İnsanın üslubu karakterini ele verir. Organlarımızın en önemlilerinden biri dilimizdir, onunla kendimizi ifade ederiz. Dil tatlı ise deliğinden çıkarır yılanı…
Hz. Musa fesahatine binaen Harun’a da nübüvvet ister. Hz. Muhammedin etrafındaki sadıkların sıdkını tatlı diline bağlar Kur’an…
‘’İki göz, bir dil, iki dudak verdik…’’ ayeti ile; iki bak, bir söyle! O biri de söylemeden dişlerinle tut, dudaklarınla muhafaza et, akıl terazisi ile tart, ferasetle ölç, lüzumu kadar söyle, çünkü dudaklar ağza kapı ve kapak, açılırsa eğer içeridekiler görünecek…
Dil tevhide tercümansa, cennet kapısını aralar, şehadet ile; şeytanlara ilanı harp eder. Dil güzel söyleyince sadaka diye kayda geçer. Az söyler, öz konuşur ehli hal, irfan ehli konuşunca itminana kavuşur efkârı salime…
‘’Güzel söz, akabinde minnet ve eziyet olan sadakadan efdaldir.’’ Buyurur Hz. Kur’an. Kavgaların, alınmaların, küsmelerin, üzülmelerin, kırgınlıkların ekserisi; dil belası kaynaklıdır. Kelime-i tayyibe cennet yamaçlarına çıkardığı gibi, elfazı küfür de cehennemin dibine düşürür.
Kasap bismillah ile keserse, kestiği leziz bir helal olur, hinlik eder demez ise ‘’Bismillah’’, haram olur o murdar laşe…
Dil kötü söyler ise düşman eder dostu, haddi aşar, gaflet ile büyük söyler, kadere sataşırsa başını örse vurur. Üç ciddiyi hafife alır, Kudrete kafa tutarsa belasını bulur. Nice bahtsızlar emek verir, diz çöker, secde eder, hacca gider, lakin dili şeytana binek olur; gıybet eker, fitne biçer, nifak toplar, hasedi hasat eder.
‘’Bir kimse birine kâfir dese, o kişi kâfir değilse, söyleyen kâfir olur.’’ (Buhari), ‘’Mümine lanet eden onu öldürmüş gibidir.’’ Kayınvalidesine sövenin nikâhı düşer, tövbe edip nikâh tazelemesi gerekir. Eşine ‘’anam’’ diyen başını belaya sokar. Dine, imana, kitaba söven dinden çıkar, tövbe edip, tekrar iman etmeden ölürse kişi kâfir gider.
Buğdayı tükenen bir adama, hanımı ‘’evdeki arpayı değirmene götür, buğday oluncaya kadar onunla idare edelim’’ deyince, adam ‘’ Ben Allah’ı arpaya alıştırmayacağım’’ der. Bu laf gafletten sadırsa günahkâr eder, fakat elfazı küfürse dilim varmaz gerisini söylemeye…
Anadolu’da bir eve başka bir diyardan biri misafir olur, birkaç gün kalan misafire atıyla beraber bakılır, adam ağırlamak kolaydır, mevsim kışsa At külfettir. Misafir gidecek, atı hazırlanır, misafir atına binip vedalaşır, ev sahibi nezaketen; ‘’bu akşam da kalsaydınız muhabbet ederdik’’ deyince, misafir attan iner ev sahibine ‘’Atı nereye bağlayayım’’ deyince, ev sahibi; ‘’Atı getir şu dilime bağla’’ der.
Bizi bağlayacak, zihnimize maraz, sırtımıza yük olacak, alnımızda iz bırakacak, kalp kırıp gönül yaralayacak laflardan kaçınmak lazım.
Allah Kur’anda cinsel ilişkiyi ‘’kadına dokunmak’’ şeklinde ifade ederek bize dil nezaketini öğretir.
Nefis terbiyesi gibi dili de terbiye etmek lazım. Bir hafta; ben gıybet etmeyeceğim deyip, dili gıybetten menetmeli, bir hafta kötü ve küfür laf etmeyeceğim diye dili ağzımızda hapsetmeli, bir hafta dili ayetlerle, diğer bir hafta hadislerle, diğer bir hafta güzel sözlerle, başka bir hafta şiirle, akabinde dile oruç tutturmakla dil terbiye edilebilir. Böyle bir terbiye ile dil hakikate tercüman kılınabilir.
Dil hak ve hakikate tercüman yaratılmıştır, yaratılış gayesinden sapmış ya da saptırılmış dil beladır.
Abdulgani TEKİN/ İlahiyatçı-Yazar
Elfâz-ı küfür: Bir terim olarak, kişiyi küfre düşüren ve dinden çıkmasına sebep olan sözlere “elfaz-ı küfür” adı verilir.
Diline sağlık…