Özgürlük kişinin kendi iradesi ile herhangi bir dayatma ve müdahale olmaksızın hayatı ile ilgili tercihlerde bulanabilmesidir. Aynı şekilde kişinin herhangi bir dinin mensubu olmak içinde aynı hür irade ile hareket edebilmesidir özgürlük. Buna özgürlüğün temel taşlarından biri olan din özgürlüğü diyebiliriz. Çeşitli ideoloji ve akımlarda özgürlük tanımları ve yorumları farklı olabildiği için din özgürlüğüne yaklaşımlar da farklılık gösterebilir. İslamcılık, Liberalizm ve sol düşüncenin görüşleri çerçevesinde din özgürlüğüne karşı yaklaşımlarını değerlendirelim.
Öncelikle İslamcılık; İslam dinini esas alan bir ideolojidir. Dolayısıyla mutlak otorite Tanrı’dır. Bu sebeple genelde dinlerin özelde ise İslamcılığın özgürlük anlayışının meşruiyet noktası Tanrı’dır. Bu ifade İslamcılığın, kişinin özgürlüğünü sınırlandırması gibi anlaşılmamalıdır. Aksine İslam dininin temeli olan sağlam bir iman, kişinin tamamen kendi tercihi ile gerçekleşir.
Nitekim tanrı ve insan arasındaki ilişki özgürlüğün kapsamına girmemektedir. Özgürlük daha çok insan ile insan arasındaki ilişkiyi ele aldığımızda sağlayabileceğimiz bir şeydir. Bu sebeple bir dinin öğretileri ya da Tanrının koyduğu emir ve yasaklar kişinin özgürlüğünü kısıtlayıcıyı şeyler değildir.
Bununla beraber İslam’da öncelikle kişiye din özgürlüğü imkânı sunulur. Yani kişi istediği dini seçebilme ya da herhangi bir dini seçmeme özgürlüğüne sahiptir. Ancak kişi kendi hür iradesi ile iman ettikten sonra bazı dini sorumlulukları başlar. Dolayısıyla İslamcılık, din özgürlüğüne karşı bir tavır sergilemez. Daha çok sorumlulukların es geçilerek hak anlamında bir özgürleştirilme isteğine karşıdır. Bu sebeple ancak kişinin özgür bir biçimde İslam dinini tercih etmesi ile birlikte İslamcılık ideolojisi hakkında konuşabiliriz.
Liberalizm; kendi kendine yetebilen ve otonom bir varlık olan birey üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla Liberalizmin insana bakışı bireyselleşme bağlamındadır. Özgürlük ise negatif ve pozitif özgürlük olarak iki boyutta ele alınmıştır. Negatif özgürlük; insanın iradesinin önünde herhangi bir engelin olmamasıdır. Pozitif özgürlük de tabii hakların dışında ek özgürlük alanlarının tanınmasıdır. Dolayısıyla liberalizmin temel noktası özgürlüktür.
Eğer Liberalizm kişiye her alanda sınırsız bir özgürlük sunuyor ise burada din özgürlüğünden de bahsedebiliriz. Yani kişi her alanda özgür bir şekilde tercihlerde bulunabildiği gibi inanç noktasında da istediği dine veya hiçbir dine inanmamayı tercih edebilir.
Liberalizm, insanların kendi doğal düzenlerinde kendi istekleri doğrultusunda hareket edecekleri bir sistem öngörür. Tabiri caizse insanları kendi hallerine bırakmaktan yanadır. Dolayısıyla Liberalizme bu açıdan baktığımızda kişinin kendi istediği-seçtiği şeye inanmasından yanadır ve din özgürlüğüne herhangi bir karşıtlığı görünmemektedir. Ancak teorik açıdan değerlendirdiğimizde liberalizmde merkezi otorite insan olduğu için bir dinin varlığından söz edebilir miyiz?
Bu şekilde değerlendirdiğimizde Liberalizm her ne kadar kişiye din dâhil her alanda özgürlük nispet etse de bireyi yerleştirdiği merkezi otorite gereği onun bir dine ihtiyaç duymasını engellemektedir. Peki, o zaman burada din özgürlüğünden bahsedebilir miyiz?
