Hz Peygamber ile Hz Aişe’nin evliliklerini Modern Zamanlara uydurma gayretinin de benzeri bir durumla neticeleneceğini düşünüyoruz. Derdimi anlatabilmek için öncelikle birkaç konuyu hatırlatmak istiyorum.
Öncelikle içine düştüğümüz tuzak, BUGÜNÜN Normali ile geçmişi değerlendirmeye zorlanmamızdır. Hâlbuki her dönemin kendine özgü şartları ile var olan KENDİ NORMALİ vardır. NORMALi coğrafya, iklim, ihtiyaçlar, korkular, zorunluluklar vs. şekillendirir. Bunlar KALIP Olmaz. Gelecek nesillere, başka iklimlerin toplumlarına uymaz. Bugünün insanının, “kendi NORMALİNİ” mutlaklaştırarak geçmişin normalini anlamsız, saçma bulmasını; bugünün “kendini ve fikrini putlaştıran”, toplumları “tek tip düşünceye ve kalıp yargılara mahkûm eden” Batı fikriyatının üzerimizdeki etkisi olarak görüyoruz.
Mesela, çok değil altı üstü 50 sene önce yani bizim annelerimizin, anneannelerimizin vaktinde 13-14 yaşlarına gelmiş bir kızın evlenmesi gayet NORMALdir. Bu, bütün tarım toplumlarının gerçeği, NORMALidir. Kimse o dönemde, o kızları çocuk olarak görmez. Kimse onlarla evlenenleri de pedofilik, çocuk sevici olarak değerlendirmez. Kimse onları evlendirenleri de sapık olarak nitelendirmez. Tam aksine 16-17 yaşındaki bir kız hâlâ evlenmemişse evde kalma endişesi başlamıştır, vakti geçmekte olarak görülür. O toplumun Normali, odur. (Tarım toplumunun bir ürünü olan “türkülerde” övülen kızların yaşlarına dikkat edin lütfen.)
Mesela Hz Peygamberin zamanında evlenen kadınlarla erkeklerin aralarındaki yaş farkının “NORMALİ” bugünkünden farklıdır. Hz Peygamber, 25 yaşındayken ilk evliliğini kendisinden 15 yaş büyük bir hanımla yapar. Üstelik hanımefendi 4-5 çocuklu iki kocadan dul kalmış bir hanımdır. O dönemin normalidir. Şimdi hiçbir Müslüman kadın, oğlunun, bu nitelikteki evliliğine razı olmak istemez.
Mesela, Hz Hatice(ra) vefat ettikten sonra dul kalan Hz Peygamber kendisinden yaşça büyük olan 55 yaşlarında ve 5 çocuklu Sevde(ra) anamıza talip olmuştu Bugün bekâr bir toplumsal LİDERin, hatta sıradan bir bekâr erkeğin 5 çocuklu 55 yaşında bir dul kadına talip olması da normal görülmez.
Hz Peygamber, kendisinden büyük, çocuklu ve dul hanımlarla evlendi diye, İslam toplumlarında Müslüman anneler çocuklu dul ve yaşça oğullarından büyük kızları kendilerine gelin etmeyi gelenek edinmediler. Çünkü bugünün NORMALİne uymaz.
Bizim NORMALlerimiz ile Resulüllahın hiçbir evliliğini, bugünün Müslüman erkekleri yapamazlar, diye düşünüyoruz. Müslüman hanımefendilerin ekserisinin de aynı şartlar altında sahabe analarımızın kabul ettiği teklifleri kabul edeceklerini düşünmüyorum.
Tüm tarihin “ANORMALİ” biziz:
Tarihin hiçbir döneminde 25-30 yaşlarına gelmiş YETİŞKİNlerin çocuk(?) olarak görüldükleri ve hala bebek gibi evde bakılmaya çalışılmalarının normal kabul edildiği bir dönem olmadı. Tarihte, anne babalarının 2 katı olmuş 20-30 yaşlarına gelmiş delikanlılara/kızlara 10-15 milyarlık oyuncak (oyun bilgisayarı/cep telefonu) almanın normal karşılandığı, sadece saraylarda rastlanabilecek böylesi bir şımarıklığın en alt tabaklara kadar yayıldığı bir dönem olmadı. Bu anlamda bilinen tüm çağların ANORMALi biziz. (Gerçi sanırım, Batıda da böyle bir toplum yok. Modern dönem Türk toplum yapısının (tam tersi iddia edilse de biz Alev Alatlı hanıma katılıyoruz) KADIN ERKİL olması nedeniyle ortaya çıkan “ÇOCUĞA TAPAN” modelin daha çok bizim coğrafyamıza özgü olduğunu düşünüyoruz.)
