İtiraz 2- GENDER
Son yüz elli yıldır Batı karşısında aldığımız ağır yenilginin altından kalkmak ve yenilmişlik kompleksinden kurtulmak için ürettiğimiz ancak hiçbir gerçekliğe tekabül etmediğini bugün fark ettiğimiz bir slogandır; “Batının ilmini almak, ahlakını almamak” . Bu sloganla yol aldığımız 150 yıllık süreçte silah sanayiinde, ekonomide, tahakkümde, eğitimde, bilgi üretiminde Batı ile aramızdaki fark kapanmak yerine gittikçe açıldı. Ve bu bizi “ilmini alamadık, bari ahlakını” alalım şeklinde okunabilecek bir kendinden nefrete, bir harakiriye, kendi kendini yok etme aşamasına getirip bıraktı.
İstanbul sözleşme topluma yeni bir DİN dayatmasıdır diyoruz; buna itiraz edenler ise “Sözleşmenin “Tek Amacı”, “Kadına Yönelik Şiddeti” önlemektir diyor ve İstanbul sözleşmesine İtiraz edenleri de Kadına Şiddeti Savunuyor” diyerek suçlayarak mahkum etmek istiyorlar.
Bizim neye itiraz ettiğimizin anlaşılması için öncelikle Sözleşmenin tamamına hâkim olan ve 25 farklı yerde kendisine atıf yapılan GENDER ideolojisini (Toplumsal Cinsiyet) açmamız ve zemini tanımlamamız gerektiğini düşünüyorum. GENDER ideoloji anlaşılmadığı sürece konu ile ilgisi olmayan ve konudan haberdar olan çevrelerin kıs kıs üzerimize güldükleri bir pozisyonda kalmaya mahkûm kalacağız, kanaatindeyiz.
İnsan Eşitliği değil cinsiyet eşitliği
Sözleşme “İnsan Eşitliğine” atıf yapmadan konuyu “İnsan”, tanımı gereği kökeni tarihte, dinde, gelenekte, örfte, ahlakta olan bazı başka geri plandaki tanımları da sırtına yükleyip; “İnsan”, başka insanları ahlak üzerinden tanımlayabilme, kural koyabilme, ötekileştirebilme gücünü Tanrıdan ve Andropostan (Ahlak va’z eden erdem erkeği, heteronormativiteyi inşa eden erkek. Yani azizler, evliyalar, peygamberlerden) alıyor ve onlara dayanarak birilerini ötekileştiriyor. Tanrı ve Andropos (Peygamber) sürekli insanlar arasında ayrımcılıklar üretiyorlar. Ve tüm ayrımcılıklar da “şiddete” sebep oluyor.
Ve dolayısıyla: Ancak ‘insan’, ötekileştirme tanımlarını dolayısı ile şiddet araçlarını sadece Tanrı’dan almıyor; şiddetin tarih, gelenek, örf, adet, ‘normal’ ve ‘toplumun genel kabulü’ gibi başka dayanakları da vardır. O zaman şiddeti önlemek için ilk önce “İnsan” kelimesinin sırtına yüklendiği “ötekileştirici” ağırlıklardan kurtulması gerekiyor. Yani din, gelenek, örf, adet, ahlak, namus, şeref, ırz, normal, toplumun genel kabulü vs. gibi tüm “dışlama” üreten normları belirleyen yapıların/kaynakların reddedilmesi gerekiyor, demektedirler.
Sözleşmeye göre, uydurulmuş bir tanım olan “biyolojik cinsiyet”ler yani KADIN-ERKEK eşitliği üzerinden de tanımlanmamalı. Çünkü “kadın ve erkek” tanımları yine dinlerin sınırlarını kabul eden, “ikili cinsiyet” hiyerarşisine (İki tane cinsiyet vardır: Kadın ve Erkek, fikrini kabul eden düşünce-AHÇ) dayanan kavramlardır. Ve LGBTTQ+ kimlikleri ifadeden acizdir. Onları içeri alamaz, dışlar. Bizim tüm dışlanan kimlikleri içine alabilecek bir tanımlamaya ihtiyacımız var, diyorlar.
Bunun için öncelikle Judith Butler’ın ifadesi ile “ikili cinsiyet rejiminin bükülmesi” gerekir çünkü ikili cinsiyet rejimi yani “heteroseksüellik tüm cinsiyet imkânlarını bizden çalar”. Örneğin bu düşüncenin yansıması olarak “Bilim Adamı” kelimesini dengelemek için üretilen “Bilim Kadını” ibaresine itiraz edilmiş ve eşcinsel kimlikleri de kapsayan “Bilim İnsanı” tabiri üretilmiştir.
GENDER yada Toplumsal cinsiyet
GENDER ya da Türkçeye tercüme edildiği haliyle “Toplumsal Cinsiyet” kelimesi bu manada İnsan kelimesinde olduğu gibi “Allah’a, Andropos’a (peygamberlere) dine, ahlaka, şerefe, namusa, örfi, geleneksel tanımlara” hiçbir referans vermediği için Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans kimlikleri sahiplenmeye dönük uygun bir kavramdır.
Genel bir toparlama olarak GENDER ideoloji
Yeryüzündeki bütün şiddetin kaynağında özellikle bebeklik ve çocukluk döneminde doyurulamamış ve baskılanmış cinselliğin olduğunu düşünür[2]. Cinselliği sınırlayarak insanı bir şiddet makinesi haline getiren ise Erdem, Ahlak talebinde bulunan, kural koyan Erkektir[3], iddiasındadır.
