Yıllardır Arapların yaşadıkları hiçbir sorunu çözmeyen bu Birlik, Arap halklarının görüşlerinden çok birliği kuran İngilizlerin ve Siyonist efendilerinin görüşlerini dile getirmek gibi bir misyonu üstlenmiştir. Barış pınarı harekatına karşı olduğuna dair bildiriye imza atan, harekatın Kürtlere karşı veya Araplara karşıymış gibi sunmaya kalkışan bu birlik, efendilerinin menfaati noktasından hareket etmektedirler.
Oysa Araplar da Kürtler de biliyor ki, bu operasyon tam da bölgede fiili bir duruma dönüşmüş işgali bitirmek ve Arap, Kürt, Türk, Alevi Sünni, Müslüman Hıristiyan ve tüm bölge halklarının barış ve huzur içinde bir arada ve “tek ülke” içinde yaşamaya devam etmelerini sağlamak üzere yapılmaktadır. Ve tam da o yüzden harekata en büyük destek bunun şuurundaki Araplardan, Kürtlerden ve ateşin içindeki halklardan gelmektedir.
Öyle ise adı Arap birliği olan bu kuruluşun olumsuz tavrı nedendir.
Buyurun Arap birliğinin kuruluşundan itibaren ne olup ne olmadığına beraber bakalım…
Arap Birliği, halkının çoğunluğu Arap olan ya da Arapça’nın resmi dillerden biri olduğu ülkelerin oluşturduğu gönüllü birliğin adıdır.
Uzun adı Arap Devletleri Birliği olan birliğin resmi amacı, üye devletler arasındaki bağı güçlendirmek, politikalarını eş güdümlü bir hale getirmek ve ülkeleri kamu yararına yöneltmek.
Birliğin, bağımsız bir devlet olarak kabul ettiği Filistin de dahil olmak üzere 22 üyesi bulunuyor.
Arap Birliği Üye Ülkeleri
Irak ,Suriye, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, Kuveyt, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Moritanya, Sudan, Somali, Filistin, Cibuti, Komor Adaları
Arap Birliği’nin oluşturulması fikri ilk olarak İngilizler tarafından Arap ülkelerini Mihver Devletlere* karşı harekete geçirmek fikri altında, ulus devletlerin daha kolay yutulur ve idare edileceğinden 1942 yılında ortaya atıldı. Arap milliyetçiliği kavmiyetçilik zehri ile tüm Arapları EMİRLİKLERE KADAR BÖLDÜLER. Birliğin kurulması İkinci Dünya Savaşının sona ermesine yakın, 1945 yılı Mart ayında gerçekleşti.
Birliğin kurulduğu dönemdeki gündemi, hala sömürge olan Arap devletlerinin kurtuluşu ve Filistin’deki Yahudi topluluğunun bir Yahudi devleti kurmasını engellemekti.
Birliğin en üst organı olan Konsey, çoğunlukla dış işleri bakanları olmak üzere ülkelerin temsilcilerinden ve daimi delegelerden oluşuyor.
Mart ve eylül aylarında olmak üzere yılda iki kez bir araya gelen konseyde, her bir devletin, büyüklüğünden bağımsız olarak bir oy hakkı bulunuyor ve kararların bağlayıcılığı sadece oy veren ülkelerle ilgilidir.
Arap Birliği’nin, sorun çözücü, kriz yöneten, Araplar arası işbirliğini ve dayanışmayı sağlayan bir örgüt olmaktan çok, üye ülkelerin kendi dış politika çıkarlarını savunmak ve rakipleriyle mücadele etmek için uluslararası arenada seslerini duyurabilecekleri bir platform haline geldiğini açıkça bir kez daha ortaya koymuştur.
İkinci Dünya Savaşı sonunda milliyetçi bir heyecanla ve İngiliz siyasetinin sonucu kurulan Arap Birliği, kuruluşundan yaklaşık 75 yıl sonra, Arap dünyasındaki siyasi ve ideolojik bölünmüşlüğü yansıtmakla kalmayıp geçmişi, faaliyetleri, Arap halklarının sorunları çözümünde ki sıfır etkisi ile varlığı tartışılan bir örgüt durumundadır.
Bu birliğin kuruluş amacının, ne olup olmadığını anlatmak için bu yazıyı düzenledik. Buyurun efendilerinin menfaatlarıne göre havlayanların, iplerinin kimin elinde olduğunu, üyelerini son olağan üstü toplantıya çağırıp TÜRKİYE’yi kınama kararı aldıkları olaya bakarsak, yaptıkları ve ileride yapabileceklerin ne olduğunu çok rahat görebileceğiz.
“Arap Birliği Genel Sekreteri Aboul Gheit, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine düzenlediği ‘Barış Pınarı Harekatı’nı, ‘Arap ülkesinin işgali ve egemenliğine saldırı’ olarak niteledi. Acil toplanma isteği Mısır’dan geldi ve Arap Birliği’nin dönem başkanı Irak’ın Dış işleri Bakanı Ali el-Hakim ise Türkiye’nin operasyonunu kınadı.”
Dünya coğrafyasına baktığımız da Müslüman’lar üzerinde, Bosna’da Sırplara, Kırım’da ve Kafkasya’da Ruslara, Türkistan’da Çinlilere, Suriye’de Baas rejimine , Afrika’da, Asya’da ABD ve İsraile tek kelime etmeyen uşak ruhlu, Dünyevi menfeatler uğruna satılmış zavallıların Suriye’de ve bölgede süregelen zulmü sona erdirecek, mazlumun yüzünü güldürecek “Barış Pınarı harekatını” işgal olarak nitelemesi ve kınamasına başka ne anlam verebiliriz ki ?
Arap kardeşliği mi? Müslüman kardeşliği mi, Türk–İslam birliği mi..?
Yıllardır Ümmetin derdi anlamında mazlum Müslüman’ların mücadelesini en ön saflarda veren bir millet olarak, İslam kardeşliği adına sayısız şehit veren Anadolu Türkleri, “Barış Pınarı”nda AB içinden de olmak üzere Dünyanın diğer ülkeleri de olmak üzere Arapların içindeki dost ve düşmanlarıyla da yüzleşmiş oldu.
Bu değerli tecrübeler ve bilgi ışığında tekrar söyleyelim. Biz dinimizin emir ve doğruları istikametinde yaşamak zorundayız. Türkler İslam’a canları ve kanlarıyla çok şey katmışlardır. Unutmamak lazım ki biz İslam’la şereflenen bir milletiz, biz kimiz mi bir Türk’üz ,peki Türk kimdir derseniz biz de İsmet özel’in tarifini da kullanarak yazımıza nihayet verelim.
“Kafirle çatışmayı göze alan Müslümana Türk denir”. İsmet Özel
Evet i’la-yi kelimetullah adına, Dünyadaki zulmün sonlanması ve ilahi nizamın kurulması adına zalimle, kafirle çatışmayı göze alan Müslüman’a TÜRK denir.
İ’la-yi Kelimetullah nedir derseniz, Ecdadımdan Osman bey der ki… “BİZİM DAVAMIZ KURU BİR KAVGA VE CİHANGİRLİK DAVASI DEĞİL; İ’LA-Yİ KELİMETULLAHDIR. YANİ ALLAH’IN DİNİNİN TÜM DÜNYA’DA HÜKÜM SÜRMESİNİ SAĞLAMAK İÇİN MÜCADELE ETMEKTİR
Mustafa Hakkı Sezgin
TÜRKİYE POSTASI GAZETESİ
Genel Yayın Yönetmeni