Bildiğimiz tarih boyunca gerek TARIM toplumlarında, gerek göçebe toplumlarda akıl baliğ olan, BULUĞA eren herkes; ister kız, ister erkek olsun EVİN yüküne omuz vermek, iŞ TUTMAK zorundadır. Buluğa eren çocuk, sorumluluk alma çağına gelmiş “YETİŞKİN” biri olarak kabul edilir.
Mesela, Mus’ab bin Umeryr’i (ra) HZ Peygamber, temsilci olarak Medine’ye gönderdiğinde, Mus’ab’ın önünde, 15 gün boyunca geceleri yürüyerek aşmak zorunda olduğu 480 kilometrelik tehlikelerle dolu bir çöl yolculuğu vardır. Gideceği yerde Hz Resulün temsilcisi olacak ve tebliğ yapacaktır. Ki bu işte, çok da başarılı olur. Medine’den kendisine inananlarla birlikte geldiği Akabe Biatları ile Hz Peygamber için sürüldüğü Mekke’ye alternatif bir mekânın ortaya çıkmasının vesilesi olmuştur. Hz. Mus’ab (ra) bu esnada, bizim toplumumuzun delikanlılarının pazar alış verişi için bile yeterince olgun görülmediği 16 yaşındadır.
Mesela, Hz Peygamber Usame Bin Zeyd’i(ra) Roma Ordusu ile savaşmak üzere, ordu komutanı tayin ettiğinde Zeyd daha 17’sindedir. İbn-i Mesud’un(ra) Yemen ve Attâb bin Esîd’in(ra) Mekke’ye vali tayin edilmesi de hemen hemen bu yaşlardadır. Yani Hz. Peygamber döneminde bir kimsenin sorumluluk alabilmesi için “dünyayı değiştirebilme azmine, heyecanına ve enerjisine sahip olduğu” zamanların tükenip, gözlerindeki canlılığın sönmesi gerekmiyormuş.
Mesela daha 13-15 yaşlarında iken Semüre b. Cündeb ve Râfi‘ b. Hadîc’in Uhud Savaşına katılmak için ettikleri ısrar, fiziksel güçlerini ispat etmeleri ile kabul görmüştür.
Yani Hz peygamber toplumunda 13-14 yaşlarına gelmiş büluğa ermiş delikanlılar ADAM’dırlar. Kızlar için fark, onların eklerden daha çabuk büluğa erip, daha erken çağda olgunlaşmaları ve ailenin yükünü paylaşmaya başlamalarıdır.
Mesela Hz Zeynep’in (ra) Hz Peygambere Kabe’ye 6 km uzakta sarp bir kayalık olan Hira Mağarasına çekildiği zamanlarda evden yürüyerek yiyecek getirip götürdüğü rivayet edilir. Ki bu sırada Hz Zeynep bu günün çocuklarının bakkaldan ekmek alamadıkları 8-10 yaşları arasındadır. Bu bugün bile çok anormal bir durum değildir. Köy yerlerinde hala çocukların kilometrelerce süren keçin koyun sürüsünü otlatıp akşam eve geri getirip hatta sütlerini sağma işi 5-6 yaşlarından itibaren başlar.
Bu konunun önemi ne? Neden üzerine gidiyoruz?
1- Çünkü zihinsel, kültürel, düşünsel olarak etkisi altında kaldığımız ve hem mahkûmu hem de hayranı olduğumuz BATILI düşünceyi TEK NORMAL olarak kodladığımızda, geçmişin bugüne uymayan her hareketi ANORMALE düşmek zorunda kalacaktır. Ki 1400 yıllık tarihte bugünün AKLINA uymayacak yığınla olay bulunabileceği kesindir. Yani tüm İslam Uygarlığını Batı’ya uydurma adına yok etmek zorunda kalabiliriz.
Eğer bugünün Normalini, geçmiş içinde NORMAL kabul etme ahmaklığına düşersek ve yeni buluğa eren bir hanımın evlenmesini PEDOFİLİ olarak tanımlarsak ve bu konuda 1400 senedir kimsenin FARK edemediği yepyeni keşiflere güvenirsek bizim önümüze HZ Resulün Hz Aişe ile buluğa erdikten sonra evlendiğine dair KAMYON KAMYON belge yığıldığında hadisleri mi yoksa Hz Peygamberi mi Reddeceğiz?
Eğer biz, her dönemin kendi NORMALleri, kendi şartları olduğunu kabul etmez ve buluğa eren genç kızların evliliklerini PEDOFİLİ olarak tanımlamayı kabul edip, HZ Aişe’nin yaşını bir şekilde büyüterek aradan sıyrılmaya kalkarsak aynı nitelikteki bir sürü dönem evliliği ortaya döküldüğünde, pek çok sahabenin pedofilik olduğunu kabul etmek veya pedofiliyi normal kabul etmek ya da dini reddetmek mecburiyeti ile karşı karşıya kalmayacak mıyız?
