Yavuz Bülent Bakiler anlatıyor; 1956 yılında Fakültenin ikinci sınıfında bizim Ceza hukuku profesörümüz Faruk Eren’in derste bir açıklaması oldu. Beni hayata bağlayan, beni kurtaran, benim önümü açan çok mühim bir ikaz olduğu için burada size duyurmak istiyorum.
Bu Ceza Hukuku dersinde toplanma ve gösteri yürüyüşleri kanununu okurken Prof. Faruk Eren bize dedi ki; “Çocuklar! Dünyadaki bütün devletler kalabalıkların yürümesinden, kalabalıkların toplanmasından, hareket etmesinden endişe duyarlar. Bütün iktidarlar kalabalıklardan çok korkar.
Bu “aman kalabalıklar, aman insanlar bir araya gelmesin, aman konuşmasın, aman yürümesin” düşüncesinden kaynaklanmıyor. Bu, kalabalıkların akılsız olmasından kaynaklanıyor” dedi ve açıkladı; “kalabalıkların aklı yoktur. Kalabalıklar en cahil adamın emriyle hareket ederler. Çocuklar, bin kuşun bulunmuş olduğu bir tarlayla bin adamın bulunmuş olduğu bir meydan arasında hiç fark yoktur. Bin kuşun bulunmuş olduğu tarlaya bir taş atarsınız, bir kuş pıııırrr diye-aynen kendi ifadesi- uçar, kanatlanır. Bütün kuşlar da onu takip eder. Bin insanın bulunmuş olduğu bir meydanda bir insan kaçar, bin insan onu takip eder. Bir insan alkış tutmaya başlar, bin kişi onun alkışına kapılır. Veya bir insan ” vurun” der, gelen vurur, giden vurur. Niçin vuruyor, neden vuruyor, bunun neticesi ne olur diye katiyyen düşünemez.
Çocuklar! Kalabalıkların aklı yoktur. Kalabalıklar en cahil insanın emriyle hareket eder. Bu bakımdan size bir ağabeyiniz olarak, bir hocanız olarak hatırlatmak istiyorum; sakın kalabalıklara katılmayın, sakın..kalabalıkların dışında kalın.
Bir takım insanlar vatanı kurtarmak için toplanıp bağırıyorlar, çağırıyorlar. Sonra onun büyük neticeleri oluyor. Vatanı kurtarmak yerine önce kendinizi kurtarmaya çalışın. Kendiniz kurtarmadıktan sonra vatanı kurtarmak mümkün değildir.”
Ve bir açıklamada bulundu; “Hepiniz” dedi, bu fakültelerde bekâr insanlar olarak okuyorsunuz. Anneleriniz- babalarınız var. Unutmayın çocuklar! Bir anne ve bir baba vefat ettiği zaman evladının yüreğinde bir yara açılır. Zamanla o yara küçülmeye başlar. Ama bir baba ve annenin evladı öldüğü zaman onu yüreğinde bir yara açılır ve gittikçe büyümeye başlar. O bakımdan, annelerinize ve babalarınıza, milletinize ve devletinize bir parçacık sevginiz varsa, bu kalabalıkların dışında kalın. Vatanı kurtarmaktan önce kendinizi kurtarmaya çalışın” dedi.
Bu açıklama bana çok tesir etti ve dedim “Faruk hoca neden böyle söylüyor?” Sonra bunun önemini kavramaya başladım. Ve -yeminle söylüyorum- o yıllarda talebe hareketleri başlamış durumdaydı. Devrin iktidarına karşı meydanlarımızda, sokaklarımızda, üniversitelerimizde kafa tutanlar, zaman zaman büyük hadiselerin doğmasına sebebiyet veriyorlardı.
Ben hocamın ikazını dikkate alarak, o toplantılardan hiçbirisine katılmadım. Hatta o kadar ki, inanmayacaksınız, fakültenin kütüphanesinde ders çalıştığım zaman polislerle öğrenci arkadaşlar arasında kavga oldu. Öğrenci arkadaşlar fakültenin en üst katındaki kütüphanelere koştular. Polis onların arkasından geldi. Kütüphanelerde kavgalar oldu. Şu tarafımdaki kavgaya başımı çevirip bakmadım. Faruk hocanın ikazı hep dikkatimi çekti.
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Benden çok daha zeki, benden çok daha kabiliyetli, benden çok daha derslerine çalışan arkadaşlarım, o topluluklara katıldıkları için, vatanı kurtarmak için yapılan bir takım hareketlere iştirak ettikleri için, fakülteden mezun olamadılar. Fakülteden ayrılmak mecburiyetinde kaldılar. Ben ise Allah’a çok şükür kendimi o topluluklar içinde kaybetmediğim için, hukuk fakültesinden mezun olarak hayata atıldım.
(Yıldırım Bayezıd Üniversitesi, Varlık Sebebimiz Türkçe Semineri, 23.03. 2016)
(Düzce Üniversitesi, Mehmed Akif Söyleşisi)
http://www.cevaplar.org/index.php…