Siyaseten tecrübeli bir aileye mensup olan Selahaddin Eyyûbî, hayatını diplomatik ve askeri mücadeleler içerisinde sürdürmüştür. Sarayda bir yaşam sürmeyip cepheden cepheye yaptığı seferlerle ömrünü geçiren Selahaddin Eyyûbî’nin en kutsal mücadelesi kuşkusuz Kudüs’ün fethidir. Haçlılar’ınyağmacı zihniyetinin esiri olan, üç semavî dinin de kutsalı kabul edilen Kudüs’ü, selefinin inşa ettiği rahmet ve bereket ortamına yeniden kavuşturmuştur. Dört bir yandan darbe alan, özellikle Avrupa Hristiyanları önderliğinde yapılan Haçlı Seferleriyle kan gölü haline getirilen Anadolu ve Ortadoğu’yu,huzur ve refaha kavuşturmak için canla başla mücadele edenEyyûbî komutanlarının öncülerindendir Selahaddin Eyyûbî. (r.a)
Selahaddin Eyyûbî’nin meziyetleri sadece diplomatik ve askeri zaferlerle sınırlı değildir. Her Müslüman onunmerhamet, adalet ve liyakat örnekleri sergilediği sultanlık serüveninden faydalanabilmektedir. Dikkat çekmek istediğim birkaç özelliğini huzurlarınıza sunmak isterim…
▪ Devletin başına geçtikten sonra işlerini saraydan değil cephelerden sürdürmüştür. İslam birliği gayesine ulaşabilmek için ömrünü cephede geçirmiştir. Bu yüzden ona “Saraysız Sultan” denilmiştir. Bu kutsal değeri, kendiyle beraber olan yardımcılarına değil önce kendine vazife bilmiş ve ona göre davranmıştır.
▪ Bu değer, Selahaddin henüz amcasının birliğinde bir askerken dahi hizmet ettiği “İslâm birliği oluşturma” düşünce ve hevesinden gelmektedir. Nitekim hükümdarlığı sırasında bu arzusunu gerçekleştirmek nasip olmuştur. Anadolu’da Selçuklular ve Ortadoğu’da Eyyûbîler İslâm birliğini oluşturmayı başarmışlardır.
▪ Eyyûbîler dönemi, İslam Tarihi’nin belki de en ‘kansız’ (iç savaşsız) hakimiyetlerinden biridir. Bu merhametli yöneticilik Eyyûbiler’de adeta bir aile geleneğidir. Kuruluşundan yıkılışına kadar hanedan içi çekişmeler hiç eksilmemiş olmasına rağmen ne Selahaddin ne sonraki hükümdarlar (istisnalar bulunması kaydıyla) “rakibini öldür” esasına dayanarak hükümdarlık yapmamışlardır.
▪ Devleti yönetirken müsamahakârlığı ve merhameti terk etmemiştir. Beraber çalıştığı kişilerin kusurlarını görmezden gelmeyi bilmiş, hayatı boyunca aynı kişilerle çalışmıştır. Onları hataları karşısında cezalandırmamıştır.
▪ Yanındaki görevlileri işinin ehli olan insanlardan seçmiş, liyakata uygun hareket etmeye özen göstermiştir. Bu hususta din ve dil ayrımı gözetmemiştir. Yahudi ve Hristiyanlar dahil olmak üzere hak edenler devlet düzeni içerisindeki yerini kolaylıkla alabilmektedir.
▪ Yaşadığı süre boyunca eksik olmayan iç kavgalara rağmen ilim ve alime her zaman önem vermiş, döneminin en zengin medrese ve kütüphanelerine ev sahipliği yapmıştır. Salâhiyye Medreseleri ve Mısır’da miras olarak aldığı Fatımîlerin 125.000 ciltlik kütüphanesi verilen önemin örneklerindendir. O dönemde eğitimin sadece kurumlarda değil, evlerde de yaygın şekilde verilmesini sağlamıştır. Alimler, özellikle pozitif bilimler eğitimi için evleri dolaşmış ve bir tedrisat sistemi oluşturmuştur. Bu da ilme verilen önemi gösteren bir başka uygulamadır.
▪ Savaşılan bölgelere yağma yapmak döneminin alışılmış bir gerçeği olmasına rağmen Selahaddin Eyyûbi hiçbir zaman yağma yapmamış ve yaptırmamıştır. Nice Haçlı şehirlerini ele geçirmesine rağmen insana ve mabede saygısını her zaman göstermiştir.
“Onlar köyleri tahrip ediyorlar, biz ise ülkeler fethediyoruz. Dönünce tahrip edilen yerleri imar ederiz.” sözünden bir ömür süren gaye ve mücadelesine anlam bulabilmekteyiz. Bu vesileyle hem alim hem önemli bir komutan olan Selahaddin Eyyûbi’yi rahmetle anıyor, aynı değer ve ahlâkla donanabilme duasıyla sözlerimi bitiriyorum.
“Oysa sizin mevlânız Allah’tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmran/150)
Esra SEZGİN / İLAHİYATÇI YAZAR