Son günlerde arkası arkasına işlenen cinayetler ve kadına yapılan çeşitli baskılar ve zulümler haliyle sosyal yapımızın içler acısı olduğunu bize gösteriyor.
Bugün Ordu’da birçok suçtan sabıkalı psikopat Özgür Arduç tanımadığı, bilmediği bir dünya güzeli Ceren Özdemir’i hunharca öldürüp sonra da canım adam öldürmek istedi dediğine, bir başka günde eşinin kendisini öldürebileceğini tahmin ederek 23 defa devletin savcısına şikayet eden ve sonunda eşi Emre Yaşar tarafından satırla öldürdükten sonra rahat hareket edebilen ve bunlar gibi toplumda ve hatta toplumun aşağı yukarı %1’ni oluşturan bu psikopatları kim nasıl, nerede denetleyecek ve kontrol altına alınacak. Yasalarla alınacak derseniz İstanbul Sözleşmesi dahil elimizde kadına şiddete karşı kanunlar var ama maalesef infaz ve denetim noktasında eksikler var. Sıkıntılar var. Ceza evleri ıslah evleri niteliğinden çıkmış, suç üretebilen zalimlerin evi haline gelmiş. Ceza evleri yeteri kadar denetlenmemiş devletin , jandarması, polisi önünde caniler firar ederek ve mazlum insanları katletmektedir.
Bu ahval karşısında İç İşleri Bakanlığımız, Adalet Bakanlığımız ve Milli Eğitim Bakanlığımız acilen koordine olup üniversitelerinde psikiyatri ve sosyoloji bölümlerini aralarına alıp, Diyanet’ten de destek alarak kanun ile çözemediğimiz ŞİDDETİ acaba nasıl çözeriz deyip, suç nevilerini tasnif edip, suçlunun neden, niçin, suç işlediklerini, psikolojik, sosyal, ruhsal, ekonomik ve dinsel sebeplerini araştırılması gerektiği ortaya çıkmıştır.
Türkiye’de şiddet sadece kadına değildir. Şiddet hayatımızın her yerinde var. Ailede, okulda, hastanede, emniyette, sporda, yolda, sokakta daha özü bizler şiddet içerikli büyütülen bir toplumuz şiddeti yapan her fert, şiddet içeren bir yerden geliyor. Bugün şiddet uygulayan her baba, dün bir şiddet içerikli bir ailenin çocuğuydu. Bu sorunlar temelden ele alınmalı, birkaç kurdeleli ve slogan cümlelerle birkaç taziye ve kadına şiddet adına düzenlenen günlerle önlenmesi mümkün değildir.
Şiddet uygulayanların temelinde yüzeysel baktığımızda, öz güveni olmayan , başarıyı tatmayan, sevgiden nasibini bulmayan, erdemlik duygulardan uzak , merhamet duygusunu yaşamamış, ruhsal i psikopatlardan oluştuğunu görüyoruz.
Maalesef, toplumumuzda önce hastalığa göz yumuluyor veya gereği zamanında yapılmıyor . Canlar gidince yürekler yanınca , güller solunca, ahlar, vahlar başlıyor, sağlıkta, önleyici sağlık tedbirleri alındığı gibi suçların azalması içinde koruyucu tedbirler alınmalı, başta medya dili olmak üzere, okullarda kavga yerine barışı, acı yerine sevgiyi, zulüm yerine af etmeyi ve hoşgörüyü öğretmeliyiz. Ailede eğitime dikkat etmeliyiz. Çocuklarımızın kötü genleri alabilir. Bizim bunu seçme şansımız yok ama iyi bir aile düzeniyle ıslahı mümkün olabilir.
Aşk ve namus gibi olayları, cinayet mantığı ile değil, kanun ve hakkaniyet mantığıyla çözebilmeliyiz. Başta kültür değerlerimizi ahlak ve namus anlayışımızı tahrip eden eğitimde cinsel eşitlik ( ETCEP) LGBT gibi bir başka adıyla İstanbul Sözleşmesini tekrar gözden geçirilmeli duyguları tahrip eden insanın kotlarını bozan bu yasalardan vazgeçilmeli.
Bu cinayetler ve şiddetler münferit birer olay gibi değerlendirilmemelidir. Acilen önlem alınmalıdır. Türk toplumu açlığa, susuzluğa, yoksulluğa sabreder ama haksızlığa, onursuzluğa, zalimliğe asla müsaade etmez. Türk toplumunun değerleriyle lütfen oynamayınız.
Ahmet AL