Biz ebeveynimizle evlatlarımız arasında sıkışmış bir kuşağız; Ebeveyn ‘’evlatsın yapacaksın’’, evlat ‘’ebeveynsin mecbursun’’ beklentisinde… Bizim kuşağa da naz ve niyazı karşılamak düşer. Sıratta yürüyen, arafta bir kuşağız biz. Biz rüzgârların savurmasına, fırtınaların hırpalamasına aşinayız, fırtınalar bizi yıkamaz. Vefasızlığa, ihanete, kullanılıp atılmaya üzülürüz sadece…
Bizim kuşak, kuşak bağlayanların torunlarıyız. Ebeveynimizle aynı yokluğa katlanmış, aynı sıkıntıya göğüs germiş, aynı açlığa dayanmışız. Bu nedenle biz ebeveynlerimizle aynı kuşak sayılırız.
Bizim kuşak, kerpiç evlerin kuytu, karanlık, rutubetli yarı zindan evlerin bir köşesinde doğmuşuz. Dünyaya gelişimizi ağlayarak duyurmuşuz. Bizim kuşaktan, ekin biçerken ya da bostanda çalışırken doğuran anaların sancısına şahit olanlar çoktur. Çoban analar bilir, bizim kuşağın serancemini…
Bizim kuşağın ebesi köyün en yaşlı kadınıydı. Yaşlı ebenin titrek ellerinde nice analar, nice evlatlar zayi olmuştur. Bizim kuşağın göbeği paslı bir kesici ile kesilmiş, eski bir giysiden koparılan bezle bağlanmıştır. ‘’Biz göbeğimizi kendimiz keseriz’’ sözü; Anadolu’nun yiğit analarının kahramanlık öyküsüdür.
Bizim kuşağın zıbını, bezi, cici elbisesi, özel yatağı olmamıştır. Altına toprak bağlanarak büyütülmüş bir kuşağız. Topraktan geldiğimiz, topraktan besleneceğimiz, toprağa gideceğimiz hissettirilmiş, ‘’toprağın kıymetini bil’’ dercesine…
Bizim kuşak, kalorifer, elektrik bilmezdi. Çıra ile aydınlanır fakir-fukara, gaz lambası lükstü. Tezek kokusuna aşinadır bizim kuşak… Doktur yoktu, ilaca ulaşılmaz, nice insan inleyerek can verirdi.
Bizim kuşak lastik ayakkabı ile büyümüş, yırtılınca yama ile müşkülünü çözmesini bilirdi. Bulunca lahmacunu, ekmeğe sarıp yemiş kuşaktır bizimki. Yemek yetmez korkusu ile ekmeğe zorlanmış, riayet etmeyince azar işitmiş kuşağız biz. Kazaen çocukluk edip naz yapmaya kalkışırsan aç sabahlamak kaderin olur. Bir kaşığı sıra ile paylaşmış, bir tastan hep beraber su içmiş bir nesil bizimki…
Bizim kuşak sürüyü, biriyi, kara sabanla çift sürmeyi iyi bilir. Orağı, yığını, Döveni, harmanı, hararla saman taşımayı iyi biliriz. Değirmen yolunda devrilen yükün başında çaresiz beklemiş, yüreği nasırlı kuşağız biz.
Zorluğu, yokluğu, çaresizliği, mahrumiyeti, ıstırabı yaşamış, kolaylığa varlığa bolluğa da şahit olmuş bir nesiliz biz. Teknolojiye yetiştik lakin birçoğumuz kullanma özürlüyüz. Yeni nesilden yardım almadan yapamıyoruz. ‘’Hele kızım-oğlum şu merete bir bak’’ bizim kuşağın ortak talebi…
Biz ebeveynimizle evlatlarımız arasında sıkışmış bir kuşağız; Ebeveyn ‘’evlatsın yapacaksın’’, evlat ‘’ebeveynsin mecbursun’’ beklentisinde… Bizim kuşağa da naz ve niyazı karşılamak düşer. Sıratta yürüyen, arafta bir kuşağız biz. Biz rüzgârların savurmasına, fırtınaların hırpalamasına aşinayız, fırtınalar bizi yıkamaz. Vefasızlığa, ihanete, kullanılıp atılmaya üzülürüz sadece…
Yoklukta, kıtlıkta eser bırakabilen bir nesiliz, bizim kuşak eserleri ile anılacak. Bizim kuşak ak akçe gibidir, kara gün gelmeden kıymeti anlaşılmaz. Parmağı taşa çarpıp, ayak tırnağı defalarca kupmuş bir kuşağız, ‘’ayağı taşa değmesin’’ duası, bizim kuşağın kader sayfasından alınmıştır.
Kuşak çatışması ifadesi bizim yaramızdır. Büyüklerimiz çektiklerimizi kendi yaşadıklarına göre küçümsedi, çocuklarımız da bizim dünyamıza yabancı…
Kuşak çatışmasının önüne geçmenin çaresi uzlaşmaktır. Ortak bir noktada buluşmak zorundayız. Gelmeyene biz gideceğiz ‘’alçakgönüllü derviş misali’’. Kuru töreyi dayatmayacağız, yeni nesil de saygıda kusur etmeyecek, inanç değerlerimizden süzülmüş ahlaki değerlere saygılı olacak, ölçü; Allah’ın rızası olacak. Temel değerler ‘’hürriyet aşkına’’ kurban edilmeyecek.
Eğer ortayı bulamazsak; rahatı, huzur ve saadeti yakalayamayız. Yaşamak için anlaşmak zorundayız.
Abdulgani Tekin