Bu nedenle GENDER İdeoloji şiddeti ortadan kaldırmak için her türlü bireysel eğilimlerin, zevklerin önündeki engellerin kaldırılması için Ahlak erkeğinin tanımladığı ve dayattığı psikolojik, ekonomik, fiziksel, toplumsal şiddete ve ayrımcılığa sebep olarak görülen tüm dini, ahlaki, tarihi, geleneksel, örfi ve toplumsal engellemelerin, tanımlamaların, toplumsal ve cinsel rollerin reddedilmesi olarak okunabilir.
Zygmunt Bauman’ın tanımlaması ile bu post-modern dönemin Yüce Tanrısı ORGAZMdır; Vücut, Haz ve Dokunulmamazlık/Karışılmamazlık, teslisin üzerinde durduğu üç ayaktır.
İtirazlar:
1.GENDER (Toplumsal Cinsiyet) ideolojisini savunup Gaylikten enseste kadar her türlü ilişkiyi meşrulaştırmamak ya da savunmamak mümkün değildir. İslami/dini perspektifin ahlak, günah, mahremiyet, utanma, hayâ, edep, fıtrat, ırz, namus, şeref, günah vs. gibi kavramları bir ÖTEKİ tanımladıkları için; (Dikkat edilirse bu kelimelerin olumsuzları küfür, hakaret anlamı da içerirler.) ahlaksız, günahkâr, namussuz, utanmaz, şerefsiz, edepsiz, hayâsız, namahrem, anormal olarak tanımladıklarını ötekileştirmiş, kınamış, dışlamış dolayısı ile onlara fiziksel, psikolojik ya da toplumsal yaptırım/şiddet uygulamış olurlar.
Bu anlamda GENDER ideoloji ile İslam’ın bir araya getirilmesi bizce mümkün değildir. Çünkü karşımızda “değerleri yeniden tanımlayan” değil tüm değerleri REDDeden, tüm ahlaki, dini, katıları/sabiteleri/değişmez doğruları eriten, İyi ve Kötü kavramlarını yamultan, büken, iç içe geçiren, geçişken/translaştıran bir ideoloji var. Kendisi bir DİN olarak karşımızdadır. Yaptırımlarını da dinler gibi öteki dünyaya değil, direk bu dünyada devreye sokmayı hedefler.
- GENDER İdeoloji, bireyi, “dinin, ahlakın, geleneğin, örfün Toplumsal Cinsiyet kalıplarından” özgürleştirirken merkeze aldığı HAZ odaklı düşünce biçiminin sınırları yoktur. Bu düşünce biçiminde HAZların sorgulanması mümkün değildir. Birinin –toplumda ne kadar iğrenç olarak tanımlanırsa tanımlansın- herhangi bir cinsellik talebi “hazlarını kontrol etmesi gerektiği” talebi veya baskısı ile karşılanamaz. Aksine bu kınama ve dışlama eğilimi taşıyan fikrin toplumdan dışlanması ve yok edilmesi gerekir, iddiasındadır.
- Gender kalıplar ya Toplumsal Cinsiyet Eşitliği üzerinden ‘Din, Tanrı, erdem, ahlak, ırz, namus, şeref gibi kavramların olmadığı “NÖTR Cinsiyetli” bir toplum kurduğumuzda şiddet ortadan kalkacak’ iddiası öyle çok ayakları yere basan bir iddiaymış gibi de gelmiyor bize.
Judith Butler ve takipçileri “ahlak”, “erdem” tanımlayan insandan gelen ayrımcılığa odaklanmışken şiddetin ve çatışmaların en büyük nedeninin kitleleri, ekonomik dar boğazlara savuran ve sefalete düşmelerine neden olan gelir adaletsizliğinden kaynaklandığını göremezler.
Elimizde ispatlanmış bir bilgi, GENDER ideoloji üzerine kurulmuş sağlıklı bir toplum, şiddetin yok edildiği her hangi bir coğrafya ya da ümitli olmamız için elimize güzel istatistikler veren herhangi bir uygulama alanı yok. Tam aksine GENDER İdeolojinin dayatıldığı toplumlarda istatistiklerin yönü, bu fikri savunanlarca açıklaması çok zor yönlere doğru evrilmekte.
İnsanların birbirlerinden ahlak, erdem, namus talep etmedikleri bir toplumun halihazırdaki toplumdan daha iyi bir toplum olduğunu hangi delile istinaden biliyorsunuz? Eğer ortaya çıkan toplum ahlak ve erdem talebindeki toplumdan çok daha beter bir toplum olursa dağıttıklarınızı nasıl toplamayı düşünüyorsunuz?
Ahmet H. ÇAKICI/ 25 MAYIS 2020 / Şevval 1441
Yazının Tamamı ve Devamı için;
KeşküL – Ahmet Hakan Çakıcı / https://www.ahmethakancakici.com
[2] “Çocuklar üreyemezler, ancak daha doğdukları andan itibaren cinsellikle, yani bedenin tüm haz duyguları üzerinden yaşanan hazlarıyla içli-dışlı bir ilişki içerisindedirler. Bu hazlar ondan birer birer esirgenecektir büyüdükçe… Ya da öyle sanılacaktır.[2]” … Hayatının ilk beş yılı boyunca adım adım ailenin cinsel kurgusundan dışlanan çocuk, ergenlikte, yani biyolojik olarak üreme kapasitesine sahip bir ön-yetişkin olduğunda, cinsellikle zorunlu olarak yeniden ilişki kurar. Ancak bu ilişki (ki bastırılmış olanın geri dönüşünden başka bir şey değildir) mutlaka histerik ve şiddet dolayımlı olmak zorundadır artık”
Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:119
[3] Konu hakkında geniş bilgi https://www.ahmethakancakici.com/2019/09/2-queer-teori-ahlak-sonras-toplum.html