İslam orduları, Hz. Ömer döneminde Hicri 19’da doğuda Sasani’ler ve batıda da Bizans’lılarla savaşırlar. Kazanılan zaferlere yenisini eklemek ve İslamın diriltici nefesini daha çok bölgede tebliğ etmek amacı ile bir ordu da Cezire bölgesine gönderilir.
Hz. Ömer, (r.a) Saad ibni Ebu Vakkas’a bu orduyu hazırlaması için emir verir. İyad b. Ğanem (r.a) bu ordunun komutanı olarak tayin edilir. İyad b. Ğanem, Rakka, Urfa ve Harran’ı sulh yoluyla fetheder. Evet, tarihle de sabit bu son kısa bilginin önemi şudur, Urfa halkı İslam ordularına karşı savaşa girmeden, sahabeler ile savaşmadan İslam ile müşerref olmuştur.
Şanlıurfa’daki kayıp sahabe mezarları
İyad b. Ğanem komutasında ki İslam ordularından şehrimizde iki Misafirimizi kalmıştır, bunlarda birincisi Hanzala El-Katib ve diğeri de künyesi Ebu Zürere ve adı Ediy ibni Umeyre El Kindi olan sahabelerimizdir.
Hanzala El-Katib kabrinin tarihi süreci
Hanzala El-Katib’in bugünün Nur Ali Camii mıntıkasında ki mezarı daha sonraki yıllarda Urfa’da kontluk kuran (1098) ve 40 yıl Urfa’da kalan haçlıların (Fransız kolu) yaşadığı dönemlerde tahrip edilmiş ise de , şehri daha sonra fetheden İmâdüddin ZENGİ (1127-1250) döneminde tekrar imar ve ihya edilmiştir.
Daha sonra ki yıllarda Urfa’da yaşayan Ermeniler bu Mezar yerinin olduğu mıntıkada mahalle kurdular. Savaşlarla ve yokluklarla mücadele eden Osmanlı devletinin zayıf yıllarına denk gelen bu dönemde, Ermeniler mahalle kuruluşunda Hanzala El-Katib’in mezarı tam ortada kalacak biçim de giriş çıkışa kapalı yerleşim yaparak mezarı gözlerden uzak bir konuma getirdiler. Bununla da kalmayıp mezarın üstüne toprak ve molozlar atarak Kabrin yerini kaybettirdiler.
Ta ki, Şanlıurfa’nın en eski mezarlığı olarak değerlendirilen “Şanlıurfa’nın Bey kapı Mahallesinde eski bir evde bir evde, inşaat çalışmaları dolayısı ile kazı yapılıncaya kadar bu sahabenin kabri sır olarak kaldı. Mezarlıktaki Kitabenin tercüme edilmesiyle Peygamber Efendimiz (s.a.v)‘in en önemli vahiy katiplerinden ; Burada bulunan kabre ait taşın üzerinde yapılan araştırma bulguları göre, vefat eden ve orada yatan kişinin Hanzala El-Katib olduğu tespit edilmiştir.
Tüm bu çalışmalar sırasın da Mahalle muhtarı Halil Felhan,taşın üzerindeki yazıyı okutmak için götürdüğü bir Suriyeli tarafından da taşın üzerindeki, Hanzala El-Katib’in isminin de olduğu kati biçimde sabit olunca bilgi basında haber oldu ve kısa bir zamanda şehrimizin medya ortamında paylaşıldı. Fakat kabrin bulunduğu yerde bir sahabe mezarının olmasını istemeyen güruh tarafından Hanzala El-Katib’in mezar taşı, takip eden bir kaç gün içersin de çalındı. Taşın çalınmasında ki amaç,kanıt olan taşın ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. Bundan sonrada tüm dikkatler sahabenin yanında bulunan Selçuklu bir kadın ve erkeğe ait olan mezarlardan çıkan gayet gösterişli mezar taşlarına çekilmeye çalışılmıştır. Bu iki mezar taşının sonra ki yıllarda yazılan Büyük Selçuklulara ait Yusuf ağa ve hanımının mezarı olduğunu belgeleyen (1210 yıllık) mezar taşları ve kitabeler olduğu tespit edilmiştir.
Şanlıurfa’daki Müzeye de sonradan bulunan iki Selçuklunun mezarına ait taşlar götürülmüştür. Sahabemize ait mezat taşı çalınarak kaybedildiğinden, sahabeye ait olan mezar taşı olmadığı mazeretinden yola çıkılarak , orada yatan sahabenin, Peygamberimiz (s.a.v.)in sır katibi Hanzala El-Katib de yok sayılmak istenmektedir. Bazı yetkili kişiler ise bu bilgiler sabit ve kati olmasına rağmen, Sahabenin mezar taşını çalarak, orada sahabe mezarı olmasını engellemek isteyen güruha destek vererek,sahabe mezarını ziyarete açmayarak, sahabe düşmanlarının amaçlarına ortak olmaktadırlar.