Buna karşın İslamcılık ise kişiye herhangi bir dini tercih etme ya da hiçbir din tercih etmeme özgürlüğü sunmaktadır. Bununla beraber kişinin seçimlerine de saygı duymaktadır.
Solculuk ise içerisinde Marksizm, komünizm ve sosyalizmi barındıran bir düşünce akımıdır. Fransız ihtilalinden sonra oluşturulan mecliste sol tarafta oturanların değişimin iyi olduğunu savunmasıyla oluşan bir düşüncedir. Dolayısıyla bu görüşü benimseyenler yani solcular diye adlandırdığımız grup kendilerini ilerici olarak tanımlamıştır. Kökeni itibari ile baktığımızda solculuğunda batıda meydana gelen bir akım olduğunu görmekteyiz.
Solculuk temelde Marksizm ile şekillenmiştir. Beraberinde komünizme giden yolda bir süreci ifade eden sosyalizmde etkili olmuştur. Komünizm ise bütün baskı unsurlarının ve devletin ortadan kalktığı, insanların doğal düzenlerine döndüğü durumu anlatır. Bu solculuğun cenneti diye isimlendirilen, ulaşılabilecek son safhadır. Marx’ın bu düşüncelerinin ortaya çıkmasında etkili olan o dönemdeki olayların başında kapitalizmin gelişim aşamaları gelir. Esas kırılma noktası ise sermaye birikimi ve sanayileşmede gerçekleşiyor. Çünkü sanayileşme ile birlikte kitlesel bir emek gücü açığa çıkmaktadır. Bunun yanında işçinin kendi emeğine yabancılaşması ile holistik bir bütüncül üretim tarzı sona eriyor.
Bütün bunların sonucunda kişinin emeği ve bedeni meta haline gelmektedir. Bu tarz mahrumiyetler gelişerek ve değişerek proleterya sınıfını oluşturmuştur. Birde belirleyici olan burjuva denilen üst sınıf vardır. Marx bütün tarihin bu sınıf savaşlarından ibaret olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla böyle bir hiyerarşiyi barındıran toplumda özgürlükten bahsetmemiz pek mümkün değildir.
Ancak Marx alt sınıfın bir devrim yapacağını düşünür. Bu devrim neticesinde üretim araçları ve ilişkileri ele geçirilerek sosyalizm aşamasına gelinecektir. Daha sonra komünizme evrilerek insanlar doğal düzenlerine geçmiş olacaktır. Burada özgürlüğün yolunun daha açık olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü komünizm herkesin eşit haklara sahip olduğu, temel ihtiyaçlarının karşılandığı bir sosyal devleti ön görür. Özgürlük bu devrim ile eşitlik kavramı çerçevesinde sağlanmaya çalışır. Ancak din özgürlüğünden bahsetmemiz pek mümkün değildir. Çünkü Marksizm ideolojisi esasında metafizik dayanaklardan yoksundur. Din realitenin üstünü örten bir afyon olarak görülmüştür. Bu sebeple herhangi bir din özgürlüğü söz konusu olamaz. Dolayısıyla her ne kadar insana özgürlük sağlamaya çalışan bir ideoloji olmaya çalışsa da her alanda bu özgürlüğü sağlayamadığı takdirde tam anlamıyla bir özgürlükten bahsedemeyiz.
Sonuç olarak İslamcılık diğer iki ideolojiden farklı olarak bir dine dayanır. Bununla beraber İnsanlar için özgürlüğü sağlar ve din özgürlüğü imkânı tanır. Bunun yanında liberalizm din özgürlüğünü kısmen sağlamış olsa da esasında din olgusuna yer veren bir ideoloji değildir. Dolayısıyla din özgürlüğüne imkân tanıyan bir akım olmadığı kanaatindeyim. Bir diğer akım olan sol düşünce ise her ne kadar özgürlük sahasını açık tutmaya çalışsa da seküler bir karakter taşımaktadır. Bu sebeple sol düşüncede insanlara din özgürlüğü imkânını sağlamamaktadır. Özgürlük ancak her alanda sağlandığı takdirde kendini gerçekleştirmiş olur. Yani insan, hayatının her alanında seçimlerinde serbest bırakıldığı takdirde özgürlükten bahsedebiliriz.
Büşra DEMİR 17/09/2021