Göbeklitepe’de bugüne kadar gün ışığına çıkartılan bu eşsiz buluntular, Anadolu’nun tarih öncesi dönemine ait bilinenlerini ve kültür tarihini daha eskiye götürerek bu tarihin yeniden yazılmasına sebep olmuştur.
Şanlıurfa merkezine 18 km uzaklıkta, Örencik Köyü sınırları içerisindeki dağlık alanda, ulaşımı zor yüksek bir kireçtaşı kayalığın üzerinde yer alan Göbeklitepe, doğuda Cüllap Irmağı Vadisi’ne, güneyde Harran Ovası’na, batı ve kuzeyde Urfa çevresindeki tepelere hakim konumda olan bir tepe üzerinde yer almaktadır. Tepe, Mardin yönünden gelindiğinde 20 km uzaktan bile fark edilecek derecede heybetli bir görünümdedir.
Göbeklitepe, ilk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin karma projesinde gerçekleştirilen yüzey araştırmasında V52 adıyla neolitik bir yerleşme olarak tespit edilmiştir. Bu araştırma ile ilgili olarak Peter Benedict, 1980 yılında yazdığı makalesinde Göbeklitepe’nin yamaçlarının çakmak taşlarıyla dolu olduğunu ve en yüksek iki tepeciğinin üzerinin mezarlarla kaplı olduğu belirtmiştir.
Bu araştırmanın yapıldığı yıllarda, neolitik dönem hakkında bilinenler sınırlı olduğu ve Nevali Çori kazıları da yapılmamış olduğu için, toprak yüzeyinde görülen iri taş çıkıntıların Nevali Çori’deki gibi T biçimli dikili taşların uzantısı olabileceğini akıllara getirmemiş ve bu çıkıntılar mezar taşlarına benzetilmiştir.
1983-1991 yılları arasında Hilvan ilçesi Kantara Köyü yakınındaki Nevali Çori’de yapılan arkeolojik kazılarda neolitik döneme ait büyük boyutlu heykellere ve -T- biçimli dikili taşlara ilk kez rastlanıldı.
Bu kazıda ekip üyesi olarak çalışan Klaus Schmidt, Nevali Çori benzeri başka yerlerin de Urfa’da bulunabileceğini düşünerek Benedict’in makalesinde geçen Göbeklitepe’ye geldi. Benedict’in mezarlara benzettiği taşların Nevali Çori’de ortaya çıkartılan -T- biçimli dikili taşların baş kısımları olabileceğini düşünerek Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan aldığı izin ile 1994 yılında burada yüzey araştırmasında bulundu. Yüzey araştırması sonunda, Göbeklitepe’nin Nevali Çori benzeri -T- biçimli dikili taşların yer aldığı tapınaklara sahip bir yer olduğuna kanaat getirerek Bakanlıktan arkeolojik kazı izni talebinde bulundu. Gerekli iznin verilmesi üzerine Klaus Schmidt, 1995 yılında Şanlıurfa Müzesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsü ortak projesi olarak başlayan, 2007 yılından itibaren “Bakanlar Kurulu Kararlı Kazı” statüsünde devam eden Göbeklitepe kazılarının başkanlığını vefat ettiği 2014 tarihine kadar sürdürdü. 2010-2014 yılları arasında Harran Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr.A.Cihat Kürkçüoğlu Kazı Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.
Jeomanyetik ve georadar yöntemleriyle yapılan toprak üstü ölçümler sonucunda Göbeklitepe’de yuvarlak veya oval planlı, çapları 30 m.’ye ulaşan 20 adet yapı tespit edilmiş, bugüne kadar yapılan kazılarda bunlardan 6 tanesi kazılarla ortaya çıkarılmıştır.
Kazılarda bulunan bazalttan yapılmış kaplar ve işlenmiş çakmak taşları, bu yapıların günlük yaşama yönelik mekânlar olmadıklarını, Neolitik çağ insanlarının kalıcı olmasa bile, en azından geçici bir dönem Göbeklitepe’de yaşadıklarını düşündürmektedir. Ancak bu insanların, 300 metre yükseklikte, suyun olmadığı bu tepede neden yaşadıkları henüz kesin olarak bilinmemektedir. Büyük bir ihtimalle Göbeklitepe, bölgede yaşayan insanlarca dinsel tören ve tapınmalar için düzenli olarak ziyaret edilen bir buluşma yeri idi. İnsanların orada ne kadar bir zaman kaldıkları, neler yaptıkları ve ne kadar insanın bu merkezde bir araya geldiği konusu ise, kazıların ileriki aşamalarında ortaya çıkacaktır.
Arkeologlara göre Göbeklitepe, belirli bir bölgeyi denetim altında tutuyordu. Belki de bölgede yaşayan kabile, buradaki dinsel törenleri düzenleme dışında, gündelik yaşamla ilgili işleri denetim altına alıyor, aletlerin üretim ve dağıtımını düzenliyor, avcılığı denetliyor, etlerle hayvan postlarının dağıtımını üstleniyordu.
Paleolitk Çağ’ın (Kaba Taş Devri) sonları Neolitik Çağ’ın (Cilalı Taş Devri) başlarına tarihlenen (M.Ö.10.000) Göbeklitepe yapıları, bugüne kadar bilinenin aksine, mimarinin yerleşik yaşamla birlikte ortaya çıkmadığını, avcı – toplayıcı topluluklar zamanında da var olduğunu, insanoğlunun yerleşik yaşam için ev yapmadan önce dinsel yapılar yaptığını ortaya koymuştur.
