İnsan yeryüzüne bir süreliğine, kul olarak, imtihan olunmak üzere indirildi. Aklı, iradesi, kabiliyetleri ve muhakeme gücü ile diğer varlıklardan farklı ve üstün yaratılmıştır insan. Halife payesi ile yeryüzünü imarla görevli eşrefi mahlûkattır Hz. İnsan.
İnsan fizyolojik olarak kusursuz, mükemmel bir varlıktır. İnsan küçük bir kâinat, kâinatta büyük bir insan gibidir. İnsan vücudundaki elementler ve su oranı, bu benzerliğin ve mükemmelliğin ipucudur.
İnsanın temel vazifelerinden biri de kulluktur. Kulluk yaparken maişetin de temini gerekir, çünkü insan mükerremdir, el açması, başkalarına yük olması izzetine halel getirir. İnsanın dünya ve ahiretini dengeli götürmesi gerekiyor. Malik değil emanetçi, ev sahibi değil misafir olduğunun idrakiyle hareket edecek, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalışacak İnsan.
Akıl ve irade insanın en kıymetli sermayesi ve Allah’ın kendisine tevdi ettiği emanetidir. Emanete sahip çıkmak, yerinde kullanmak ve emaneti istismarcılardan korumak da insanın asli vazifesidir.
Ruh ve bedenden müteşekkil olan insan; Ruhunu ibadet, taat, dua ve tesbihatla beslerken, bedenin de temel ihtiyaçlarını karşılamak, sosyal hayatın gereklerini ifa etmek durumundadır. İnsanın bütün ömrünü dünya meşgalesi ile geçirip, ahiretini ihmal etmesi yaradılış gerçeğine aykırı olduğu gibi, toplumdan uzak, bir kenarda inzivaya çekilip bütün vaktini ibadetle geçirmesi de fıtrata aykırıdır.
Allah’ın (c.c.) Hz. Musa’ya ‘’Ey Musa firavuna git ve anlat…’’ emrinden İnsan hayatının eylem esası üzerine kurulu olduğu, eylemin de irade nimetinin gereği olduğu anlaşılıyor. Yoksa ‘’Ey Musa otur kardeşinle Firavuna dua edin, belki iman eder. Ya da Kızıl denizin kenarına geldiklerinde Ey Musa asanı denize vur! Yerine, otur dua et, tesbih çek ki deniz yarılsın demiyor. İnsanların su ihtiyacı doğduğunda da ‘’asanı taşa vur’’ diyor. Ve asa taşa vurulunca; taştan su fışkırıyor.
Hz. Muhammed (s.a.v.) Uhud savaşında, tepenin stratejik noktasına okçuları yerleştirerek ve hendek savaşında hendek kazarak eylemin öneminin altını çizmiştir. Asrın Müslümanı ter dökmeden başarı, burnu kanamadan zafer hayalinde. ‘’Allah’ım! küffarı kahret, zalimleri yerle yeksan et!’’ diyerek düşmana galebe rüyasındayız.
İslam eylem ve aktivite dinidir, durağanlığı reddeder. Sefer eylemdir, zafer ise eylemin bereketi ve semeresidir. İslam’ın şartı olan hac eylemdir, namaz eylemdir, oruç eylemdir, zekât eylemdir. Kelimeyi şehadet ise eylem için Allah’a verilen sözdür, imzalanan sözleşmedir.
Faaliyet ve eylem dini olan İslam’ın mensupları olarak eylemi bıraktık, yalın söyleme takıldık kaldık, bozuk teyp gibi; ‘’şikâyetim var’’ türküsünü söyleyip duruyoruz.
Ümmetin selameti, ilim, irfan, ahlak ve adaletin tesisi ile mümkün olacaktır. Her fert namaz kadar ilmin, hac kadar irfanın, zekât kadar ahlak ve erdemin önemli olduğunu ve adaletin de kelimeyi şehadetin gereği ve izahı olduğunu bilecek ve bu uğurda mücadele edecektir.
Müslümanlar olarak bir araya gelmek zorundayız, oturup konuşmak ve anlaşmak zorundayız. İstişare müessesini işletmek zorundayız. Temel müştereklerde mutabakata varıp, ihtilaflı meselelerimizi erteleyerek yol alabiliriz ancak…
İnsan mücadele ederek, değer üreterek, insanlığın haysiyet ve şerefini korumakla mükellef bir varlıktır. Hareketsizlik, tembellik, bir köşeye çekilmek, pasif bir yaşam tarzını tercih, telkin ve tavsiye fıtrata isyan ve ihanettir. Hakkı tutup kaldırmak, haklının izzetini korumak, şerefini yüceltmek ve adil bir dünyanın inşası için fedakârlık yapmak her şerefli bireyin asli vazifesidir. Bunun için de ayağa kalkmak ve ayakta olmak gerekiyor. Abdulgani TEKİN- 21 ŞUBAT 2022