Çok uzun zamandan bu yana yazmayı düşündüğüm yazıya başlamamın sebebi İzmir depremi ve genelin de ülkemizin yaşadığı diğer depremlerin bize yaşatarak düşündürdükleridir, bu Milletin ne kadar asaletli ve erdemlerinin hala yaşanır olmasından dolayıdır. Mutlaka hatırlarsanız biz her bir Milli olumsuzluk karşısında bir yumruktan daha fazlası etten tırnak olduğumuzu görüyoruz/ yaşıyoruz. En son İzmir depreminde yine bir Millet olduğumuza hep beraber şahitlik ettik, İzmir halkımızın başına gelen felakete birlikte üzüldük, her bir kurtarma haberine de genel olarak gözlerimizde yaşlarla yüreğimiz kabararak beraberce sevindik. Birliğin sevincini mutluluğun resmini ise Depremzedelere tüm ülke genelinden gelen yardımların bolluğunda, cömertliğin de, kurtarma çalışmalarına katılanların ise samimiyetinde fedakarlığın da yaşadık.
Nedense depremin bıraktığı molozlar kaldırıldıktan sonra kaybettiğimiz insanlarımızın hikayelerine ve geride kalanların acılarına tanıklık etmeye sıra geliyor. Bazen bir resimden mutlulukları veya üzüntüleri hep beraber derin bir empati ile yüreklerimiz de hissediyoruz.
Peki bizim bu insanımızın asil Anadolu mayasından, inancın birleştirici gücünden gelen duygularımıza kim hükmediyor neden bu güzelliği çoğunluk hallerde yaşayamıyoruz.
Neden bir tiyatro sahnesini dekore edip roller dağıtan senaristlerin oyunların da rol alan oyuncular gibi celladına aşık kurbanlar gibi, gasilhanede musalla taşında yatan mevta gibi Gassalın elinin altında iradeden yoksun hareket ediyoruz, isterseniz durumumuza sahnenin içindeki oyuncular gibi değil oyunları seyreden, bu senaryoları uzun yıllardan bu yana yaşayan bir seyirci gözü ile bakmayı deneyelim.
Hepimiz aynı gemideyiz
A…sosyal medyada ve WhatsApp gurupların da son zamanlarda her zamankinden daha çok ülkemizin farklı düşüncede ki insanlarının arenasına dönüştürülmüş duruma gelmiştir. Özellikle her iki tarafında içersin de başkalarını değirmenine su taşıyan bir çaba ile kendi ülkesinde ki insanına ülkesini işgal edenlere bile göstermeyeceği nefret sözleri ile atış yapmaktadırlar. Belki de medyanın bombalarının dumanından bunun ülke ülke, ilke ilke tüm dünyanın halklarına uygulandığını ya göremedik ya da küçücük teknemize boşaltılan kova kova nefret söylemlerinden başımızı kaldırıp ufka bakamadık, nefret suyunu hangi elin boşalttığını anlayamadık/göremedik, hepimiz Türkiye denilen bir gemideyiz diyemedik.
Evet, benim Arena dememde ki kasıt, birileri Roma döneminde ellerinde kılıçlarla, mızraklarla ölümüne biri birileri ile döğüştürdüklerinin kurgularını, hükmetmek istedikleri ülkelerin insanlarına bu mecralar üzerinden bizlere de tekrar tekrar tekrar yaşatmaktadırlar. Bir taraf dini değerlerini savunduğunu zannederek diğer taraf ise ülkesinin geleceğini daha farklı yaşam formatında yaşanmasını ortaya koyan fikirlerini savunduğunu zannederek biri birilerine sürekli canımızı acıtacak, nefislerimizi azdıracak basiretimizi köreltecek sözlerle/ görsellerle karşılık vermektedirler, buda ülke insanlarımızı daimi bir şekilde ayrı bırakarak Luciferin hizmetkarları olan sömürücülere karşı savunmasız kalmasını sağlamaktadır.
Değerli arkadaşlar lütfen hatırlayalım, biz daha sağ-sol çatışmalarının olduğu günleri ne çabuk unuttuk, hani günde bilmem kaç kişinin sağ taraftan ve bilmem kaç kişinin sol taraftan öldürüldüğünü veya Kahramanmaraş, Çorum, Malatya gibi şehirlerin dahi kan deryalarına dönüştürüldüğünü. Ne çabuk unuttuk askeri idarenin gelişi ile bir anda düşmanlıkların geriye bırakıldığını, biz bir düdük sesi ile döğüşe, kana, kavgaya bir düdük sesi ile A. Sosyal medyada savaşlarımıza daha ne kadar devam edeceğiz, daha ne kadar oligarşinin efendilerine hizmet edeceğiz.
