İnsaf: İnsani ilişkilerde dengenin muhafaza edilmesi, ölçüde vicdanın sağlam duruşu, iradenin vicdanla uyum göstermesi anlamlarına gelir. Diğer bir ifade ile hükmüm verirken hırs, heves ve çıkarlarımızdan arınmış olabilmemizdir.
İnsaf ahlaki bir ifadedir, vicdanın adilce dışa yansımasıdır. Adil yargılama, adil paylaşım, empati insafın gereğidir. Savaş durumunda bile insaf şarttır, çünkü savaşın da bir ahlakı vardır. Bu nedenle acımasız, bencil, fırsatçı, stokçu, karaborsacı gibi evrensel ahlaki değerlerden yoksun kişiler için insafsız tabiri kullanılır.
‘’Yiğidi öldür ama hakkını yeme’’ özdeyişi insafı tarif eder aslında. Karşı tarafa da hayat hakkı vermek insafın gereğidir. İnsafsızlık hak gaspıdır, gayri insanidir. ‘’İnsafı olmayanın dini yoktur’’, ‘’İnsaf Allah’ın kılıcıdır.’’ İnsaf ölürse hayat zehir-zindan olur, insaniyet de ölür. İnsaf insaniyetin nefesidir, o olmazsa insaniyet boğulur.
Bütün semavi dinler ve ahlaki akımlar insafı önceler, insanı insaflı ve muamelede adil olmaya davet eder. Çaresiz çocukların, biçare yaşlı ve engellilerin imdadına yetişen (erdemin parıltısı) insaftır. İnsaf, yanlış yapmaya yeltendiğimizde karşımıza dikilen asil duygudur.
Allah’ın merhametinin insandaki yansıması olan insaf vasfı; sahibini yüceltir, kıymetli kılar. Aynı şekilde, insaftan mahrum mahlûkatlar esfelisafilin derekesine düşer.
İnsaf İslam’ın esası iken, imanın gereği iken, Müslümanın insaftan uzaklaşması felaketi oluyor. Bugün İslam coğrafyasında akan kan ve göz yaşında insafsız Müslümanların dahli büyüktür. Öyle bir hale geldik ki; bizden olmayana insaf yok, acımak yok, “bizden değilse bırakın ne hali varsa görsün…” Kendisinden olmayana nefes almayı haram kılma aşamasına geldi insanlık. Bizim cemaattense iyidir, ihvandır, temizdir, bizden ayrılınca mürtetliğe kadar yolu var. Bizim partideyken olağanüstü hünerleri vardır, bilgedir, birikimlidir, hasbi adamdır, ama ayrıldığı gün haindir, düşmanla iş tutandır, Yahudi olduğuna dair şecereler uydurulmaya kadar gidilir.
El kaldırıp aman dileyen düşmana dokunmayan bir anlayıştan, ufak bir menfaat çakışmasında, ufak bir sürtüşmede kardeşini hain, düşman adına iş gören satılmış konumuna oturtan bir hale nasıl devşirildik, bu acınacak duruma nasıl düştük? Rakiplerimize, muhaliflerimize yakıştırdığımız vasıflar, yapıştırdığımız çamurlar doğru değilse, dedikoduysa, iftiraysa ne yapacağız, ne olacak halimiz, partimiz ya da cemaatimiz bizi kurtaracak mı hesap günü?
Bizim gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımayan anlayışın insafla telifi mümkün değildir. Bizden değilse “vurun kahpeye” kafası sağlıklı bir kafa değildir. Söven kafa selamete çıkarmaz, götüreceği yer felakettir. Sosyal medyadaki yakıştırmalar, kopyalayıp yapıştırmalar bizi onarılamaz tahribata sürüklüyor.
En vahimi; Karşı tarafa sövmek, haysiyeti ile oynamak, aşağılamak, iftira atmak, dava adına meşru görülmeye başlandı, hoş karşılanır oldu, hatta davaya hizmet olarak sayılmaya başlandı. Ehli insaf bildiklerimiz de bu duruma sessiz kalmakta, hatta bazen hoşlanmakta, bu durumu alkışlayanlara bile şahit olmaktayız. Kötüden betere gidiyoruz. Ehli insafın bu gidişe dur demesi lazım, yoksa facia geliyorum diyor, felaket kapıya dayandı.
Başta insan olmak üzere, bütün mahlûkata karşı insaflı olmak durumundayız. Yerdekiler olarak birbirimize karşı insaflı olmadan, göktekilerin bize insaf etmesini bekleyemeyiz. ‘’merhamet etmeyene merhamet edilmez’’ kulağımıza küpe olmalı…
Abdulgani TEKİN