Allah, İnsanı düşünme, muhakeme, değerlendirme ve temyiz kabiliyetiyle diğer mahlukattan farklı ve üstün kılmıştır. İnsan ayrıcalık, üstünlük payesi ve ebediyete namzetlik ile müşerref kılınmıştır. İnsana ahiretini inşa, dünyasını mamur kılacak irade verilmiş ve ‘’insana ancak çalışmasının karşılığı vardır.’’ Denilmiştir. İnsandan maharetlerini sergilemesi, melekelerini nemalandırması istenmiştir. İnsan İradesi ile kesp, kaderin cilvesi karşısında da tevekkül edecek…
Cüz-i iradesi ile çalışma, kazanma, doğru veya yanlış yapma kabiliyet ve imkânı verilen insan; iradenin hakkını vermekle, gerekli tedbirleri almakla, sebeplere bina edilen işlerde sebeplere tevessül etmekle yükümlüdür. ‘’Esbaba tevessülü gerektiren durumlarda tevekkül tembellik ve atalettir.’’ Tevekkül tedbire mâni değildir. Tedbir de takdiri tağyir demek değildir, her birinin zemini ve gereği vardır.
İradenin sınırı ve tevekkülün yeri ve zamanı ile ilgili önümüzde peygamberlerin hayatından yeterli ve doyurucu örnekler mevcuttur. Hz. Musa, Şuayip peygamberle, Hz. Yakup çocukları ile anlaşma yapınca Allah’ı vekil kılarlar. Hz. Nuh’un Gemiyi yapması tedbir, dev dalgalar karşısında sükûnet ve rahatı da tevekküldür. Hz. Muhammed (a.s.) ‘’halim tevekkül sünnetim de tedbirdir’’ der.
Hicreti Nebi tedbir, tevekkül, irade ve teslimiyet açısından bize bir ölçü sunar. Hazreti Muhammed efendimizin hicret için Allahtan izin beklemesi teslimiyetin gereği iken, yol hazırlığı yapması da tedbirdir. Hz. Peygamberin (sav), Hz. Ali’yi yatağına yatırıp evden çıkması tedbirken, Yasin suresinden ayetler okuyarak çıkması da hem tedbir hem de Rabbine tevekkülüdür. Hz. Peygamberin hicret meselesini Hz. Ebubekir’le defaaten istişare etmesi, Ebubekir’i Sıddık’ın yolculuk için iki deve alıp besleyip bakımını yaptırması, ikisinin de evlerinin arka kapısından çıkması, yol rehberliği için -müşrik de olsa güvenilir ve işinde uzman olan- Abdullah b. Uraykit’in tercih edilmesi, bilindik yolların dışında sahil yolunun seçilmesi tedbir iken, Müşriklerin mağaranın kapısına dayanması ile endişeye kapılan yol arkadaşına ‘’ mahzun olma! Allah bizimledir’’ demesi de teslimiyet ve tevekkülün zirvesidir.
Bu devrin Müslümanları materyalist eğitimle; irade ile tevekkülü ayırt edemez duruma düşürüldüler. Aldığımız dini eğitim ve terbiye cüz-i iradenin sınırlarını işaret ederken, materyalist düşünce sınırları zorlamamızı bize dayatır. Asrımızın Müslümanı materyalist ve Makyavelist düşünce ile inancının temel esasları arasında sıkışmış durumda, dünyası ile ahireti arasında tercih yapmak zorunda bırakılmıştır. Dünyalık birçok işimizin hatırına inancımızdan taviz verme durumuna savrulmuşuz, haramların bir kısmını pas geçmek durumunda bırakılmış Müslümanlar…
Materyalist kafa cüz-i iradenin putlaştırılmasına sebep olurken, Tevekkülün de gereksizliğini zihinlere kazımıştır. Allah’ın iradesinin tecellisi yaratma iken, insanın cüz-i iradesi ile ortaya çıkan şey de kazanmaktır. Allah yaratır, kul ise üretir. Fakat bu asrın insanı külli iradeye hakkıyla vakıf olmadığından, cüz-i olan cüz-i iradesiyle yaptıklarını yarattığını zannediyor, bu zannı da ona tevekkülü unutturup, teslimiyetten uzaklaştırıyor, başarılarını ya çok çalıştığına ya da zekasına bağlıyor. Halbuki kul tohumu atar, tarlayı sürer, gerekli zirai işlemleri yaptıktan sonra tevekkül edip, bereketi Allahtan bekler, bu da teslimiyettir. Sebeplere yapışmak müessiri hakikiden tesiri taleptir.
Tevekkül, cüz-i iradeyi sonuna kadar kullanıp sonuç için Allaha teslim olmaktır, Allah’ın takdirine razı olmaktır. Tevekkül Allah’ı bilmekle ilgilidir, tevekkülün güçlü oluşu bu bilginin derinliği ile orantılıdır. Tabiri caizse; tedbir beden, tevekkül de ruhtur, cüz-i irade ise yolun selameti için görevli rehberdir.
Tedbir düşmanın elinde bomba olmuş Müslümanların başında patlıyorken, tembellik ve yanlış yorumlanmış tevekkül de Müslümanların perişan hal-i hayatları olmuştur. Tevekkül Hakkın hakkı, tedbir de halkın ödevidir. İslamiyet tevekkülü tavsiye ederken, tembellik ve tedbirsizliği de reddeder.
Abdulgani TEKİN