Korona; Virüs mü İnsanlığın Tabutuna Bir Çivi mi?
Yeni gelişen düzende “Kamu Sağlığı” putuna tüm kişisel özgürlükler kurban edilirken bundan sonra kavmiyetçi ya da faşizan ayrımcılığın siyah-beyaz, yerli-göçmen, Türk-Kürt, Batılı-Doğulu, Hristiyan-Yahudi gibi ayrımlar üzerinden değil; Kamu Sağlığını Tehdit Eden-Kamu Sağlığını Tehdit Etmeyen ya da Aşılılar-Aşısızlar, CHIPliler-CHIPSizler, Uyumlular-Uyumsuzlar gibi ayrımlar üzerinden yürüyeceğini tahmin etmek zor değil. Ya da Harari’nin bıraktığı yerden devam edelim: Artık insanlar EVCİL insanlar-Vahşi insanlar diye ayrılacak sanırım. Gelecek dönemin aşağılanmışları/pis zencileri egemenin işaret ederek “Kamu sağlığını tehdit ediyor” dediği akışkan ve aralıksız kontrole direnenlerin (vahşilerin) olacağını tahmin etmek çok zor değil kanısındayız. Bir sonraki salgında aşılı olmayanların en temel haklarının mesela şehirler arası seyahat haklarının ya da ehliyetlerinin ellerinden alınması, sokağa çıkmalarının hatta başka bir insana yaklaşmalarının yasaklanması gibi uygulamalara geçilmemesi için elimizde hiçbir güvence yok.
Bill Gates’in The Economics dergisine verdiği röportajda insanların kendilerini güvende hissetmeleri -yani Egemenlerin onları Güvenilir görmeleri- için “Aşılarını” düzenli olmaları gerektiğinden bahsetmesi şimdiden kamuoyunun aşısızların “güvensiz” kişiler olarak tanımlanmış olmasına dair bir manipülasyon olarak okunabilir kanaatindeyiz.
(Biliyorsunuz “Evcil Hayvanların” aşıları olur. Vahşi hayvanların olmaz.)
Yeniden hatırlatmak isterim ki, Bill Gates 2 yıl önceki röportajında “Aşılar sayesinde her nesilde insanlık nüfusunu % 15 azaltabiliriz”, demişti.
Teröristler, Yani En Yakınımızdakiler
Jean Baudrillard Can Çekişen Küresel Güç eserinde 2009 yılı Domuz Gribi salgınını değerlendirirken, bu salgında insanları korkutan, onları endişeye düşüren tehdidin domuzlardan geldiğinin, yani teröristin domuzlar olarak tanımlandığının altını çiziyordu. Kuş gribinde ise terörist yaban kazları ve ördeklerdir. Toplum ancak onları kendinden uzaklaştırarak, yok ederek salah bulacakları fikrine yönlendirilmiştir.
Bugün dikkat çekici olan Corona Virüs salgını esnasında insanlara hedef olarak diğer tüm insanların gösterilmesidir. Artık kadının kocası, kocanın karısı, annenin çocuğu, çocuğun annesi, komşu komşuya, esnaf müşteriye, arkadaş arkadaşa, herkes herkese yani İNSAN-İNSANA karşı tehdittir algısı pompalanmakta, insanların el temasları hatta 1-2 metreden fazla birbirlerine yakınlaşmaları dahi tehlike unsuru olarak tanımlanmaktadır. Mesele o kadar ileri götürüldü ki sarılmak için ağaçları tercih edin propagandası bile yapılır oldu.
Ancak “sosyal mesafe” denen insanları birbirlerinden uzak tutmaya yönelik uygulama başlangıçta “gönüllülük” esasına göre lanse edilmiş olsa da gittikçe bir mecburiyet ve zorunluluk olarak altının çizildiğini fark etmek gerekir. Hatta Çin’de yüz takip eden yapay zekâlı kameralara “sosyal mesafeyi” takip görevi verildi bile. Kameralar, sosyal mesafe aşıldığında hemen cep telefonlarından uyarı mesajı gönderecek buna devam edenlerin vatandaşlık puanlarından düşebilecek şekilde programlandılar bile[18].
Kanaatimize göre bu zaten paramparça olmuş alt tabakaları bir daha bir araya gelemez hale getirecek şekilde birbirlerinden uzaklaştırmaktadır. Toplumda kalan son ve en küçük cemaat/aile dahi saldırı altındadır.
Saldırı İnsana: İnsanın Modası geçiyor
Ancak sadece saldırı altında olan “Aile” değildir, bizzat “İnsan”nın Kendisidir.
Bu dönemin sonunda varılacak dönemin Post-Hümanist Dönem (İnsan Sonrası Dönem) olarak tanımlanması sadece bir rastlantıdan ibaret olmadığı kanaatindeyiz.
Burada sözü Baudrillard’a bırakmak istiyorum :
“Yeni bir meydan okuma demek, kartların yeniden dağıtılması demektir. Oysa bu yeniçağı sarıp sarmalayan atmosfere, bu yeni tasarlanan düzene dikkat edilirse görülecektir ki artık İNSANIN modası geçiyor. İnsanla birlikte onun sahip olduğu değerlerinde.
Son Söz olarak:
Bizim gördüğümüz kadarıyla, fakirlerin bu saldırıya ve gelişmekte olan teknolojiye direnme ihtimalleri yok. Kurulmakta olan yeni EMPİRE (imparatorluk) Harari’nin tanımlamasıyla süper gözetleyici ve kontrolcü bir diktatöryaya; şehirler, Zygmunt BAuman’ın dediği gibi toplama kaplarına; fakirler, sanayi şehirlerinin baş belası çöplerine dönüşüyor.
Bu süreçte kaybedenlerin ellerinde sadece “dayanışma güçleri” var. Eğer bunu harekete geçirebilirlerse sürecin gidişatını değiştirebilirler. Ancak bu pek mümkün görünmüyor. Hala Modernizmin üç zehrinin -“Akılcılık, Bireysellik ve Özgürlük”- sarhoşluğu içerisinde 3 kişi bir araya gelemez haldeler.
Elimizde kala kala dar çerçevede insani ilişkilerimiz ve dayanışma gayretlerimiz var. Bu kez tam da buna saldırıyorlar. Anne babalığı, komşuluğu, arkadaşlığı, cemaatleri, esnaflığı, müşteriliği, hasta ziyaretlerini, cenaze merasimlerini, musafahayı, el ele tutuşmayı, birbirimize sarılmayı yani birbirimizden KORKMAMAYI savunabilmeliyiz.
Ahmet H. ÇAKICI/ Benim ilmim buna yetti, Allah doğrusunu bilir.
Yazının Tamamı/ www.ahmethakancakici.com