Terör korku, dehşet, panik, çaresizlik duygusu yaratır. Saldırının nereden geleceği belli değildir. Bu nedenle kime karşı nasıl, önlem alınacağı bilinemez ve herkes şüpheli durumuna düşer, herkesten korkulur.
Kaç kişinin öldüğünün önemi yoktur, herkes kendini korkunun içinde bulur. Terörist yarattığı korku, endişe ve güvensizlik ile toplumu bir yere doğru itmek ister. Aynı bağırıp çağırarak, garip sesler çıkararak koyunları korkutup bir yere sevk eden çoban gibi.
Virüs salgınları modern zamanların terörist saldırılarıdır. Soru şu: Teröristler (korkuyu yayanlar) bizi nereye sürüyorlar?
İnsanları canlı robot (yani köle) yapmak peşindeler. Onlar ne derse tüm dünyadaki yaşayanlar onu yapacaklar hem de kuzu kuzu. Şu an içinde bulunduğumuz hal ile ölçüyorlar. Ve görüyoruz ki evet herkes itaat ediyor. Uçuşlar, Okullar, camiler, sinemalar ve daha neler neler kapatıldı.
“VİRÜS zihinsel bir şeydir. Böylesine hızla yayılması zihinsel bağışıklık sistemlerinin uzun süre önce çökmüş olmasına işarettir.
Bir panik ortamı ancak böylesi bir zihinsel tasfiye işleminin ardından gerçekleşebilir ki tüm dünyayı saran enformatik (haberleşme) sistem, anında yayın yapabilen veya anında iletişim kurabilen ağ sistemleri bunun parçasıdır.
Virüse karşı tün akılcı, koruyucu, korunmacı tedbirler aşırılıkları nedeniyle tam tersi işlev görmektedirler.
Bizzat güvenlik önlemleri bir terör eylemine dönüşmekte.
(Jean Baudrillard, Can Çekişen Küresel Güç, s:84)
Virüs salgını Haberlerinin getirdiği panik TERÖR eyleminin yapabileceği her türlü etkiyi yapar. Artık insanları korkutmak, dehşete düşürmek için büyük katliamlar yapmanız gerekmez, diyor sanırım.
“Kollektif Şok”
Erken modernite, “şeyleri” tekrar yerine yerleştirmek amacıyla yerinden sökmüştü. Yerinden söküm toplumdaki herkesi ilgilendiren bir durumken yerine yerleştirme bireyin önüne konmuş bir görevdi. (Zygmunt Bauman, Akışkan Modernite, S:63)
Mesela modernite bir çok kutsal değer gibi “Aile”yi de söküp parçalıyor. Bu “herkese” karşı topyekun, komple bir saldırı ile olur. Kanunlar, devlet, medya, eğitim, Tv, sosyal medya, polis, dernek vs’ herkes bu yapı sökümün işbirlikçisidir.
Ama aile dağılıp, karı, koca, çocuklar, anne, baba, kardeş, akraba, komşu bağları kırılıp kişi yalnızlaşıp ortada kalınca “iyi de şimdi ne yapacağım” diye sorduğunda bütün bu kurumlar ona dönüp “bu senin sorunun” derler, gibi.
Çılgınlık derecesinde ateşli bir vatanseverlikle beslenen zorunlu askerlik hizmeti ve zorunlu olmayan aşırı kalabalık ordular yerini yüksek teknoloji ile donatılmış, küçük ve profesyonel birliklere bırakmakta. Artık bir ülkenin refahı sahip olduğu iş gücünün niteliği ve moralinden çok “küresel sermayeye ne kadar çekici geldiğiyle” ölçülürken devletin de “halka” olan ihtiyacı giderek azalmakta.
Zygmunt Bauman, Akışkan Modernite, s:266
Devletin bize “savaştırmak” için ihtiyacı vardı. Şimdi bomba yüklü drone’ları var. Artık “yeterince parası olmayan” her vatandaş kurtulunması gereken baş belası bir “atık”tır, demeye çalışıyor sanırım.
“Şoka uğratılan toplumlar, sıkı sıkıya korudukları şeylerden kolayca vazgeçebilirler…Felaketin kendisi (Darbe, terörist saldırı, piyasanın çöküşü, savaş, tsunami, kasırga (grip salgını-AHÇ) nüfusun tamamını kollektif bir şok durumuna sokar.” (Naomi Klein, Şok Doktrini, S.21) ( Mazid Ahadi’den)
Sürekli döndürdükleri 3-5 haberle hepimizi manyaklaştırdılar, “Kollektif Şok” durumuna soktular.
Tavuk gribinden uyandığımızda yerli tavuk nesillerimiz gitmişti. Bundan uyandığımızda acaba neyimiz gitmiş olacak?
Ahmet Hakan ÇAKICI