2- Asıl sorun da şu:
Unutmamak gerekir ki, bu iddiaların ardındaki müsteşriklerin İslam Tarihi bilgisi ne yazık ki, şu an bizim ilahiyat çevrelerimizden çok daha iyidir. Kütüp-ü Sitte ve diğer kaynaklardaki Hz Aişe ve diğer sahabe hanımlarla ilgili hadisler, rivayetler ortaya çıktığında, bizim bu iddiayı ancak “hadis ve rivayetlerin büyük çoğunluğunu görmezden gelerek/gizleyerek” ortaya attığımız fikri de zihinlerde canlanabilir.
Ortalama Müslüman çevrelerin bilemeyecekleri birçok hadis ve rivayet bu mecralarda gezinen gençlerin önüne konulabiliyor. Biz Hz Aişe’nin yaşını bazı akli delillerle yükseltmeye kalkarken onlar başka sahabelerden birçok örneği o gençlerin önüne koyduklarında, o gençlerin ne bize, ne İslam’a, ne dine, ne imana itimatları bir daha eski haline gelmiyor, bize ve dindara olan güvenlerini kaybediyor ve dağılıyorlar.
Buna gerek Yok.
Bu kadar ezik bir ruh haline girmeye ve her şeyi Batının standartlarına, zevklerine, beğenilerine uydurmaya çalışmanın bir faydasının olmadığını düşünüyoruz. Yüzyıldır her şeyimizi Batı standartlarına uydurma çabamızın aslında kendimizi YOK etme çabasından başka bir şey olmadığını görebilme cesaretini gösterebilmeliyiz.
Unutmamalıyız ki, karşısında aşağılık komplekslerine düçar olduğumuz Batı, aslında karşısında hiç de komplekse kapılınabilecek bir tarihe sahip değil.
3- Yaş büyültme bir işe yaramayacak çünkü konu bu değil:
Hz Resulün, Aişe anamız ve diğer evliliklerini Batıya uydurma gayretlerimiz hayırlı bir sonuca ulaşmayacak. Çünkü ne yazık ki, Müslüman çevreler Hz Peygamberin Hz Aişe ile evliliğinin gündeme getirilmesinin bağlamını fark edemiyorlar. Batı, Hz Aişe’nin yaşının küçük olmasına itiraz etmiyor: Zaten pek çok Avrupa ülkesinde 12-13 yaşını dolduran kızların cinselliğine karışılamayacağı diledikleri ile ilişkide bulunabilecekleri, ailelerinin dahi buna müdahale edemeyeceği kanunlarla sabitlendi.
Sorun şu: Hz Peygamberin Hz. Aişe ile evlilik için, Aişe’nin buluğa ermesini beklemesi ve öncesinde nikâh kıyılması, Müslümanlara “cinsel ilişki için” için iki şart getirmiş oluyor:
1- Nikâh
2- Buluğa ermek
Batı bu şartların ikisine de itiraz ediyor:
1) Cinsel ilişki için kimsenin cinselliğine namus, şeref, din, iman, ahlak, vs. adına “nikâh” şartı ile sınırlama konulamaz, diyor.
2) Batı, Judith Butler, Freud’a dayanarak ısrarla yeryüzündeki zulmün kaynağını “bebeklik ve çocukluk döneminde cinselliğin baskılanmış ve doyurulmamış olmasında görüyor. Ve özellikle Queer teori ile birlikte “0” (sıfır) yaşına kadar çocuk cinselliğinin serbest bırakılması için bir lobi faaliyeti yürütüyor. (İstanbul Sözleşmesindeki “18 yaşının altındaki kızlar, Kadındır” ifadesi bu konuya yapılmış bir atıf olarak okunmalıdır, kanaatindeyiz.)
Her ne kadar konuyu yeterince bilmeyenlerce anlaşılması zor olsa da; Hz Aişe’nin yaşı gündeme getirildiğinde “Hayır! nikahsız ilişki haramdır ve büluğa ermemiş çocuklarla cinsel ilişkiye onay verilemez” dememiz gerekir, diye düşünüyorum.
Yani konuyu bizim tartıştığımız konu ile hoş görünmek için çırpındığımız Batının konuştuğu mesele aynı değil. Dolayısı ile Hz Aişe anamızın yaşını 40’a da yükseltsek de işe yaramayacak.
Yenilmişlik psikolojisi bu! Bizi yenenlerin hoşuna gitmeyen neyimiz varsa hepsinden kaçmaya, efendilerimizin bizim üzerimizde gördüğü lekelerden kurtulmaya çalışıyoruz. Eğer her şeyimizi efendilerimize uydurursak üzerimizdeki laneti kaldıracağımızı ümit ediyoruz. Sonuçta ortada bir BİZ kalmıyor, kendimizi YOK ediyoruz.
Allah doğrusunu bilir. Benim ilmim ancak bu kadarına yetti.
Yazının Tamamı/ www.ahmethakancakici.com/ Ahmet H. Çakıcı
Safer, 1442 / ALANYA/ 16 EKİM 2020