Unutmayınız ki, Âdem (a.s.) ilk insan olmanın yanı sıra, ilk peygamberdir de.
Günümüz insanından daha medeni, daha bilgili, daha faziletlidir.
Batılıların tasvir ettiği gibi, ne yapacağını, nasıl besleneceğini bilmeyen, mağara (taş devri) insanı değildir. Dolayısıyla bu tanımlama ve tasvirlerin tümü bir peygambere hakaret ve iftira mahiyeti taşır.
14 bin yıllık ekmek ve materyalist bilimin iflâsı
Ürdün’deki kazılarda bulunan, 14 bin yıl öncesinde üretildiği tespit edilen ekmekve bu ekmeğin üretildiği yüksek bilgi birikimi gerektiren ekmek fırını, bize bugüne kadar söylenenlerin yalan olduğu gerçeğini haykırıyor!
Türkiye’de bile hâlâ daha ilkokulda taş devri, maden devri gibi tümüyle palavra bir tasnif yapılır.
Bununla da yetinilmeyip, ilk insanların avcı, toplayıcı oldukları, sonrasında da ziraata geçtikleri yalanı söylenir.
Bir Müslüman, Kur’an-ı Kerim’e yani vahye muhalefet eden bu materyalist iddia ve yalanlara inanamaz. İnanıyorsa maazallah kendi kendini İslam dışına itebilir.
Çünkü bu asparagas iddiaya itibar etmek, Kur’an-ı Kerim’i yalanlamak mânâsına gelir.
Unutmayınız ki, Âdem (a.s.) ilk insan olmanın yanı sıra, ilk peygamberdir de.
Günümüz insanından daha medeni, daha bilgili, daha faziletlidir.
Batılıların tasvir ettiği gibi, ne yapacağını, nasıl besleneceğini bilmeyen, mağara (taş devri) insanı değildir. Dolayısıyla bu tanımlama ve tasvirlerin tümü bir peygambere hakaret ve iftira mahiyeti taşır.
Neymiş efendim, ilk insanlar ziraat yapmasını bilmezmiş-miş, evi barkı yokmuş-muş, hayvanları vahşice öldürüp yerlermiş miş. Sümme hâşâ!
Vahyi reddeden, Allah, melekler ve ruh gibi müşahhas olmayan (somut) yani mücerret (soyut) varlıkları inkâr eden seküler bilim çevreleri, ilk ekmeğin bundan 9 bin yıl evvel Anadolu’da yani Konya Çatalhöyük’te üretildiğini, bundan önce insanların ziraî faaliyetleri, yani ekip dikmeyi bilmedikleri için ekmek üretmelerinin mümkün olmadığını söylerdi.
Şimdi ise bu materyalist bilim hep yaptığı şeyi tekrarlayarak, bugüne kadar söylediklerinin yalan olduğunu dolaylı olarak itiraf etti.
Elbette “bundan önce söylediklerim yalanmış” demedi.
Ürdün’deki kazılarda bulunan, 14 bin yıl öncesinde üretildiği tespit edilen ekmekve bu ekmeğin üretildiği yüksek bilgi birikimi gerektiren ekmek fırını, bize bugüne kadar söylenenlerin yalan olduğu gerçeğini haykırıyor!
Tabi anlama kapasitesi, düşünme kabiliyeti, idrak ve muhakeme melekesi olanlara!
Yani tarih bir kalemde 5 bin yıl geriye gitti.
Önceki palavralarına göre, insanlar ekip dikmeyi bundan 9 bin yıl önce öğrenmişti ve bu sayede de ekmek üretmişti.
Yani bu safsataya göre insanoğlu tohumu dolayısıyla her gün gözünün önünde yeşerip olgunlaşan buğdayı, arpayı, çavdarı ve dahi de ekmek yapmayı bilmiyordu. Tek yaptığı ise yaban hayvanlarını avlayıp çiğ çiğ yemekti. Zira ateşte henüz icat edilmemişti.
