1- Yapay zekâ ve otomatizasyon (1) sistemlerinin yaygınlaşmasına direnen Ulus Devletlerin direnci tamamen kırılmış gibi duruyor.
Kanaatimizce bu süreç gittikçe yükselen bir ivme ile devam edecek.
Bize göre bunun anlamı çok büyük kitlelerin işsizliğe ve sefalet çizgisinin altına savrulacağıdır.
Özellikle büyük şehirlerin, çok da uzun olmayan bir süreç sonunda adeta mülteci kamplarına dönüşeceğini düşünüyoruz.
2-Kontrol, takip ve gözlem mekanizmalarının yaygınlaşması ve güç kazanması ile “İnsani Haklar” seviyesinde ciddi daralmalar olacak gibi duruyor. Özelikle dijital para uygulamasına geçişle birlikte egemenlerin izni olmadan tek kuruş harcanamayacak olması, egemenin her an dijital krediyi dondurup kişiyi açlığa mahkum edebilecek güce sahip olması, var edeceği korku ve her an gözetlenme duygusu ile toplumun egemenlere itiraz edebilme becerisini ve cesaretini daraltması egemenleri daha önce cür’et edemedikleri bir çok konuda cesaretlendirecek gibi duruyor.
3- Corona sürecinde neredeyse tüm dünyada süreci götürenin, DSÖ ve DSÖ’nün Bilim Kurulları gibi uzantılarının olması, Ulus Devletlerin rollerini üst egemen yapıların temsilcisi konumundaki küresel organizasyonlara devretmekte olduklarının işareti olarak okunabileceği kanaatindeyiz.
Yani Ulus devletler Küresel şirketlerin yerel temsilcilerine dönüşmekte.
Buradaki asıl sorun kendisi de çok matah bir şey olmayan Ulus Devletlerin alt tabakalara verdiği emeklilik, sigorta, eğitim, sağlık, seyahat özgürlüğü gibi ücretsiz ya da düşük ücretli desteklerin, Kapitalist patronların “Büyük balık küçük balığı yer ve Fakirlere yardım etmek, evrimin sağlıklı dönüşüme engel olur” felsefesince artık tamamen kesileceği anlamına gelir.
Bu da yoğun işsizlik dönemlerinde şehirlere sıkışmış topraksızlaştırılmış fakirler kendi hallerine terk edilecekler demektir.
Ne yapabiliriz?
Öncelikle kendimizi kandırmaktan vaz geçebiliriz. Bu süreç geliyor ve durdurulabilecekmişiz gibi de görünmüyor.
(Bu konuların, hala ağzında maske, elinde sosyal mesafe metresi olan büyülenmişlerle konuşulabilecek konular olmadığının, vaktin henüz çok erken olduğunun farkındayız. Lakin susmak da çare değil.)
1- Hükümetlerden hiç bir fayda yok. (Bu mesele uzun )
Bu nedenle mutlaka en alt seviyede becerebildiğimiz kadar BİRLİK olmanın, beraberce hareket edebilmenin yollarını aramalıyız. Hep birlikte kaybediyoruz. Egemenlerin önümüze attıkları kaybetmişleri kaybetmişlere düşman eden yıllanmış fitne sakızlarını çiğnemeyi reddetmeliyiz. Bu da HAKKIN, doğrunun, güzelin, iyi niyetin tekelini elimizde olmadığını hatırlamakla olur, kanaatindeyim.
Dikkat ederseniz mesele, toplumları düşmanlaştırma; kavimleri, mezhepleri, dinleri, cemaatleri birbirlerine karşı kışkırtma meselesinin çok ötesine geçti ve çocuğu anneye, babayı kızına, komşuyu komşuya, cemaati cemaate, müşteriyi esnafa düşmanlaştırmaya yöneldi. (Komşudan, dededen, anneden, torundan, esnaftan, cami cemaatinden kapılacak virüs korkusu, sosyal mesafe, eldiven, maske saçmalıkları vs.)
Bu saldırıyı atlatmalı ve İnsani ilişkilere sonuna kadar sahip çıkabilmeliyiz.
2- DSÖ, Facebook ve Microsoft gibi egemenlerin enstrümanlarının İnsan haklarının daraltılmasına yönelik saldırılarının, gözetlemelerinin, takiplerinin geçici olmadığını, bu insani hakları daraltan düzenlemelerin kalıcı duruma getirilmeye çalışıldığını bir an önce fark etmemiz gerektiğini düşünüyorum. İnsani Haklarımızın daraltılma müdahalelerine her şart altında itiraz edebilmeye karşı her an tetikte ve hazırlıklı olmamız gerektiği kanaatindeyim.
Seyahat hakkı, bir araya gelme hakkı, dilediği gibi çocuk edinme hakkı, aile kurma hakkı gibi en sıradan İnsani hakların daraltılma teşebbüsüne karşı çıkanların yeni ırkçılık ve ayrımcılık modelleri ile aşılılar aşısızlar, itaatkârlar itaatsizler gibi ayrımlar aracılığı ile dışlanacaklarını düşünüyoruz.
