Adamın biri salatalığı çok severmiş, iki kilo salatalık alıp bir ağacın gölgesine çekilip; Salatalıkları soymuş yemiş, soymuş yemiş, kabuklar üst üste yığılmış, muzırlığı tutmuş; kalkıp kabuklara da işemiş. Sonra da bir güzel uyku çekmiş. Uyanınca canı salatalık çekmiş ama salatalık yok, bir ara gözü kabuklara ilişmiş, ‘’ama kabuklara da bevlettim, yenmez bunlar’’ demiş. Fakat canı salatalık çekiyor, nefsi salatalıkta ısrar ediyor. Kenardaki bir kabuğu eline alır, biraz bakar, dayanamaz, ‘’buna çiş değmedi herhalde’’ deyip kısa bir vicdani tereddütten sonra kabuğu ağzına atar; bir, üç, beş derken son kabuğu eline alır ‘’değdi değmedi’’ derken, ‘’buna da değmemiştir’’ deyip nefse yenilmiş bir vicdanın onayı ile son kabuğu da afiyetle yer.
Günümüz Müslümanlarının problemi de bu; gayri meşrunun meşruluğuna kendilerini ikna etmeleri. Adam her haltı işliyor, her herzeyi yiyor, her haksızlığı-hukuksuzluğu yapıyor, hacca ya da umreye gidince temizlendim zannediyor, ya da kabuklara sidiğin değmediğine kendisini ikna ediyor.
Müslümanların iflah olmamalarını sebebi bu olabilir mi? Bir zamanlar, bankaların isminin yazılı olduğu parklardaki banklara oturmaktan imtina eden Müslümanlar; bugün kredi kartlarının limit ve çeşitliliği ile övünecek duruma geldiler. Kredi ile ev ve araba almayı aşan Müslümanlar, kredi ile tatil yapmayı, israf denebilecek, temel ihtiyaç olmayan ürünler almakta yarışır duruma geldiler. Bankaların cazip(!) taksit teklifine dayanamayıp taksitle Hacca ve umreye gitmelerden tutun, Kredi kartı ile (alkol satan alışveriş merkezlerinde) Kurban kesmekte mahzur görmeme durumuna düştüler.
Eskiden insanların inançları davranışlarını şekillendirirdi. Sakal bırakan, muamelelerinde hassas davranırdı, ilişkilerinde çok dikkatli olurdu. Namazında niyazında olan insanlar hal ve hareketlerine dikkat ederlerdi. Halk da bu dikkat ve hassasiyetin hakkını verir; hürmette kusur etmezdi. Kisveye yakışmayan bir davranışta bulunulursa, halk ‘’saçından sakalından utan’’ diye ikaz ve tedip ederdi.
Maalesef öyle bir hale geldik ki kisve, hac ve ibadetlerin saygınlığı yok denecek kadar zayıfladı. Çünkü vicdan, hak-hukuk, adalet lafa sıkıştırıldı. Müslümanlar dünyayı o kadar önceleyip önemsediler ki, ahireti, din gününü, hesap günü kurulacak teraziyi, mahkemeyi kübrayı gündemlerinden çıkardılar.
Müslümanlar, İslam’ı Namaz, oruç ve sakala sıkıştırdılar. Halbuki İslam muamelat dinidir. Bu darı imtihandaki ilişkilerimizin hesabını vereceğiz. İman, İslam ve ihsandan nasiplendiği nispette nasiplenecek insanoğlu mahşer meydanında. Peygamber gibi sakal bırakacaksın ama Ebu Cehil gibi zulmedeceksin, hak yiyeceksin, kamu malına çökeceksin, kanunu menfaatine yontacaksın, hile ve hurdada gözü kara olacaksın, ama sıra dindar gözükmeye gelince başköşeye oturup ahkam keseceksin, vazu nasihatte sırayı kimseye vermeyeceksin, körelmiş paslı vicdanını insanlığa ak kaşık diye yutturacaksın. Bu dünyadaki numaraların hiçbirisini öte tarafta yemezler. Burada riyakarlık belki günü kurtarır, lakin huzuru İlahide riyakarlık başa bela, omuza yüktür.
Mangalda kül bırakmayan Müslüman gıybet-dedikodu yapmayı marifet sanır, hak yer, kendini haklı görür. Yüze güler, çelme takmayı cihat zanneder. Okumaz, öğrenmez, kendince bir inanç biçimi oluşturur, bunu da din zanneder. Kendince şekillendirdiği ve din zannettiği şeye iltifat ve itibar etmeyenleri; mürtet ya da mel’un ilan eder. Her türlü haltı işler, her türlü herzeyi yer; Namaza duranın -tekbir getirirken- parmağının kulağına değip değmediğine, ayak aralarındaki mesafenin kaç santim olduğuna dikkat eder. Hele namaz kılanın başında takkesi yoksa; gitti namazı garibimin…
Sahtekârlar dini sahtekarlıklarına perde yapmaya başladıklarından beri; mazlum dindarların ne gözyaşı dindi ne de ahı vahı bitti. Müslümanlar, dini ve dini kisveyi dünyalığa tahvil eden din taciri sahtekarlara itibar edip, önlerinde eğildikçe sürünmeye ve sömürülmeye devam edecekler. Ya eğilip başkalarına basamak olursunuz ya da dik durup mazlumlara sığınak olursunuz.
Abdulgani TEKİN