul’da olmak ve geleneksel dünyamızdan nostalji taşımak ve ramazan gecelerine neşe katmak gayretiyle oluşturulan programlar dışında çok uluslu sermaye halkımızla buluşmak adına bu alanı keşfederek geleneksel temaşa unsurlarımıza itibar etmektedir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına Kültür A.Ş. tarafından Muammer Karaca Tiyatrosunda mevsimlik gösteriler icra edilmekte ve burada da halkın geniş alâkası görülmektedir. Bu alâka bize İstanbul’da nüvelenen geleneksel seyirlik sanatlarımızın milli bir kültür meselesi halinde ülke geneline taşınmasının elzem olduğu ve yoğun bir ilgi uyandıracağı kanaati oluşturmuştur.
Eğer geleneğin sanatı ile geleceğin sanatçıları arasında böyle bir köprü kurulamazsa yarın Türk Çocukları, -kalıtımsal olarak genlerinde taşıdıkları arayışla- başta Karagöz olmak üzere diğer milli temaşa unsurlarımızı başkalarının malı gibi görünse de büyük bir hayranlıkla benimseyeceklerdir. Gidişat odur ki o gün artık Karagöz bir Yunan sanatı olarak benimsenip sevilecek.
Değil mi ki “meddah” bu gün dünyayı dolaşarak hayatımızdaki yerini, ismi “stand-up” olan İngilizce bir kelimeyle, yeniden almıştır. Oysa stand-up meddah, misyon ve anlayışıyla örtüşmeyen bir tarzda, küfür, müstehcenlik ve soğuk Amerikan esprilerine dayalı bir mizah anlayışı olarak, insanımızı özüne yabancılaştırarak dejenerasyonuna açıkça çanak tutmaktadır.
Bugün Taraklı isimli Anadolu’nun küçük ama gerçek bir şehrinde devam edegelen ve kendine özgü meddahlık modeli olan “yalaza” geleneği günümüz modern iletişim vasıtalarına rağmen o çevre insanının büyük bir kısmının hayat tarzı halinde devam etmektedir.
Ortaoyunu, el kuklası, meddah gibi geleneksel temaşa sanatları; karagözün neşv ü nema bulması ile başlayan süreçte yeni bir anlayış ve yoruma dayalı olarak, muhtemelen modern tiyatronun da imkânlarından faydalanarak, entelektüel birikim sahibi, idealist ve genç sanatçılar tarafından başarıyla icra edilmekte ve büyük bir gelişme göstermektedir.
Bu sanatçılardan Alpay Ekler, yardaklarını ayni zamanda el hünerlerini de geliştirecekleri bir atölye ortamında yetiştirmektedir. Burada karagöz tasvirleri yanında, ahşap oyma tekniğiyle ürettikleri kuklalar vb. el işi ürünlerle temaşa hünerine bir de plastik sanat becerisi ekleniyor. Ancak ticari olmayan bu amatör çalışmalar, maliye tarafından ticari olarak değerlendirilme temayülünden ötürü caydırıcı oluyor.
Geleneksel temaşa sanatımızın önündeki diğer meseleleri şu şekilde sıralayabiliriz:
– Milli eğitim müfredatında olmasına rağmen, hiçbir devlet okulunun bu konuda talebinin olmaması,
– Milli eğitime bağlı okullarda bu talebi sanatçılar oluşturmak istediğinde interaktif ve doğaçlamaya dayanan bir oyun olan Karagöz’ün metninin, videosunun ve Tiyatronun vergi levhasının sunumuyla elde edilen Milli eğitim izni engelinin ortaya çıkması.
– Devletin her yıl açıklanan tiyatro yardımı diliminde geleneksel tiyatronun en alt dilimde ve sanatçılara dağıtılacak yardımın bir çocuk tiyatrosunun aldığı yardıma eşit bir oranda olacak meblağlarda olması.
– 29 Ağustos 1990 tarihli 20620 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4 Temmuz 1990 tarihli ve 90/555 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına rağmen Devlet geleneksel Türk Tiyatrosu topluluğunun halen kurulmamış olması.
Bütün bu endişe ve gerekçelerle sağlıklı bir kültürel akış sağlamak, kimlikli, şuurlu ve milli hassasiyetlere dayanan bir gelecek inşa etmek için arka plan sadedindeki geleneksel sanat faaliyetlerinin sistematik programlar halinde uygulanması umuduyla.
Evet, bu saydığım örnekler umarım, geleneksel hayatımıza ait medeniyet intibaı uyandıracak yeterliktedir.
Bekir Sıddık SOYSAL