Göbeklitepe’deki yapıların merkezinde serbest duran, boyları 5 metreye varan, tek parça kireç taşından -T- biçimli olarak şekillendirilmiş iki adet dikili taş bulunmaktadır. Aynı formda, ancak daha küçük boyutlu dikilitaşlar ise yapı duvarlarının iç çeperlerine merkezdeki iki dikili taşa yönlendirilmiş olarak yerleştirilmiştir.
-T- biçimli dikili taşlar stilize edilmiş insan heykelleri olup, T’nin üstündeki yatay bölüm baş olarak tasarlanmış, ancak ağız, burun ve göz gibi organlar belirtilmemiştir. “D” yapısı olarak adlandırılan yapının ortasındaki iki dikili taşın her birinin iki yanından kollar aşağıya indirilmiş ve T’nin dar tarafı olan ön kısımda eller tokalı bir kemer üzerinde birleştirilmiştir. Beli saran kemerin yan taraflarında kalan yüzeyine anlamları gizemini koruyan bir çok sembolik şekil kabartma olarak işlenmiştir. Ayrıca kemerin önünden aşağıya sarkan ve insanın belden aşağısını örten tilki postu, 12.000 yıl önceki örtünme geleneğini yansıtmaktadır.
Göbeklitepe’deki en eski yapıların dairesel biçimli, daha yeni yapıların ise dikdörtgen biçimli oldukları anlaşılmış, bu yapıların çatılarının olup olmadıkları tespit edilememiştir.
Tepenin kuzeybatı yönünde ortaya çıkartılan, kuzey-güney istikametinde dikdörtgen planlı yapının güney yönünde yan yana iki, kuzey yönünde yan yana iki adet -T- biçimli dikili taş yerleştirilmiştir. Kuzey yöndeki iki dikili taşın arasındaki boşluğun döşemesine doğum yapar pozisyonda çıplak bir kadın figürü çizikleme tekniğinde resmedilmiştir.
Çakmaktaşından yapılmış çok sayıda kesici ve delici aletler taş baltalar, taş boncuklar ve kolye taneleri Göbeklitepe kazılarının dikkat çeken diğer buluntularındandır.
Kazılarda bulunan kalker taşından yapılmış büyük boydaki insan ve domuz heykelleri, aslan başı, domuz başı, boğa başı heykelleri, -T- biçimli dikili taşlar üzerindeki tilki, aslan, yılan, akrep, akbaba, boğa, domuz, ördek ve turna gibi çeşitli hayvan rölyefleri, çizikleme tekniğinde yapılmış yatar vaziyette doğum yapan çıplak kadın figürü dünya’nın en eski plastik sanat eserleri olma özelliğini taşırlar.
Heykel ve taş kabartmalar yanında, yaklaşık 2 metrelik bir insan gövdesi üzerine üst üste kabartma olarak işlenmiş değişik figürlerden oluşan bir de “totem” benzeri bir eser bulunmuştur.
Yapıldıkları dönemin koşulları düşünüldüğünde, Göbeklitepe’deki bu yapıların, kendilerinden binlerce yıl sonra yapılan Mısır Piramitleri’ne, Ayasofya’ya ya da Süleymaniye Camii’ne eşdeğer anıtsal yapılar olduğu söylenilebilir.
Tüm bunlar dikkate alındığında Göbeklitepelilerin ileri düzeyde mimari, resim ve heykel yetenekleri olan sanatçı bir toplum olduğu anlaşılır. Ayrıca, hayvan rölyeflerinin sadece süsleme ve sanatsal düşünce ile yapılmadıkları, 12.000 yıl öncesinin sembolik dünyasını, hafızasını, mesajlarını bu güne ulaştıran ve anlamları olan semboller olduğu düşünülmektedir. Ayrıca bu şekillerin hiyeroglif benzeri yazılar olabileceği dahi akıllara gelmektedir.
Göbeklitepe’de bugüne kadar gün ışığına çıkartılan bu eşsiz buluntular, Anadolu’nun tarih öncesi dönemine ait bilinenlerini ve kültür tarihini daha eskiye götürerek bu tarihin yeniden yazılmasına sebep olmuştur.
Göbeklitepe’nin anıtsal yapıları 2000 yıl kullanıldıktan sonra, artık hayat tarzları değişmeye başlayan son avcılar tarafından, eski kimlikleri, yaşamlarında kendileri için önemli olan inanışları, sembol dünyaları tahrip edilmeden bilinçli bir şekilde kapatılarak terk edilmiştir. Bu nedenledir ki, son avcıların buluşma merkezi olan bu eşsiz yapılar, ıssız, ırak, sessiz doğal ortamda, tahrip olmadan günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü Orient Bölümü Uzmanı ve Erlangen Üniversitesi Öğretim Üyesi Klaus Schmidt’in 20 Temmuz 2014 tarihinde Almanya’da vefatından sonra Göbeklitepe kazılarına Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında devam edilmektedir.
Önümüzdeki yıllarda kazıların ilerleyip ortaya yeni buluntuların çıkmasıyla Göbeklitepe dünyanın ilgi odağı olmaya devam edecek ve dünyanın en önemli turizm merkezi olarak ülkemiz turizmine önemli artı değerler katacaktır.
KAYNAKÇA:
Klaus Schmidt. Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı GÖBEKLİ TEPE, (Çev.Rüstem Aslan), Arkeoloji ve Sanat yayınları, İstanbul, 2007; Göbeklitepe Dünyanın İlk Tapınağı, Editör: Ayşegül Özbek, Bilimsel Danışmanlar: Göbeklitepe Kazı Başkanı Prof.Dr.Klaus Schmidt, Çiğdem Köksal- Schmidt (Arkeolog), Görsel Danışman: Ebru Okutan Akalın, Çeviriler: Çiğdem Köksal Schmidt, Annete Hanisch,
Karacadağ Kalkınma Ajansı Yayını, Şanlıurfa.