Hz. Ömer’in ve Hz. Ali’nin Adaletini ve yaşantılarını anlatarak büyütmüştü rahmetli babam beni. Gazeteci olma sebebim ve yerelde adaletsizce yönetip rant sağlayanlarla olan mücadelem de bundan dolayıdır. Davacı olduğum bir mahkeme de iki yalancı şahit ile dünya mahkemesinde beraat eden zatı da, yalancı şahitleri de ve o hâkimi de gerçek hakim olan Allah’a havale etmem de İlahi Adalete olan inancımdandır.
***
Adaletin sembol ismi İslam’ın halifelerinden Hz. Ömer bu gün ki Adalet’ten dem vuranları görseydi, “Bunlardan adaleti ile meşhur Ömer değil, olsa olsa Hormonlu Ömer olur” derdi her halde. Fazla hormonlu gıda ile beslendikleri için ve adalet anlayışlarından dolayı önce bunları iyi bir İslam’ın ADALET anlayışı eğitiminden geçirip, sonra da liyakat ve ehliyetleri var ise görev verirdi diye düşünüyorum. Adalet, politika ve çıkar için makamlara gelenlerin insafına bırakılmayacak kadar kıymetli ve en önemli bir konudur. Birinci önceliğiniz adalet olmazsa, gün gelir adaletsizce uğradığınız zulüm birinci önceliğiniz oluverir.
***
Gerçek adaletle ilgili yaşanmış bir konuyla örnek vereyim müsaadenizle. Peygamberimiz zamanında zengin ve saygın bir kabileden Fatıma isimli bir kadın hırsızlık yapar. Kureyşliler buna çok üzülür ve Peygamberime aracı göndererek af edilmesini, elinin kesilmemesini dilerler. Bu adaletsizce isteğe çok kızan Hz. Peygamberimiz, “Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından soylu, mevki ve makam sahibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim. “ Der. İslam’ın adalet anlayışı budur. Hz. Ömer’in de adalet anlayışı ve uygulaması da böyleydi ki, 14 asır geçmesine rağmen “Adalet!” denilince hemen akıllara Hz. Ömer gelir.
***
Bir adalet kıssası daha tekerrür edelim siz okurlarımızla. İslamiyet’ten önce Amr Bin As ve Hz. Ömer İran’ın başkentine develerini satmaya giderler. Gece bir handa konaklamaya karar verirler. Develerini hana bağlayıp, altın keselerini de yastıklarının altına koyarak uykuya dalarlar. Sabah uyandıklarında develer de, altınlar da çalınmıştır. İran Kıralı Nuşirevan’a varıp şikayet ederler. Bir hafta sonra Nuşirevan mağdurları huzuruna davet eder. Develeri ve altınları bulunmuştur. Nuşirevan’a teşekkür ederek, çok adil olduğunu söyleyip müsaade isterler. Nuşirevan, “Şehirden biriniz Doğu, biriniz Güney kapısından çıkın o zaman daha adil olduğumu göreceksiniz.” Der. Hz. Ömer, kendi çıktığı kapıda Nuşirevan’ın oğlunun asılı olduğunu görür. Sebebini sorunca, hırsızlarla işbirliği yaptığını öğrendiği için, Nuşirevan kendi oğlunu da astırmıştır. Amr Bin As da Doğu kapısından çıkarken, o kapıda birinin asılı olduğunu gördü. Bu adam kaldıkları yerin güvenliğinden sorumlu kişiydi, hırsızlık olayında kusurlu olduğu için asılmıştı. Demek ki adaleti insan yeri geldiğinde Belki de Müslüman olmayan birinden dahi öğrenebiliyor değil mi?
***
Hazır Hormonlu gıdalardan konu açılmışken, bir parantez açayım yine. Bu gün adaletin başında Hz. Ömer olsaydı, bence ilk önce bu millete hormonlu ve GDO’lu gıdalar yedirenlerden ve müsaade edenlerden başlardı adalet uygulamaya diye düşünüyorum. Bir hırsız en fazla adamın ya parasını çalar ya da malını çalar. Mal bu çalışılır tekrar kazanılır. Ya Hormonlu gıda ve GDO’lu gıda ile sağlık bozanlar, insanın ömrünü kısaltanlar? Onlar insanın en kıymetli hazinesi olan sağlığını, istikbalini çalıyorlar ve hiçbir ceza almıyorlar. Ne güzel adalet değil mi?
***
Adaletimiz bu mu? Diye geçen ay bir yazı yazmıştım. Bu yazım aslında bir suç duyurusu niteliğinde idi. Yazımda ifade ettiklerimin çoğunu ise bizzat ben haber yapmıştım. Bazılarını ise 1 yıl hatta daha öncesinde ki yıllarda haber yaptım. Yıllar geçmesine rağmen gönlümüzü serinleten bu yazdıklarımız hususunda adaleti devreye koyup ceza uygulayan bir gelişme yaşanmadı. Hz. Ömer’in adaleti olsaydı, böyle mi olurdu?
***
Bu gün içinde bulunduğumuz ve çok endişelenip hatta ağlamamız gereken durumu yıllar önce Uğur Mumcu söylemi ile ortaya koymuştu. Demişti ki “Türk vatandaşı İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalya ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemeleri yasasına göre yargılanan, Fransız idare hukukuna idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.” Doğru mu demişti sizce? Eğer doğru dedi ise, ilk önceliğimizin bunu düzeltmek olması gerekmez miydi? Yani çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Türk vatandaşı İslam medeni kanununa göre evlenen, İslam ceza yasasına göre cezalandırılan, İslam ceza muhakemeleri yasasına göre yargılanan, İslam idare hukukuna idare edilen ve Müslüman ise İslam hukukuna göre gömülen kişi olması gerekmez mi?
(Not; Yazımda hiç bir kurumu ve şahsı ifade etmedim. muhatap ta almadım. Sürç-i lisan olduysa af ola.)
En kalbi duygularımla, adaletle ve adaletli kalınız…