Çok şükür , her şeye rağmen, kazının hemen sonrasın da gereken yerlere doğru bilgiler ulaştırılmış ve bulunan kabrin üzerindeki taşın varlığı ile beraber, Peygamber Efendimiz’in vahiy kâtibi Hanzala el-Kâtib’in kabrinin Urfa’da olduğu bilgisi, Harran Üniversitesi akademisyenleri ve İslam tarihçilerinin yaptıkları incelemeler ve belgeler ile tescil edilmiştir.
İkinci kayıp sahabemiz ise künyesi Ebu Zürere ve adı Ediy ibni Umeyre El Kindi olan sahabemizdir. Şanlıurfa hava alanına 13 km mesafede olan ebu Zürare’nin köyü, cumhuriyetten sonra Alpı köyü ismi verilmişse de, halen halk tarafında sahabe köyü olarak tanınmakta ve ziyaretlerde devam ermektedir. Tarihi kayıtlara bakıldığın da bu köyün de içinde olduğu bölge Hz. Muaviye tarafından bu sahabeye verilmiştir.Bizim bu sahabemizden tekrar bahsetmemizin sebebi yetkililerin tanıtımda daha fazla ilgi göstermeleri ve Müslümanlar tarafından daha fazla ziyaretlerini sağlamak gayreti iledir.
İki tane sahabeden bahsediliyor, Peygamberimiz(s.a.v.)’in iki emanetinden bahsediyoruz. Bu Sahabelerimizin gün yüzüne çıkarılmasın da Mevlana aşıkları derneği medresesin de baş Müderris olan Abdulhakim TAŞKIN hocanın ve babası olan, Urfa’mızın değerli Alimlerinden, Halil TAŞKIN Hoca efendinin de bu konuda çok değerli gayretleri, incelemeleri olmuş ve gerekli yerlere bu bilgileri ulaştırmışlardır.
Edinilen bilginin kaynağına gelince, Halil Taşkın hocamız, Erzurum’dan bir kütüphane satın alır, edinilen kitaplar arasında Cezire civarında ki sahabelerden bahseden el yazması bir kitap görür, Hanzala El-Katib’in şehir merkezinde ve Ebu Zürere’nin de cezire bölgesinde ve şehre bir buçuk günlük mesafede ve kuzey-Batı yönündeki bir köyde meftun olduğunu görür. Halil hocamızın bu bilgileri açığa çıkarmasından sonra oğlu Baş Müderris Abdulhakim Taşkın hocada bir çok resmi kurum ve bu işin bilenlerinin bulunduğu ortamlarda bir çok kişiye ulaşarak sahabelerin mezarlarının tanıtımı için fedakarhane çabalar sarf etmiştir. Şu anda Ebu Zurare’nin kabri çok tanınmamakla beraber halen o köydedir ve ziyarete açıktır. Daha sonra bu kaynak kitap Halil hocamız tarafından, Kuveyt’ten gelen bir ilgiliye 1983 yılında Talebelerin ihtiyacını karşılamak için dini hizmet adına satılmıştır.
Biz de Türkiye Postası gazetesi olarak, Sahabelerin, Anadolu topraklarına İslam’ın getirilmesin de çok ciddi bir katkıları olduğunu, Hz. Ömer devrinden itibaren sahabe ordularının fetihler yaptığını ve Şanlıurfa’nın da o tarihlerde İslam ordularına kapılarını açarak İslam’la şereflendiğini bir an olsun unutmadan, bu iki Sahabemizi Peygamber (s.a.v.) emaneti bilerek onlara gereken saygı ve ilgiyi halkımızdan, devletimizden ve şehrimizin ileri gelen ilgililerinden görevlerini yapmalarını ve bu Sahabelere sahip çıkmalarını bekliyoruz. Bizler için manevi değerleri olan bu sahabe kabirlerine ancak değerlerin değerini verecek, değerli insanların sahip çıkacaklarını biliyor ve bekliyoruz. Biz Müslümanlar için Peygamber misafiri hükmünde olan bu sahabelerden gerekli hizmeti esirgemeyeceklerini umut ederek ,yerel yöneticileri ve diğer ilgilileri, inanan ve iman edenlerden olduklarını bildiğimiz şehrimizin yöneticilerini, böylesine değerli bir Hizmette hisse sahibi olmaya davet ediyoruz.
Selam, Sevgi ve Muhabbetle
TÜRKİYE POSTASI GAZETESİ
Genel Yayın Yönetmeni
Mustafa Hakkı SEZGİN