TÂRİHTE BUGÜN…1 HAZİRAN 1453,
Fetih’ten sonra zaman içinde İstanbul adını alacak olan Kostantiniyye’nin fethinin sembolü olarak İslâmî gelenek doğrultusunda şehrin en büyük kilisesi olan Ayasofya 1 Haziran 1453 Cuma günü Camiye dönüştürüldü. Türk-İslâm geleneğinde hâkimiyet alâmeti olan Hutbe Fâtih Sultan Mehmed Hân tarafından okundu ve müteakiben Fetihten sonraki ilk Cuma namazı Akşemseddin tarafından kıldırıldı…
29 Mayıs Salı günü şehre giren ve doğruca Ayasofya’yı ziyaret edip kubbesine kadar çıktıktan sonra camiye çevrilmesi emrini veren genç Sultan, yaklaşık 9 asırlık bu mabette bir cami için gerekli olan minber, mihrap, halı gibi unsurların eklenmesini ve Hristiyanlığa ait olup da İslâmiyet tarafından hoş görülmeyen sıra, heykel ve ikona gibi objelerin kaldırılmasını istemişti.
Emrettiği şeylerden biri de, Ortodoks kiliselerinin Patrik ve din adamlarının kısmını (“bema”) cemaatten ayırmak üzere konulan “ikonostasis” bölmesi ile buradaki ikonaların derhal kaldırılmasıdır ki, Fâtih bu hareketiyle, İslâmiyet’in eşitlikçi tavrını daha ilk günden bütün cihâna ilân ediyordu…
Bunların yerine minber ve mihrap ilâve edildi. Ayrıca caminin güneybatı köşesine, yani Sultanahmet Camii’nden bakılınca sol ön köşedeki ağırlık kulesinin üzerine de hemen ahşap bir minare inşa ettirildi.
Ayasofya, 1204’te Haçlı Katoliklerin istilâsına uğradıktan sonra ve fetihten kısa bir süre önce Katoliklerle ortak ayin yapıldığından beri buranın iyice pislendiğini, murdar olduğunu düşünen dindar Ortodokslar, Ayasofya’ya adım atmaz olmuşlardı. Ulu Mabed bu yüzden epeyce bakımsız ve harap durumdaydı.
Fatih’in emriyle Ayasofya’nın içi ve çevresi hızla temizlendi. Kubbesindeki devasa çan indirildi. Duvarlardaki tasvirlerin (ikonaların) üzerleri bir örtüyle kapatıldı. İçerideki heykeller dışarıya çıkartıldı. Yerlere rengarenk halılar serildi. Hatta Ayasofya için özel bir mimar dahi tahsis edilmişti.
Ferik Ahmed Muhtar Paşa “Feth-i Celile-i Kostantiniyye” adlı kitabında Osmanlı kaynaklarındaki malumatı şöyle anlatır:
Takvim 1 Haziran 1453 Cuma’yı göstermektedir. Ayasofya Camii tarihî günlerinden birindedir. Hafızlar aşirler okuyor, güzel sesli müezzinler caminin muhtelif köşelerinden birbiri ardınca tekbirler getiriyorlardı. Cuma salası ve ezan-ı Muhammedî İstanbul’un ve Ayasofya’nın ruhuyla ilk kez o gün tutuksuz buluşmaktadır.
3 gündür “Fâtih” unvanını isminin başına koymaya hak kazanmış bulunan Sultan Mehmed’in, komutanları, devlet büyükleri ve ulemayı da yanına alarak Ayasofya Camii’ni teşrif ettiği görüldü. Bir yandan selâlar veriliyor, “İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne alennebiyyi; Yâ eyyühellezîne âmenû, sallû aleyhi ve sellimû teslîma” (“Gerçekten Allah ve melekleri, Peygambere salât ederler (şeref ve şanını yüceltirler). Ey iman edenler! Siz de O’na salât edin (Allahümme salli alâ Muhammed, deyin) ve gönülden teslim olun”) buyurulan Ahzab suresinin 56. ayeti hafızlar tarafından hüzünlü bir sesle okunuyordu.
Başka kaynaklarda farklı anlatılmasına rağmen Ahmed Muhtar Paşa’nın anlatımına bakılırsa Akşemseddin, genç Sultan’ın koltuğuna girerek onu saygıyla minbere çıkardı. Fatih de, elinde kılıcıyla çıktığı minberde yüksek ve heybetli bir sesle, “Elhamdülillah! Elhamdülillah!” diyerek hutbeyi okumaya başladı. Bu sırada muharip gâziler hep bir ağızdan feryad-ü figan eyleyip gözlerinden seller gibi yaşlar döküyordu.
Fâtih, Ayasofya’daki bu ilk konuşmasında İslâmiyet’in şan ve şerefinden, Müslümanlığın yüceliğinden bahsetmekte, gül renkli kanı içinde şehadet şerbetini içmiş olan şehitlerin ruhlarına bol bol dualar göndermekte, 8.5 asırdır Peygamber Efendimiz’in (S.A.S.) emir ve müjdelerini yerine getirmekle yükümlü oldukları halde bunu yerine getiremeyen Müslümanları bu büyük mazhariyete ulaştırmış olmasından dolayı Cenab-ı Hakk’a hamd u senalarda bulunmaktaydı.
Fâtih daha sonra minberden aşağıya inip Akşemseddin’in yanına gitti ve onu kendi eliyle imamlığa geçirdi. Kendisi de arkasında cemaatle Cuma namazını eda etti…
Fethi gerçekleştiren o güzel kumandan ve yanındaki o güzel askerler, Allah hepsine rahmet eylesin, mekânları cennet olsun…
Dr.Sait BAŞER / Türk Kültür ve Edebiyat Yazarı