Noel, her yıl 25 Aralık tarihinde Hz. İsa’nın doğumunun kutlandığı BİR Hristiyan bayramıdır. Ayrıca Doğuş Bayramı, Kutsal Doğuş veya Milat Yortusu olarak da bilinir. Bu günün kutlamasında ki önem İsa’nın doğumunu anmaktır. Gelenekler: Perhiz, hediye verme, aile ve arkadaşlarla bir araya gelme, ev ve çam ağacı süslemektir. Kutlayanlar: Hristiyanlardır.
NOEL kelime anlamı, her yıl 25 Aralıkta, İsa’nın doğum gününü kutlamak ereğiyle yapılan Hıristiyan bayramı, yortusu ve bu yortunun kutlandığı zaman süresine verilen anlamdır. Kaynak: Vikipedia
Noel arifesi 24 Aralık’tır ve 25 Aralık’ta başlayan bayram üç gün boyunca devam eder. Hristiyanların çoğunlukta olduğu ülkelerde pratik olarak Noel tatili yılbaşı tatiliyle birleştirilir. Yeni yıl kutlaması ile ilgisi, tarihlerin çakışmasıdır. Hristiyanların kendi bayramlarını ve Hz.İsa’nın doğumunu kutlamaları kendi inançları gereğidir.
Müslümanların Noel’i kutlamadığını biliyoruz ama yeni takvim yılı karşılama amaçlı kutlamalara iştirak etmekle biz Müslüman’lar olarak Hristiyanlarla beraber aynı törenleri yapmış olmuyor muyuz.
Öyle ise bunun altında yine Batıl inananların ne yapmak istediklerine bakmak gerekir.
“HRİSTİYAN GİBİ YAŞATMALIYIZ”
Rahip Samuel Zwemer 1935’de Kudüs’teki misyonerlik konferansında bakın neler söylemiş.
İslam memleketlerinde girişeceğimiz faaliyetler de onlara, Hristiyan adetlerini, Hristiyan bayramlarını, Hristiyan kültürünü, Hristiyan ahlakını aşılayalım. Bir Müslümanın doğumundan ölümüne kadar kimliğinde Müslüman yazabilir. Kiliseye gelmesine gerek yok. Varsın camiye gitsin. Ama bir Müslümanı hayatı boyunca Hristiyan gibi yaşatmalıyız ve Müslüman olarak değil bir Hristiyan gibi yaşayarak cami içindeki teneşire yatmalıdır. demiştir.
Rahip Samuel Zwemer konuşmasının devamın da “Sizden Müslümanları Hristiyan yapmanızı istemiyoruz. Sizin asıl göreviniz Müslümanları İslam dininden uzaklaştırmaktır. Doğumlarından ölümlerine kadar haç takmasınlar, kiliseye gitmesinler, vaftiz olmasınlar ama Hristiyan gibi yaşasınlar. Müslümanları vaftiz etmek için boş yere uğraşıp durmayın. Allah’ı ve Peygamberi tanımayan, ahiret inancı olamayan bir nesil ,insanlık ve ülkesi ile ilgili işlerle uğraşmaz, İdealsiz, dinsiz,gayesiz yaşarlar. Rahatlığı, tembelliği, parayı ve nefislerini severler, arzu ve şehvetlerinin tatmini için uğraşırlar.Siz bu Hristiyanlaştırma çalışmalarını çağdaşlık ve Modernlik adı altında yapın.
Papa 2. Jean Paul 1991 ve 1999 yıllarında Vatikan’da yüzbinlerce Katoliğe şu mesajı vermiştir: “Dinler arası diyalog, Dinler arası hoşgörü ve inanç turizmi, kilisenin bütün dünya insanlarını Hristiyan yapma kiliseye döndürme amaçlı misyonunun ve misyonerlerin serbest faaliyetinin bir parçasıdır.
Bu misyon aslında Mesihi ve İncili bilmeyenlere ve Hristiyan inancı haricinde ki diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Birinci bin yılda Avrupa Hristiyanlaştırıldık. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda (2001’den sonra) hedefimiz Asya’yı Hristiyanlaştırmak olmalıdır.
Evet,biz biliyoruz ki Onlar, kendi İnançlarına hizmet etmek amacıyla misyonlarını icra edecekler, fakat Papazların günahlarını affettiği, bir kutsalı olmayan bir inanca hizmet edecekler. Çünkü Hristiyan inancı Hz.İsa’nın tebliğ ettiği dini inançtan sapmış ve şeytana hizmet eder hale getirilmiştir. Baba, oğul ve kutsal ruh söylemi ile Allah’ı, çocuğu olan baba ve Hz. İsa’yı da Allah’ın oğlu olarak göstermektedirler, Allah’a çocuk isnat etmektedirler. Hristiyan’ım diyen,Hz. İsa’ya kilisenin emirlerine tabi olan herkesin, cennete gireceğini söylemektedirler.
Bizde diyoruz ki İslâm’ın dirilişi, insanın dirilişi olacaktır, İslam’ım dirilişi ise Müslüman’ca yaşamakla kendi inançları doğrultusunda yaşamakla olacaktır. Yılbaşında Çam süslemekle, Doğum günlerinde muma üflemekle biz İslam’ı temsil edemeyiz. Öyle ise biz Müslümanları Batıl inanç sahiplerinin perçemimizden tutup bizleri Allah var deyip yok diye yaşamaya sürüklemelerine müsaade etmemeliyiz.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ümmeti olarak Yunus, Mevlana, Hoca Ahmet Yesevi, Abdülhakim Arvasî, İbn-i Sînâ, ibn-i Haldun, Muhyiddin-i Arabi, ve daha yüzlerce, çağının üstünde alimlere dağ gibi bir medeniyete sahip iken, bunun kıymetini bilip Müslümanca yaşamalı ve ailemizi de yaşatmalıyız. Şimdi şu ilahi mesajlar ile yazımızı anlamlandıralım inşallah.
Bunun içindir ki hadîs-i şerîfte:
“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” buyrulmuştur. (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)
Cenâb-ı Hak da âyet-i kerîmede, kimlere benzemeye çalışmamız gerektiğini şöyle beyan buyurmaktadır:
“Kim Allâhʼa ve Rasûlʼe itaat ederse işte onlar, Allâhʼın kendilerine lûtuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (en-Nisâ, 69)
Biz Müslümanlar tekrardan İslam’ın izzetini, şerefini istiyorsak, güvenilir ve güzel ahlak sahibi bir toplum istiyorsak, işe ilk olarak nebevi hareket metodu olarak aile bireylerimizden ve kendimizden başlamalıyız. Unutmayalım ki Şeytanı şeytan yapan, hatası değil, hatasında ısrar edip hatasını savunmasıdır.
“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Haşr, 18)
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!..” (Hadîs-i şerif)
Öyle ise, imanla ve Müslümanca yaşayalım ki, imanla ölelim. İmanla ölelim ki imanla dirilelim.
Evet son söz olarak kelam-ı kibar olan bir söz ile son verelim
“İnandığın Gibi Yaşamazsan Yaşadığın Gibi İnanırsın”
Bizde diyoruz ki İslâm’ın dirilişi, insanın dirilişi olacaktır. Allah var deyip, yok gibi yaşamanın zilletine bir son vermemiz gerekmektedir.
Selam ve Sevgiler.
TÜRKİYE POSTASI GAZETESİ
Genel Yayın Yönetmeni
Mustafa Hakkı SEZGİN