Sekiz senedir devam eden, her çeşit silahın, taktiğin ve hilenin denendiği, kirli savaşla harabeye çevrilen Suriye’de bilanço çok ağır; yüzbinlerce can, milyonlarca vatansız bırakılmış insan… Kazanan; silah baronları ve İsrail… Suriye’de laiklerinin yaşadığı Akdeniz sahil kentleri savaşın dışında tutulmuştur.
2005 te, Suriye’ye ticari amaçla bir ziyaret gerçekleştirdik. Şam’da Meridyen Hotelde (Bilahare Dedeman oldu) kalmaya karar verdik. Otelde Türk pasaportuna %50 indirim var dediler. Yerleştik, ertesi gün ziyaretlere başladık. İlk dikkatimi çeken Şam’ın kadim, kültür kokan haşmeti, Emeviyesi, Hamidiyesi ve tarihe şahitlik yapan mekân ve sokakları olmuştu.
Ticaretin teknik altyapısı ile ilgili bilgi almak üzere bizim Ateşe’ye gittik. Ateşe yok, ne zaman geleceği de belli değil. Kapıdaki güvenlik tarafından suçlu muamelesi gördük ve tam bir hayal kırıklığı yaşadık. Şam yönetimi gibi klasik diktatoryal yönetimlerde, her alanda olduğu gibi ticarette de kuralsızlığın hâkim olduğuna şahit olduk. O günün şartlarında beklemekten yana tercih kullandık ve bir hafta sonra İstanbul’a döndük.
2009’un sonuydu tekrar Şama gittik, bu sefer bir yerden başlamak istiyorduk. Bir arkadaşımızın dostu Müteahhit Abdullatif, bizi Şam’daki malikânesinde bir hafta misafir etti. Fevkalade bir misafirperverlik gösterdi. O koca Müteahhit şimdi hicrette, hamallık yaparak hayata tutunmaya çalışıyor.
Şam’ın Bağdat caddesinde güzel bir yer tuttuk ve piyasaya çıktık. Gelen-giden ilgi itibar harikulade… Fiyat ve ürün kalitesi ile çok şey yapacağımız kanaatindeydik. Her seferinde resmi engelle karşılaştık. İki ülke bakanlarının katıldığı toplantıda problemi aktardım, Suriye tarafı ‘’biz onu hallettik’’ dediyse de, bürokratik engeller hiç bitmedi. Tabi bizim ateşe de orda idi, artık ‘’sahibine göre kişniyordu.’’
Şam’ın ilim ve irfanından istifade adına, Ecanibe (yabancılar için Arapça dil okulu) kayıt yaptırdık, Cuma günleri Emeviye Camiinde, pazartesi-Perşembe akşamları da İman Camiinde Merhum Sait Ramazan el-Butinin derslerini takip ediyoruz.
Halkın teveccühü müthişti. Kimisi evine yemeğe davet ediyor, kimisi de dışarıda misafir etmek istiyordu…
Bir gün lokantada yemeği yedik, hesap istedim, ‘’ Hesabınız ödendi’’ denince şaşırdım. Çünkü etrafta tanıdık biri yoktu. Kim ödedi dedim, ‘’ Hesabınız Davusta ödendi’’ dedi kasiyer. Tabi tarif edilemez bir duygu yaşıyorsunuz. Teşekkür edip lokantadan ayrıldık. Şeyh Kefturinin en-Ennur Medresesinden dönerken, taksiciye ücreti uzattım, ‘’ücretiniz Davusta ödendi’’ ve parayı kabul edemem dedi…
Birkaç günlüğüne İstanbul’a geldik, Suriye karıştı ve bir daha da gidemedik. Biz ordayken fırtına hissediliyordu. Suriye muhalefeti, üç ay içinde meselenin çözüleceğine inanıyordu, ihtiyatlı olanlar altı ayı geçmez kanaatinde idiler. Ben tam tersi bu işin yıllarca süreceğini düşünüyordum. Çünkü Rejim yıllarca halktan kısıp askeri harcamalara yatırmıştı. Tam bir askeri rejimdi, ‘’Suriye Arap cumhuriyeti’’ isimden ibaretti. Cumhurun da Cumhuriyetin de esamesi yoktu. Üst rütbeliler zalimin aile ve akrabalarındandı. Aile ve mezhep hiyerarşisi üzerine kurulu bir Demirperde ülkesi idi Suriye…
Sekiz senedir devam eden, her çeşit silahın, taktiğin ve hilenin denendiği, kirli savaşla harabeye çevrilen Suriye’de bilanço çok ağır; yüzbinlerce can, milyonlarca vatansız bırakılmış insan… Kazanan; silah baronları ve İsrail… Suriye laiklerinin yaşadığı Akdeniz sahil kentleri savaşın dışında tutulmuştur.
Suriye’den çıkmış insanlar geri dönemezler, çünkü geride ne evleri kaldı ne de mülkleri. Kalanın üzerine de birileri oturdu. Muhacirler ihanetle suçlanacaklar. Bize sığınanların bir kısmı işsiz, sokak serserisi, potansiyel suç makinası haline geldiler. Metrobüste iki koltuğu işgal eden Suriyeli bir genci uyardım, bağırıp çağırarak dövmeye kalkıştı, bir iki genç müdahale edince yerine oturdu. Devlet, suça bulaşan, bela haline gelenleri toplayıp sınır dışı etmelidir. Bu tipler, huzurumuzu kaçırmakla görevli, Esedin ajanları olabilir. Gereken yapılmazsa merhametimiz felaketimiz olabilir.