Osmanlı, bu topraklarda aciz olana hami olması, mazluma merhametli davranması, zalime hesap sorması ile nam salmıştır. Ecdadımız, bize sığınan kim olursa olsun koruyup kollamıştır. Tarihimize baktığımızda bize sığınanı düşmana teslim etmeden himaye etmemiz zaman zaman savaş sebeplerinden biri olmuştur. Ankara Savaşı’nın nedenlerinden biri de, bize sığınan Karakoyunlu Sultanı Kara Yusuf’u ve Celayir Sultanı Ahmet Celayir’i karşıya teslim etmeyişimizdir. Prut Savaşı’nın sebebi yine İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın Osmanlı’ya sığınması ve onu himaye etmemizdir. Hülasa, dedelerim ırk ve din ayırmadan kendisine sığınanı; kim olursa olsun korumuştur. O dedelerin torunu olarak bugün Türkiye, Suriyeli savaş mağdurlarına hami olmuş, kapılarını açmış, mazlumun elinden tutmuştur.
ELİ İÇERİDE, KUMANDASI DIŞARIDA
Devlet olarak kapımızı onlara açtık ama ne yazık ki halk olarak kardeşlik sınavında bu sefer sınıfta kaldık. Aslında Anadolu insanı olarak kardeşlerimizle ekmeğimizi paylaşırız, yaralarını sararız lakin Suriyeli kardeşlerimize ülkeyi dar eden, bazı eli içeride kumandası dışarıda olanlar suyu bulandırıp “ırkçılık” hezeyanı ile kaos çıkarma peşindeler.
Sömürgeci zihniyet, Suriye’deki iç savaşı kullanarak, oradaki masum ve mazlum halkı kendi ülkelerine almadıkları gibi bu coğrafyada Arap-Türk-Kürt ayrımını ortaya koyarak, fitne çıkarıp bir taşla iki kuş (Türkiye-Suriye) avlama derdindeler. Geçmişi ve gerçeği bilmeyenler de ne yazık ki bu tuzaklara düşmekteler. Daha düne kadar Osmanlı vilayeti olan Suriye tarihini hatırlayalım: 24 Ağustos 1516’da Yavuz Selim’in Osmanlı’ya kattığı Bilad-ı Şam’ı bizden nasıl koparmışlardı? İngiliz ve Fransızlar, 1916 Sykes-Picot anlaşması ile Osmanlı’yı parçalayıp Suriye’yi bizden ayırma planları yapmış, Eylül 1918’de Suriye topraklarını Osmanlı’dan koparıp kendi vassalı yapmıştır. İngiliz ve Fransızların oyununa gelen Cemal Paşa’nın bölgede idam cezalarıyla halkı bıktırmasının da bu bölünmede etkisi olmuştur.
Ne hazindir, bir taraftan Suriye’yi sömürmek için Suriyelileri öldüren, onları mülteci durumuna düşürenler diğer yandan “ırkçılık” senaryosunu sahneliyorlar. 1789 Fransız İhtilali’nde imparatorlukları “ırkçılık fitnesi” ile bölen, parçalayıp yutan sömürgeci zihniyet, Türk-Kürt- Arap diyerek, ayrıştırma zihniyetini bugün de hâlâ bu coğrafyaya empoze ediyor. Suriye kimin toprağı idi, bizden ne zaman, nasıl koparıldı, bilmeden oyunlara gelen belli bir kesim; savaştan çıkmış, ailesini kaybetmiş Müslüman kardeşlerimize ülkeyi dar ediyor. Türkiye’ye sığınan Suriyeli babaların, iş bulamadığı için isimlerini değiştirmeye çalıştıklarını, Suriyeli çocukların “Ben Suriyeli değilim” diyerek, Suriyeli olmaktan utandırıldıklarını ve kimliklerini reddederek psikolojik baskıdan kurtulmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bulgar zulmüne maruz kalarak isminin değiştirilmesine zorlanan, Bulgaristanlı soydaşlarımız geliyor aklıma…
SIĞINAN HERKESE KUCAK AÇMADIK MI?
Biz kimleri ülkemize almadık, asırlardır kimleri himaye etmedik ki… 1492’de II. Beyazıt zamanında İspanya’dan sürülen Yahudileri İzmir ve Selanik’e yerleştirdik, himaye ettik. Süryaniler, Ezidiler sığındılar, kucak açtık. Ahıskalı kardeşlerimiz yıllardır Rusya steplerinden taşınıp geldiler, sardık sarmaladık. Bugün ise Yahudi-Hristiyan vatandaşlar söz konusu olunca onlar “Türkiye’nin renkleri, çeşitliliği, kültürel zenginliği” diyenler “Suriyeli Müslüman kardeşlerimiz” söz konusu olunca rahatsız oldular, biz bunun ardındaki art niyeti görebiliyoruz. Bugün sömürgeci zihniyet, bu coğrafyaya hâkim olmak için Orta Doğu’da halkı mağdur ederek, yer altı ve yerüstü kaynaklarını sömürme adına masum çocukları öldürüp dünyayı kasıp kavurmalarının sebebini, onların perde arkasındaki yüzlerini geçmişten iyi tanırız.
İslam kardeşliği şuurunda olanlar, tarihini bilenler olarak, biz bu tuzağa düşmez, “ırkçılık gömleği”ni giymeyiz. Suriyeli kardeşlerimizle, aynı camiye gidiyor, aynı kıbleye yöneliyoruz, vahdet şuurunun bilincindeyiz. Günün sonunda, “Mültecileri alacaksınız ama kardeş olmadan, birlikte güçlü olma hayali kurmadan.” diyenlerin, rağmına, bize sığınan Müslüman Suriyeli kardeşlerimizle ekmeğimizi paylaşacak, kardeşlik hukukuna göre davranacağız ve düşmanın ekmeğine yağ sürmeyeceğiz. “Müminler kardeştir” hadisi mucibince davranacağız. İslam dini “ırkçılığı” telin ettiği için “ırkçılık gömleği”ni giymeyeceğiz ve din kardeşlerimizle daha da güçleneceğiz, vesselam.
Rukiye YILDIZ -Tarihçi-Eğitimci- 01/MAYIS /2024- DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