3-Çok ciddi bir işsizlik dönemi geliyor. Bize göre, ne yazık ki bu geçici bir dönem değil. Toplumun %60’lık kısmı fakirlik çizgisinin altına düşecek gibi duruyor. Yani orta tabakanın servetleri bilinçli olarak üst tabakalara transfer edilecek.
Zamanın en haram/yasak kelimelerini ağzımıza almaya cesaret edebilmeli, 7 kişinin dünya servetlerinin yarısından fazlasına el koyarak 3 milyar insanı açlığa; dünyanın yüzde 99’luk kesiminin dünya servetlerinin %1’lik dilimine mahkum eden vahşi kapitalizme, kurdukları çarpık düzen iflas etmesin diye fakirleri yok etmeye/kısırlaştırmaya hatta belki de katliamlara varacak çalışmalara itiraz edebilmeliyiz.
Egemenleri, servetlerin yeniden dağıtımı için zorlamanın yollarını aramalıyız.
Özellikle devasa bloglar halinde tarım arazilerine çöken büyük şirketlere/bankalara itiraz ederek şehirlere sıkışıp kalacak kalabalıklara kendilerini geçindirebilecek araziye sahip olma imkanı vermenin yollarını bulmalıyız.
En alt düzeyde kendi çevremizde 5-6 aileden müteşekkil bile olsa dayanışma çemberleri kurmamız gerektiğini düşünüyoruz.
4- Milli Eğitim 2023’e kadar dijital dönüşümün tamamlanacağının sözünü verdi.
Sistem, uzun vadede fakirlerin çocuklarını ve öğretmenleri sırtından silkeledi gibi duruyor. Okula dönüş yok gibi. Dönseler bile 2-3 dönem ancak.
Çocuklarımıza talim ve terbiye vermenin yollarını aramamız gerekiyor.
Bunu iç bünyemizde çözmeliyiz.
Bu, özellikle çocuklarımızı küresel, TANRISIZ dönem saldırısından koruyarak yetiştirebilmek için tek alternatif gibi duruyor.
Cemaatlerin yurt ortamlarında çocuk yetiştirme sürecinin, aynı aileye ve turizm sektörüne yapıldığı gibi; getirilecek zorluklar ve cezalandırmalar ile takatsiz hale getirilerek boğulmaya çalışılacağını ve yasaklanmadan kurutulmaya çalışılacağını düşünüyoruz .
5- İstanbul Sözleşmesi ile başlatılan ALLAHsız ve AHLAKsız dünya projesinin, Dijital PARA ile birlikte çok daha kuvvetli bir pozisyon alacağı kanaatindeyiz. Bu noktada camiye ve cemaate yapılan saldırıyı göğüsleyip, bir an önce büyünün etkisinden kurtulup/ayılıp bilim üzerinden egemenlerin, Tanrıdan daha yüksek koltuğa oturmasına ve onların kontrolündeki Tanrı tanımaz “bilim insanlarının” oturdukları Fıkhi merci konumuna itiraz edebilmeye başlamamız lazım.
Bunun için mutlaka dijital para hapsini aşmalı ve egemenin kontrolü dışında değer takası yapabileceğimiz yollar keşfedebilmeliyiz. Takas ekonomisi ve alternatif yollar için kafa yormalıyız. Ancak bu şehirlere hapsolmuş kitleler için pek mümkün değil gibi görünüyor.
6- Aşı uygulamalarını neslin kontrolüne yönelik uygulamalar olarak görüyoruz.
Bili Gates zaten bunu açıkça söylüyor. Bunu toplumlara zorlamak için getirilecek, şu an “maskesizler” üzerinden yürütülen şehirler arası seyahat ve araba kullanma hakkının engellenmesi, resmi binalara, AVMlere, ibadethanelere ve diğer kalabalık yerlere girişlerinin yasaklanması gibi zorlamaların aşıya evrileceğini düşünmek hiç de zor değil. Buna karşılık da direnç geliştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
7) Ne yazık ki Müslümanlar 100 yıllık uykularından uyanmakta zorlanmaktalar. Özellikle dindarların iktidarının getirdiği GÜVEN duygusu, uykuyu derinleştirdikçe derinleştiriyor.
Bir uyanış için mutlaka birbirimizi sarsmalıyız/ Bendeki hikmet buna yetti. Allah doğrusunu bilir.
Ahmet H. ÇAKICI / Şevval 1441 /ALANYA
Yazının Tamamı/ www.ahmethakancakici.com
1-) Otomasyon Nedir? … Diğer bir ifade ile yapılan bir işin insan ile makina arasında paylaşılmasına otomasyon denir. Toplam işin paylaşım yüzdesi otomasyonun düzeyini tespit eder. İnsan gücünün yoğun olduğu otomasyon sistemleri yarı otomasyon, makinanın yoğun olduğu sitemlere de tam otomasyon denir.