Bir diğerinin inandığı değeri aşağılayarak hakaret içeren paylaşımlarla birilerinin ikna olduğuna kim inanıyor bilmiyorum, gören duyanın var mı, ben var olduğunu hiç zannetmiyorum. Ben kendi sorumluluğumuzu idrak edelim diyorum, ben İslam’ı veya dini yaşantıyı tebliğ de yaşamadan söylemenin kalplerde makes olamayacağını tekrar ediyorum, biz gönüllere giremedik çünkü dinimizi gönülden ve tavizsiz yaşamadık, dinimizi yaşamaktan daha çok dinimizi zamana uydurduk samimiyetimiz kayboldu, sözlerimizin tesirini yüreklere indiremedik.
İman damarlarda dolaşan kan gibi olmalı dediler biz imanı kredi kartı gibi sadece dualarda kullanır hale geldik. Hidayetin Allah’tan olduğunu unuttuk, Hz.İsa gibi ölülere can vermeye, biz yaşamadan insanlara hidayet dağıtmaya kalktık, aslında biz dosdoğru Müslüman izzeti ile yaşamaktan sorumlu olduğumuzu unuttuk.
Tüm dünyada kötülüklerin artmasından daha fazla iyilikler azalmakta ve iyi insanlarla birlikte onurlu, adaletli bir yaşam ortadan kaybolmuş gibi durmaktadırlar. Müslümanlar olarak bizi ne bizden olduğunu sananlar, ne de bizden olmayanlar ve hatta biz bile kendimizi tanıyamıyor/ anlaya bilemiyorsak bir şeyler eksik/yanlış gitmektedir. Altmış tane Müslüman ülke içinde Adalet halen aranan değil bulunamayan tesis edilemeyen bir durumda ise bize öğretilen kitaplarda yazılan İslam dışında bir şeylerin peşindeyiz demektir.
Biz ne demiştik Müslümanın fiyakası kendini çağından sorumlu hissetmesidir, öyle ise “Ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.” Diyen Said-i Nursi’yi, “Cehennemde vücudum büyüsün tâ ehli imana yer kalmasın.” Diyen Hz.Ebubekir’i anlayamadık.
Öyle ise buyurun, Kendimizden, En yakın çevremizden ve Ülkemizden başlamak üzere toplumsal nefrete değil, toplumsal barışa hizmet etmeye, imanı önce şahsımızda yaşayıp sonra gönül işçiliği inceliğin de, mermere dahi işlense sanatkar zarafeti ve ehemmiyeti ile kalıcı dokunuşlara, tebliği söz ile değil hal ile yapmaya bir ve beraber olmak için çalışmaya, Facebook’ta beğeni yerine bir insan kazanmaya “Elest Bezmi’nde” Allah’a verdiğimiz söz gereği Ahdi Misak’e vefaya.
Biz Peygamberimiz (s.a.v.)den ve gelmiş geçmiş Allah dostlarından bilmekteyiz ki, Müslüman’ın vasıfları şöyle tarif edilir ;Kötülüğe en güzel şekilde karşılık verirler, İyiliği emreder, kötülükten menederler, Daima iyi ve güzel davranışlarda bulunurlar, Hayır işlerinde yarışırlar, Hoşgörülü ve bağışlayıcıdırlar, Adaletlidirler, Merhametli ve yumuşak huyludurlar, Boş ve yararsız şeylerden yüz çevirir Allah’a şirk koşmazlar, Yoksulları korurlar, İsraf etmez ve Sözlerinde sadıktırlar, Hatalarında Direnmez, Nefsine Uymazlar, İnfak Eder Hakkı Söylemekten Çekinmez, Cesur ve Kararlıdırlar. Tevazu ve erdemli bir hayat en çok da Müslüman’a yakışıyor. Öyle ise buyurun Müslümanca yaşamaya ve insanca yaşatmaya.
Mustafa Hakkı SEZGİN/ Türkiye Postası Gazetesi /Genel Yayın Yönetmeni