Merkez üssü Çin’in Vuhan şehri olan yeni tip korona virüsünün pek çok kişide ölüm korkusunu depreştirdiği kesin.
Çin’deki korona virüsüne yakalandığı halde tedavi edilenler ölenlerin tam iki katı.
GENETİK BİYO-SİLAHLAR
Korona virüsünden hareketle öncelikle insan ve diğer canlıları etkisi altına alarak canlı varlıkları tehdit eden biyolojik kaynaklı araçlara biyo-silah dendiğini bilmemiz gerekiyor. Biyo-silahlar ise yeni değil. Amerika yerlilerine bulaştırılarak yapılan katliam belki de tarihte görülen en etkili biyolojik silahtır. Biyolojik silahlara biyo-terör ve biyo-harp da denilir. Günümüzdeki en etkili savaş tekniği şüphesiz biyo-terördür ve başta bitkiler, hayvanlar olmak üzere insanlar üzerinde de uygulanmaktadır.
Genetik yapısına müdahale edilen; ister serbest, isterse de ticari olarak kullanılan enzimler, aşılar ve terminatör gene sahip tohum benzeri materyaller de pek çok kimse tarafından biyo-silah olarak kabul ediliyor.
Tarihteki ilk biyo-silahın 14. asırdaki Kefe Kuşatmasında, vebadan ölenlerin cesetlerini mancınıklarla surların içine fırlatan Tatarlarca kullanıldığı iddia edilir. Muhtemelen daha eski tarihlerde benzer yöntemler kullanılmaktaydı.
BİYOLOJİK SİLAHLAR NİÇİN KULLANILIR?
– Özellikle 1815’lerde Amerika’da yeni iktisatçılar denilen haydutların ileri sürdüğü ve ârî ırkların hayatta kalması, diğerleri ve engellilerin öldürülmesi fikri ve hatta uygulamasının devamı olarak büyük insan topluluklarının öldürülmesi yoluyla nüfusun azaltılması.
– İlaç ve aşı satmak
– Toprakların tahliyesi ve güvenli işgal
– Panik meydana getirip, ekonomik ve siyasi yapıları tahrip
– Gündem değiştirmek
– Sosyal sorunlara yol açmak gibi nedenlerle biyolojik silahlar kullanılır.
İşte son yarım asırda sık sık karşımıza çıkarılan SARS, SADS, MERS, Hanta, Lyme, Batı Nil Virüsü, Lassa Ateşi, Kuş Gribi, Domuz Gribi, Suriye Çocuk Felci, Yeni Şap Hastalığı, Zika, Körfez Savaşı Sendromu, Ebola ve Korona diye uzayıp giden hastalıklar kelimenin tam mânâsıyla biyolojik terördür.
Bu laboratuvar virüslerinin yayılmasına gerekçe olarak, insanlığın birbirleriyle eski zamanlara nispetle daha fazla teması gösteriliyor. Bu mazeret insan aklıyla alaydan başka bir şey değil.
2008-2009’da insan geçmez ama kuş uçan yüksek Bolu dağlarında bulunan ve içinde kuş gribi mikrobu barındıran yemleri uçaklardan kim attı? Kuşlar Amerika, İsrail, İngiltere, Rusya veya Çin’deki laboratuvarlardan kapıp mı getirdi bu paket paket yemleri?
ABD’nin tescili için 2007’de patent müracaatında bulunduğu, 2010’da da patent aldığı Ebola, neden 2014’de Orta Afrika’da görüldü? Şüphesiz ki, Afrika’yı dizginlemek, nüfusunu azaltmak, korku ve dehşete sürüklemek için…
BİYO TERÖRÜN FİNANSÖRLERİ
Bil Gates, Ted Turner, Warren Buffet, Rockefeller ve daha niceleri servetlerini neden bu alana yatırıp, hayırsever kılığında dolaşarak bir lokma ekmek ve bir yudum temiz su vermedikleri dünya çocuklarını aşılıyor sanıyorsunuz? İnsanlık hayrı için mi, yoksa insanlığı istedikleri sayıya düşürmek için mi?
Bazen bu hususlarda öyle safça yorumlar görüyoruz ki, gerçekten bizim insanımız modern dünya şeytanlıklarından ve iki ayaklı şeytanlardan bihaber.
Bu durumda bize düşen şey, teyakkuzda olmak ama asla korkmamak. Eğer Allah’ın koruması olmasa şu an dünyada birkaç yüz binden fazla insan olamazdı. Hele ebola tek bir Afrikalı bırakmazdı. Kuş gribi sonrasında tek bir mahalli ırk kalmazdı.
Şu an Çin’de bini bile bulmayan ölüm için bütün dünyayı ayağa kaldıranların, ülkelere maddî ve manevî maliyetlerinin hesabını kim yapacak? Yahut yapabilecek biri var mı bildiğiniz? Elbette çok insan öldürmeyi başaramıyorlar. Bundan hareketle gelecekte de başaramazlar diyor değiliz. Dediğimiz şey, hesap üstündeki hesabı hatırlatmak.
O halde devlet, millet ve insanlık olarak bu pisliklerin değirmenine su taşımaktan vazgeçmeliyiz. Çin’de meydana gelen salgının nerede duracağını bilmediğimiz gibi fâilini de bilmiyoruz. Bu Çin’in kendi elinde patlayan bir bomba olabilir. Rakiplerince yayılması da mümkün. İnsanlıktan öç almak isteyenlerce de, nüfusunu gençleştirmek isteyen Çin yönetimi tarafından da yayılmış olabilir. Sadece Asyalıların ölmesi, ölenlerin yaşlı olması bu konuda bir ipucu olsa da kesin bir hükme varmak için çok erken.
Bu vesileyle bitki kökenli Çin tıbbı veya Kadim tıp uygulamalarını aşağılamak için “ot-çöpçüler nerede, koronayı engelleyen bir otunuz yok mu” diye ekranlardan nara atan modern tıp sapkınlarına diyoruz ki, ortaya çıkardığınız pisliğin tedavisini neden kadim tıp uygulamalarında arıyorsunuz? Çok mahirseniz kendi pisliğinizi kendiniz temizleyin!
Bir yiğit çıksa mürekkep bir nebati karışımla koronayı tedavi etse (ki mutlaka edebilir) diyeceğiniz şey, “insan üzerinde denenemez, çünkü kanıtlanmamış bir yöntem” demeyecek misiniz? Bu rezil cümleyi kuranların ahlâkı her şeyi demeye de müsaittir. O yüzden susun da adam sansınlar!
Allah (c.c.) mazlumları, biyolojik terör ve teröristlerden muhafaza buyursun!
CAN KEMAL ÖZER
Yazının Tamamı: Web : http://www.birlikte.com.tr/gercek-hayat