Oysa akıl baliğ olmuş bir delikanlı bile, eşrefi mahlûkat olan insanoğlunun bu vahşilikten berî bir varlık olduğunu bilir.
Çünkü vahiy bize, ilk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s.)’dan sonra gelen ilk peygamberlerden İdris (a.s.)’ın terzi olduğunu bildirir. Demiri, pamuğu, keteni işleyememiş insanlık, kumaşı da üretememiş demektir. Bu durumda nasıl olur da İdris (a.s.) terzilik yapar?
Böyle düşündüğünüz de, İdris peygamberin terziliği -hâşâ- gerçek değildir.
Ardından Nuh (a.s.) koskoca bir gemi inşâ etmiştir.
Hem kalkıp “Nuh’un gemisini” ara, sonra da o devri “taş devri” diye tanımlayarak insanları aptal yerine koy!
Adamlar başarılı, zira bu memlekette kendini dindar sananların pek çoğu bile bu zırvalıklara inanır. Kendilerini “bilim adamı” olarak tanımlayan akademisyenlerin önemli bir bölümü de iman eder bu gözleriyle görmedikleri bilim masallarına…
Ürdün’de bulunanlarla ilgili olarak, University College London’dan Profesör Dorian Fuller demiş ki; “Farklı ürünlerin karıştırılmasıyla yapılan bir yiyecek olarak elimizdeki en eski delilin bu olduğunu söyleyebiliriz. Pideleri var, ceylan kavurmaları var…”
UCL Arkeoloji Enstitüsü’nden Lara Gonzalez Carretero ise 24 kırıntıyı bir elektron mikroskobuyla incelediklerini belirtip şöyle demiş: “Bu, yaban buğdayı ve yaban arpa unundan yapılmış, suyla karıştırılmış ve şöminenin içinde pişmiş olabilir. Ayrıca içine yaban kök unu eklenmiş, bu da biraz fındık tadı, acı tat katıyor.”
Eski yalanlarını kurtarmak için “yaban” kelimesini ekliyorlar.
Oysa itiraf ettikleri gerçek şu:
Eski insanlar ekip dikiyordu, un yapmayı yani değirmeni biliyordu, hamuru ve ekmek yapmayı biliyordu, ateşleri vardı ve pişiriyorlardı. Ürettikleri ekmek bugünkü ekmeğe de bin çekerdi. Çünkü o ekmekler gerçek buğday, arpa, yulaf, çavdar ve diğer çeşnileri içermekteydiler.
O halde neymiş? Bugüne kadar yaptıkları tüm tasnifler yalanmış!
Palavralar sıkarak herkesle dalga geçmektelermiş.
İlk insanlar bugünkülerden daha medeniymiş.
Vahiy yani Kur’an-ı Kerim ve Hz Muhammed (s.a.v.) ne söylemişse doğruymuş.
Bu haydutlar ve yerli işbirlikçileri ile idrak yoksunu yığınlar, bugüne kadar söyledikleri yalanları –bütün bu gerçeklere rağmen– söylemeye devam edecekler. Onlara inananlar var olduğu sürece…
Acaba Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhuriyet devrinde milleti ifsad etmek için batıdan getirilen yalanları artık müfredattan çıkarabilecek mi?
Acaba kaç öğretmen, “hey çocuklar, bugüne kadar size öğrettiklerimiz gerçek değilmiş, bu yüzden şu duvarlarda asılı yalanları yırtıyoruz ve bundan sonra size Hakkı, yani sadece doğruları anlatacağım” diyebilecek?
Elbette MEB müfettişlerinin tutacağı paçavra tutanaklara karşı her şeyi göze alacak ve Hakk’ın rızasını kazanacaklar çıkacaktır! Dileriz sayıları tahminlerimizden kat be kat fazla olur. Onları şimdiden tebrik ederiz!
Yine dileriz ki, Tâlim Terbiye Kurulu ivedi çözüm üretir.
Ne derlerdi, “gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir hasleti vardır!”
Vesselam!
CAN KEMAL ÖZER